20 yıl önce başlattığımız Mavi Yolculuk dizimizin beşincisine( belki de sonuncusuna), bu yıl Bozburun’dan çıkıyoruz. Önceki yıl yitirdiğimiz sevgili Öcal’ın dışında, çekirdek kadromuz bu yıl 11 kişi. Hedef, Hisarönü Körfezi ve Datça Yarımadası’nın güneyindeki minik koylar. Yolculuk bir yana iki nokta atışla, bu kez birer gecemizi geçirdiğimiz Bozburun ve Simi’ye şöyle bir değineyim istedim.
BOZBURUN, son yıllardaki düzenlemelerle belediyeliğini yitirip, 59 Km. ötedeki Marmaris’e bağlanmış bir belde. Bilenlere 1950’lerin, balıkçı kasabası görünümlü/sade/duru/bozulmamış Bodrum ve Marmaris’ini anımsatıyor. Bu çizgilerini yitirip yozlaşmadan(ticari taksisi olmadığını söyleyim, gerisini siz anlayın), turizmden yararlanmasını diliyorum.
Bozburun’da, yöreye değinen besteler de yapmış olan müzisyen Bülent Ortaçgil’in evinin hemen önünde iki hafta önce hizmete giren Burcu Apart’a yerleşiyoruz. Pırıl pırıl otelin sahibi Ahmet Okter ile meslek sahibi kızları Pınar ile Burcu güleryüzlü ve iyiniyetli kişiler. Gümrük binasını ortaladığınızda Bozburun iki yana doğru, biri 200 diğeri 400 metrelik iki koy halinde yerleşik. Merkeze yakın yayda restoran ve “cafe”ler, diğerinde ise pansiyon ve otelcikler çoğunlukta. Denizin, hepsinin önünden girilebilecek denli temiz olduğu söyleniyor. Cumali Bueno Vista, Aperitif, Şafak Usta’nın Yeri ve Filika Restoran konumları ve dekorları ile dikkat çekiyor. Mini Tersane, Butik Nevin ve Peri Masalı ise vitrin görünüşleriyle kayıtsız kalınamayacak, sempatik hediyelikçiler. Su Ürünleri Kooperatifi her sabah taze balık satışı yapıyor, mendirekteki salaş ama sevimli kır kahvesini işletiyor. İki koyda da kıyı boyunca uzanan, caddenin hemen dibine demirlemiş teknelerle burun buruna oturulan restoran masaları çok keyifli. Kaldığımız gece dolaştığımız yolda tümü de dolu olan restoranlarda, her türlü deniz ürünü ve Ege otları servisi yapılıyor.
Yapacağınız Mavi Yolculuklar için başlangıç ve bitiş noktası olarak seçmeseniz de (ki bunca deneyimden sonra en güzelinin, Bozburun’dan başlayan Hisarönü Körfezi dolanmaları olduğu kanısını ediniyorum), şimdilerin tanınamayacak denli büyüyüp çirkinleştirilmiş olan bir zamanların sevimli balıkçı kasabalarını özlüyorsanız, vakit geçirmeden Bozburun’a gidin, derim.
SİMİ (Osmanlı dönemindeki adıyla SÖMBEKİ), Oniki Adalar’ın büyüklük olarak sekizincisi. Bozburun’a 11 mil ve guletlerin normal hızıyla 1,5 saat uzaklıkta. 1522’de Osmanlı’nın zaptettiği ada, 1912’de İtalya’nın eline geçmiş. 1944’de sırasıyla İngiliz ve Alman istilaları sonrasında 8 Mayıs 1945’de teslim edilip, 7 Mart 1948’de Yunanistan’a bağlanmış.
Teknelerin demirlediği Gialos, adanın merkezi konumunda. Gialos’un, plaj kesimi olan Nos ile kimi kaynaklarda 375 kimilerinde ise 500 basamakla çıkıldığı yazılan, bu nedenle “ya daha da çoksa !” diyerek tırmanmayı gözümüze kestiremediğimiz tepelerindeki Chorio ve adanın gözde koyu Pedi başlıca yerleşim yerleri. Kara ulaşımının hayli zor olduğu adada(kimi yerlere taksi teknelerle gidilebiliyor) birkaç cılız yerleşim yerinin yanı sıra bir hayli de koy bulunuyor. Zamanımızın neredeyse tümünü geçirdiğimiz Gialos, küçük bir “koy caddesi” boyunca tavernaların ve hediyelikçilerin uzandığı, hayli dar kıyı şeridinden iç sokaklara geçişlerde sürpriz güzellikler barındıran; kıyı şeridinin hemen bitişiğinde birbirleri üzerine yığılan, ama hiçbir şekilde diğerlerinin görüntülerini engellemeyen, genelde sarı-turuncu renkli badanaların hakim olduğu, tek ya da ikişer katlı şipşirin evlerin sıralandığı sevimli bir belde.
1881 yapımı saat kulesi, hem Pazar hem de siesta saatlerine denk geldiğimiz için ancak dışından görebildiğimiz Arkeoloji ve Denizcilik müzeleri, yontucu Kostas Valsamis yapımı Michalaki adlı küçük balıkçı heykeli, İtalyan işgali döneminden kalan Venedik havalı “Gümrük-Polis-Postane” binaları, Les Katerinettes Restoranı’nın önündeki tabela, adanın kurtuluşu anısına kayalıklara oturtulmuş kadırga rölyefi, sevimli köprü Gialos’da dolaşırken saptadığımız yerler. Zaman darlığı ve de uzaklığı nedeniyle göremediğimiz Panormitis Manastırı da kaçırılan bir güzellik olmalı.
Simi’de akşamüstünden itibaren aperitif ve yemek hareketliliği başlıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde tüm yiyecekçiler doluyor, hatta bazılarında ikinci tur müşterilere servis başlıyor(Çok dillendirildiği üzere, gittiğimiz tatil tarihi itibariyle çoğunluğu bizim vatandaşlarımızın oluşturduğunu belirtmeye hacet yok sanırım). Biz akşam yemeği için bizdeki tüm kaynakların işaret ettiği Manos’u seçmiyoruz. O gün tanıştığımız, Türk asıllı bir Yunan dükkan sahibesinin aracılığıyla “O Haris”e yönlendiriliyoruz. İyi ki de öyle ediyoruz. Uzo eşliğinde doyurucu deniz ürünlerinden oluşan masaya hayli “makul” bir ödemede bulunuyor, ekstra indirim yaptığını söyleyen(!) Şef Garson Vasiliki ile söyleşiyor, yediklerimizde memnun kalarak, 50 metre ötede demirlemiş olan teknemize dönüyoruz. Menü seçimi size kalmış ama ben yine de, adaya özgü çıtır-çıtır Simi Karidesleri’ni ve “Akumya” denen lokma tatlısını tatmayı ihmal etmeyin diyorum.
Savaş Sönmez
2 Kasım 2017