Klasik Müzik Dünyasından Pandemiye Bakış – 2
1950 yılında İsrail’de doğan Lior Shambadal müzik hayatına viyola ve trombon sanatçısı olarak başlayıp ilerleyen yıllarda kariyerinde şefliği tercih ederek başta "Berlin Senfoni Orkestrası" olmak üzere birçok orkestranı daimi şefi ya da müzik direktörü olarak ve dünyanın her yerinde orkestralar yöneterek parlak bir kariyere imza atmıştır.
Maestro Shambadal Türk orkestraları ve klasik müzikseverleri için hem tecrübesi hem de güzel kalbiyle çok ayrı bir yere sahiptir.
Korona virüsün tüm dünyayı saran bir salgına dönüşmesi öncesinde İstanbul’da 2 konser veren şef Rusya ve Çin konserlerinin iptal edildiği burada iken öğrenmiş ve evi olan Berlin’e dönmüştü. Pandemi ve karantina sürecini Berlin’de geçiren Shambadal, pandemi ve sonrasına dair yönelttiğimiz sorularımıza çok ilginç cevaplar verdi.
Lior Shambadal “Tamamen Yeni Bir Çağa Başlıyoruz!”
Ülkemizde uzun yıllardan beri konserler veren ve Türkiye’ye olan sevgisini “ülkenize geldiğimde kendimi evimde hissediyorum “ cümlesiyle dile getiren dünyanın önde gelen şeflerinden Lior Shambadal bu pandemi ve süreci şöyle dile getirdi.
“Tüm uluslara, din, dil, ırk ve kültür ayrım gözetmeksizin saldıran bu virüs insan yaşam ve tarihinde bir milat olmalı.
Bu gezegen varolduğundan beri istisnasız her konuda süregelen tüm kavgalar inanılmaz anlamsız. Gerçekte kültür, din ve dillerin büyüleyici çeşitliliğine sahip bir tek bir ulusuz.
Aslında tüm insanlığı bu pandemiden de önce küresel olarak kaplayan, farklı sebep ve gerekçelerle bürünmüş, bir korku var.
Bizim dünyamız olan müziği ve müzisyenleri bir düşünün lütfen. Her daim karşı karşıya bırakıldığımız ve göğüslemek zorunda kaldığımız birçok korku ile yaşıyoruz. Bir müzisyenin hayatının en önemli parçası, maddi ve manevi değeri çok yüksek olan enstrümanlarının uçaklara alınmaması bir virtüozün korkulu rüyası. Bir türlü onaylanmayan hatta aksine kesintiye uğrayan bütçeler ya da bir orkestrada kadrolu iş sürekliliği olmayan müzisyenlerin hem sanatını hem de hayatını sürdürmek için verdiği savaş.
Daha da acı olan ise müzisyenlerin yeteneklerinin ve ortaya koydukları değerlerin sadece bir hobi olarak gösterildiği toplum algısı…
Tüm dünyanın gözden kaçırdığı çok önemli bir husus var ki müzisyenler, aynı dili - müzik dilini- konuşan, dünyanın en büyük sivil topluluğu, hatta siyasi partisi. Dünyanın tümünde aynı kültürde yetişen ve dili konuşan böyle bir toplumsal güç yok.
Unutmayınız ki virüs bize küresel şekilde saldırıyor, bu sebeple tüm insanlığın bu virüse karşı savaşı ve mesajı aynı ve de sürekli olmalı.
Bu savaşta sanatçıların da söyleyecek bir şeyleri olmalı, neden yok?
Bence sanatçılar tüm dünyadaki politikacılara; birbirlerine karşı tehdit yaratmak için daha fazla denizaltı, uçak ve füze satın almak yerine; küresel barışın sağlaması adına birlikte çalışmayı öğretmeliler.
COVID-19 hayatlarımızı tehdit eden bir gerçek ve yok olması belki umduğumuzdan daha uzun zaman alacak. Bence hayatta kalmanın ve daha iyi bir geleceğe ulaşmanın tek yolu müzik yapmaktır.
Virüs ile ilgili durum tüm dünya çapında neredeyse aynı.
Karantina döneminde internet ve sosyal medya kanalları üzerinden yapılan konser, resital ve benzeri çözümler çok yapay, hiçbir ruhu yok! İnsan teması yok, sinerji yok! Konser salonu, salonun kokusu bu değil.
Şu anda Berlin’de seyircili bir konser yok. Sadece küçük orkestralarla seyircisiz konser denemeleri var. Ufak ufak sınırlı seyirci kontenjanlı konserlere dair duyurular da var ama daha gerçekleşen henüz yok.
Benim evde kapalı kaldığım bu pandemi sürecini nasıl geçirdiğime gelirsek, bu süreçte benim için en ilginç olan deneyim çevrim içi eğitmenlik ve ustalık sınıfı çalışmalarım oldu. Daha önce hiç tecrübe etmediğim bu yapay ortamda birbirimizden binlerce kilometre uzakta olsak da, tüm olumsuzluklara rağmen, hepimiz aynı dili konuşan çeşitliliğe sahip kardeşler olduğumuzu bir kez daha anladım.
Şu kesin ki pandemi sonrası hiçbir şey aynı olmayacak. Hayatı ve müziği artık daha farklı takdir edeceğiz, görüp koklayabileceğimiz her çiçek ve dinlediğimiz her melodi için şükredeceğiz.
Müzik olmadan yarın güneş parlamayacak!”
Ve son olarak ünlü şef sohbetimizi şöyle noktaladı.
“ Kendimi her daim evimde gibi hissettiğim Türkiye’de beni seven tutkulu, heyecan ve sevgi dolu harika ve de dürüst müzisyen dostlarımı ve beni her daim kucaklayan seyircilerimi çok özledim.
Türkiye dinlerin, kültürlerin ve kıtaların kesiştiği bir medeniyetler beşiği.
Bu sebeple medeniyetler beşiği bu topraklarda yazılan bu yazıyı okuyacak herkese “Hepimiz aynı gezegendeyiz ve birlik olmayız “ çağrısında bulunuyorum.
ISKANDAR WIDJAJA
Iskandar Widjaja sahip olduğu Çin Endonezya'sı, Hollanda ve Arap kökleri ile etnik kültürleri harika harmanlayan bir keman sanatçısı . Kemancı hayatını 1986’da doğduğu ve eğitiminin tamamladığı Almanya Berlin’ de sürdürmekte. Keman eğitimine 4 yaşında başlayan Widjaja, 11 yaşına kadar yetenek geliştirerek Berlin'deki Hanns Eisler Müzik Akademisi'ne kabul edildi. 2003 yılında başladığı Berlin Sanat Üniversitesi'nde üniversite eğitimini sürdürürken ABD'deki Indiana Müzik Okulu'nda okumasını sağlayan bursu kazanmasıyla eğitimini burada devam etti. Bu noktadan sonra Iskandar’ın kariyeri ardı ardına kazandığı yarışmalar ile yükselişe geçti. Günümüzde pop yıldızlarının popülarite seviyesinde üne sahip genç virtüoz Alman otoriteleri tarafından David Garrett’e rakip gösterilmekte. Iskandar Widjaja 2019 yılında ünlü piyanist / besteci Fazıl Say'ın Sony Müzik etiketiyle çıkan "Haremde 1001 Gece" adlı keman konçertosu yeni albüm kaydını onunla birlikte gerçekleştirerek beraber bu albümün tanıtımı için konserler verdi.
Iskandar Widjaja‘ nın gözünden “Berlin’de Klasik Müzik ve Pandemi”
Sanatçı şu an Almanya geneli ve yaşadığı şehir olan Berlin için pandemi sonrası durumların iyiye gitmekte olduğunu, Alman hükûmetinin pandemi sürecini, özellikle diğer ülkelerle mukayese ettiğimizde, yönetmekte gayet başarılı olduğunu belirtti. Hükûmetin öncelikle ihtiyaç sahibi olan insanlara finansal destek sağladığını ve ihtiyacı olan vatandaşların bu fonlara başvurmaları çok kolaylaştırıldığı bilgisini aktardı.
Keman virtüozü klasik müzik dünyasının normalleşmesi sürecindeki durumları, gelişmeleri ve şahsi düşüncelerini bize şöyle aktardı:
“Şu an Berlin’de her şey yavaş yavaş normale dönüyor. Tabii ki bu biz müzisyenler de öncelikle küçük konserlerle başlayarak normalleşmeye ayak uyduracağız. Müzik hayatımızı ve konser organizasyonlarını normalleşme süreci kapsamında gerekli tüm önlemleri alarak hayata geçireceğiz. Bizler ve hükûmet bu süreçte öngördüğü önlemlerin başında seyirci kapasitesini sınırlandırarak en az 1,5 metre fiziksel mesafeyi koruyan oturma düzeninde konserler düzenlenmesi yönünde oldu. İkinci uygulamamız ara yapmaksızın konserleri kısa tutacak repertuvarlar belirlemek oldu.
Eskisi gibi konserler gerçekleştirmek, yani eskiye dönüş yavaş yavaş mümkün olacak gibi gözükmekte. Tabii ki 3 aylık karantina sonrası konserlere bir şekilde de olsa geri dönebilmek güzel. Fakat bunun da kötü yönleri varolduğu belirtmek isterim. Konserlerde yaşanan sosyal hayat artık yok ve uzun bir süre olamayacak. Konser araları ya da konser öncesi ya da sonrası etkinlikler olmayacak. Sadece konser gerçekleşecek ve biter bitmez herkes doğru evine gidecek.”
Sanatçı 3 ay her şeyden mahrum bir dönem sonrası, Alman hükûmetinin bu zor dönemi çok iyi yönettiğini ve Alman vatandaşı olmaktan dolayı duyduğu minnet ve mutluluğu sohbetimiz esnasında defalarca dile getirdi.
Widjaja ‘ya pandemi gölgesi altında Avrupa’da ve dünyada konserlerin nasıl bir seyir izleyeceğini sanatçılara ve seyircilere bu süreçte nasıl görevler düştüğü sorumuzu şöyle yanıtladı.
“Ben konserlerin geleceği hakkında olumlu düşünüyorum. Ama şu var ki bir yandan hastalık gitmedi ve tehdidini sürdürüyor. Bu dönemde insanlar hem sağlıklarını korumak hem de hayatlarını idame ettirmek için bir yaşam mücadelesi veriyor. Bunları göz önüne aldığınızda her şeyin yavaş da olsa normale dönüyor olmasından mutlu olmalıyız. Ben ve sanatçı dostlarım yaz için çok yoğun bir talep olmasa da Eylül ayı için konser rezervasyonları almaya başladık.
Organizatörlerde tamamen olmasa da yavaş yavaş konser organizasyonları planlamaya ve normale dönmeye başladılar. Bu yakın zaman dilimi içinde canlı performanslar yavaş yavaş başlayacağı ve bizlerinde seyircilerimizle buluşacağı anlamına geliyor. Umuyorum ki Avrupa’da bu yılın sonunda her şey normale dönecek.
Ama aynı şeyleri Amerika için söylemek pek mümkün değil. Orada yaşayan müzisyen arkadaşlarım ve ne yazık ki onların konserleri 2021’in ortasına kadar iptal edildi. Amerika’daki felaketin bilançosu bizden çok daha ağır.
Bence müzisyenler kesinlikle bu dönemde daha fazla yaratıcı olmalılar. Farklı konseptlerde canlı performans yapmanın yollarını, bu aleyhteki durumu lehlerine çevirecek konserler hayata geçirmeyi amaç edinmeliler. Canlı konserler hayata geçirmek için farklı perspektiflerden bakmayı öğrenmeliyiz. Örneğin araba sineması gibi, şu an pop ve rock konserleri için uygulanan, seyircilerin güvenli bir şekilde arabalarında oturacakları klasik müzik konserleri gibi yenilikler ortaya koymalıyız.
Biz müzisyenler karantina süresince ve tekrar normalleşme adına elimizden geleni yaptığımız kadar seyircilerde çok büyük bir görev düşmekte. Seyirciler bu pandemi sürecinde müziğin iyileştirici ve birleştirici gücü, dayanışma sağlamak adına sanatçıların "ücretsiz" yaptıkları konserler için kafalarda yer eden “bedava konser " algısını bir an önce unutmalılar. Destek için yapılan bu konserler bu hayal bile edemediğimiz salgın sürecinde özveri ile yapılan işlerdi. Unutulmamalı ki bizler sanatçıyız, müzikle yaşayan müzikle varolan bireyleriz. Bu bizim emek vererek çok çalışıp ter dökerek para kazandığımız, takdir edilmeyi beklediğimiz mesleğimiz. Biz nasıl tekrar salonlara dönmek ve seyircimizle ile buluşmak için her türlü imkân ve fırsatı değerlendiriyorsak, seyircilerde bu yaptıklarımızı bilet alarak, yardım konserlerimize bağışta bulunarak destek vermeliler.
Pandemiden önceki döneme tamamiyle dönebilmemiz kesinlikle biraz zaman alacak. Doğal olarak müzikseverler canlı performansa gitmek için hâlâ temkinliler. Aslında bu iyi bir şey.
Konsere gitmeyi düşünen herkesin temkinli olması ve düşünmesi lazım “Hangi yaş grubu içindesiniz? Ne kadar sağlıklısınız?” Bir konsere katılmadan önce bunları düşünmek ve sorumlu davranmak konserlerin geleceği için çok önemli. Sonuçta kapalı bir ortamda, maskeli ve fiziksel mesafeye dikkat ederek birkaç saat oturup konseri izleyeceksiniz. Ancak sorumlu düşünce yapısına sahip bir şekilde hareket edersek ve kurallara harfiyen uyarsak güvende olacağız. Bu davranış şeklini hayatımızın her alanına adapte edersek hâlâ hayatın tadına varabilir, konserlerin büyüsünden zevk alabiliriz.
Bir an önce dönmek istediğimiz eski hayatımıza, ki bu biraz zaman alacak, en kısa sürede kavuşmak için bunları yapmak zorundayız. Açıkçası aşı bulunana kadar tam olarak normale dönemeyeceğiz.
Benim kişisel düşüncelerime gelirsek, hali hazırda hükûmetim bu süreci çok iyi idare ediyor, bu sebeple bu konuda söyleyeceğim bir şey yok. Fakat Asya’da ve Amerika’da yaşayan arkadaşlarımın durumları hem şu an hem de yakın gelecek için çok daha kötü. Benim ikinci vatanım Endonezya’da durumlar hele Almanya ile kıyaslandığında çok kötü. Endonezya hükûmeti tarafından ihtiyaç sahiplerine yönelik hazırlanan ne yardım paketleri, ne de destek fonları var. Orada yaşayan müzisyenler de kiralarını ödemek, hayatlarını idame ettirmek için ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar. Ama maalesef hükûmet tarafından sağlanan ufak dahi olsa bir ödenek yok. Onlar için tek çıkış yollu her şeyin bir an önce normale dönmesi, canlı performans konser hayatlarına geri dönmek ve yeniden gelir elde etmek. Eğer ders vermiyorlarsa veya bir orkestrada kadrolu sanatçı değillerse gelir elde etmek için tek şansları konser vermek kalıyor.
Benim karantina ve konulan yasaklar sebebiyle iptal edilen birçok konserim olması sebebiyle çok fazla boş zamanım oldu. Bu zamanı iyi değerlendirerek repertuarımı genişletiyorum. Bunun yanı sıra pandemi öncesinde de, çok çalışmam sebebiyle hiçbir zaman değerlendiremediğim, ustalık sınıfı dersleri vermem için teklifler vardı. Bu süreçte o teklifleri değerlendirerek online ustalık sınıfı dersleri veriyorum. Bu aralar öğrenci kabul etmeye de başladım, hatta şu anda ders verdiğim küçük öğrencilerim bile var. Küçük öğrencilerim ile birlikte birkaç online konser bile verdim. Aslında online konserlere sıcak bakmıyorum ama bunu onlar için yaptım. Konserler online olsa dâhi son derece kalite olmalı. Bu sebeple hazırladığım online etkinliğin çok kaliteli olmasına özen gösteriyorum. Kaliteli ses için en iyi kalite mikrofon, kaliteli görüntü için en iyi kalitede kamera ve belirli standartlarda çerçevesinde bu konserleri gerçekleştirdim.
Ulaşabildiğim tüm dinleyicilerimden bu dönemde hayır derneklerine yardım ellerini uzatmalarını talep ettim. Sadece bizlere değil tüm ihtiyaç sahibi olanlara, maske alamayanlara, evsiz olanlara kısacası her türlü ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatmalarına diliyorum.
Bu dönemi kendi faydaları için çok çalışarak geçirenler kadar, boş oturup beyinlerini dinlendirenlerde olduğunu gözlemledim. Kişisel olarak ben bu dönemi lehime bir avantaja çevirerek üstesinden geldiğime inanıyorum.”
Sanatçı pandemi sonrası ilk seyircili performansını geçtiğimiz hafta Berlin’de ünlü Fransız piyanist Simon Ghraichy ile birlikte yaptı. Bu konser serisinin ilki “KunstRaum Niculescu” da, ikincisi “Piano Salon Christophori” de ve 3.sü de “Palais Lichtenau” konser salonlarında gerçekleştirildi. Pandemi önlemleri olarak salonların 3’te 1’i kadar seyirci ile sınırlandırılıp, fiziksel mesafe korunarak seyirciler salonda yerlerini aldı.
Sanatçı sohbetimizi “Herkese pandemi sonrası bu dönemde iyi şanslar “ diliyerek bitirdi.
Yazımızın 3. durağında Fransa’dan Deutsche Grammophon sanatçısı ünlü piayanist Simon Ghraichy ve İsviçre’den keman sanatçısı Sebastian Bohren siz değerli okuyucularımız için pandemi sonrası ülkelerindeki son durumu anlatacaklar.
Pazartesi görüşmek dileğiyle
OSMAN ENFİYECİZADE
4 Temmuz 2020, İstanbul