Ne tuhaf değil mi? 20 yıldır Türk çağdaş müzik dağarına yeni eserler kazandırmak için iki yılda bir düzenlediği Eczacıbaşı Beste Yarışmasını kurumsallaştıran İKSEV, bu çabasıyla seçkinleşirken, Türkiye'deki orkestralar ise sanki bu yarışma düzenlenmiyor, oradan yeni eserler kazanılmıyor gibi davranıyorlar!
Bu saptamamın nedeni, yarışmada kazanan eserlerin çoğunun, İKSEV tarafından CD'si de yapıldıktan sonra, Türkiye'nin değişik yerlerinde, hâttâ yarışmanın merkezi İzmir'de bile seslendirilmemesi. Doğaldır ki, bunun az sayıda istisnası da var. Örneğin tamamladığımız sezonda Antalya DSO, 9. yarışmada ikinci olan İsmail Sezen'in “Yeraltı Kraliçesinin Şarkısı”nı programına aldı ve eser orada da dinleyicinin büyük beğenisiyle karşılandı.
10. Eczacıbaşı Beste Yarışması üzerine yazarken öncelikle bu çelişkiye işaret etmemin nedeni, final konserinden önce jüri üyeleriyle sohbet ederken, Turgay Erdener'in eşi soprano Selva Erdener'in herkesle internet üzerinden canlı yayınla yaptığı kısa röportajlar oldu. Jüri üyelerinin neredeyse tamamı, bu defa eserlerin kalıcı repertuara girmeye aday nitelikte olduğunu söyleyince, ben de görevin orkestralara düştüğünü vurguladım.
Yedi piyano konçertosunun gönderildiği yarışmada jüri üçünü finale değer bulmuştu. 6 Haziran 2018 akşamı, İzmir'in iyi akustikli Adnan Saygun Salonu'nda bu eserleri peşpeşe dinledik. Yarışmanın yürütücü sekreteri Serdar Ongurlar'ın çalışmasıyla bu kez bir “festival orkestrası” oluşturulmuş, İzmir'deki orkestra ve sanat eğitimi kurumlarından seçilenler bir araya getirilmiş, şef olarak da her yıl biraz daha gelişen genç şef-piyanist Can Okan, önerilen görevi kabul etmişti. Piyanistler ise, üçü de Moskova Çaykovski Konservatuvarı mezunu olan Başar Can Kıvrak, Kenan Tatlıcı ve Cem Babacan, bu “Dünya Prömiyeri” eserler için hazırlanmışlardı.
Önce Bogatay Köprülü'nün (d.1991) konçertosunu dinledik. Bogatay, akışkan, grupların eşlikte birbirleriyle bağlantısının iyi kurulduğu, piyanoda ezgiselliğin öne çıkarıldığı bir müzik yazmıştı. İlk iki bölümünde yer yer Fransız ve Rus romantikleri tarzını anımsatan, son bölümde ise Anadolu renklerinin kullanıldığı eser Başar Can Kıvrak'ın tuşesinden canlı biçimde yaşam buldu. Bogatay'ın kompozisyon çalışmalarını Mete Sakpınar ve Tolga Zafer Özdemir'le yaptığını , konçertonun ise ilk solistli senfonik bestesi olduğunu belirtmekte yarar var.
İkinci olarak, Hacettepe ADK Lisesinde Meral Leblebicioğlu'nun parlak obua öğrencisi olarak tanıdığım Doğaç İşbilen'in ( d. 1998) eserini dinledik. Lise sonrasında bu yılı kabul edildiği Kompozisyon Bölümü'nün hazırlık sınıfında Hâtıra Ahmedli Cafer'in öğrencisi olarak geçiren Doğaç, deyim yerindeyse “tabanca gibi” bir konçerto yazmıştı. Hızlı-Yavaş-Hızlı biçiminde klasik formda yazılmış eser, tematik bütünlüğü, Anadolu renklerinin başarılı kullanımı ile Ankara Devlet Konservatuvarı bestecilik ekolünün günümüzdeki çağdaş yansıması olarak nitelendirilebilir. Horon yorumu, Ulvi Cemal Erkin'in piyano konçertosunu anımsatan eseri Kenan Tatlıcı büyük başarıyla çaldı. Özellikle ilk bölüm, piyanist için çok zorlu, yüksek güç isteyen nitelikteydi. Nitekim bölümün sonunda Kenan'ın derin bir soluk verdiğini gördük. Doğaç'ın yazdığı ilk yapıtın bu denli başarılı olmasını, ilerdeki veriminin daha da yüksek olabileceğinin bir göstergesi olarak yorumlamak istiyorum.
Son olarak Cem Oslu'nun (d. 1992), konçertodan çok “piyanolu fantezi” olarak nitelendirilebilecek eserini dinledik. Oslu adını son iki yıldır Türkiye'deki yarışmalarda duyurdu. Bilkent müzik lisesinin piyano bölümünü bitirdikten sonra önce Avrupa, sonra Amerika'ya giden Oslu, Berklee'nin film müziği bölümünü bitirdi ve artık Los Angeles'ta bu alanda besteci-piyanist-yönetmen olarak çalışıyor. Oslu'nun damardan Anadolu renkleri ve oyun havaları esinli yapıtı, solo piyanonun bir “ballad”ı andıran girişiyle başlıyor. İnişleri, çıkışları arasında âniden beliren latin dans ritmleri, bu piyanolu fantezinin bir potpuri algısı yaratmasına katkıda bulunuyor. Cem Babacan'ın ustalıklı yorumu, vurmalı çalgıcıların dikkatli katkısıyla dinleyiciden büyük alkış aldı Oslu'nun bestesi.
Eczacıbaşı yarışmasında değerlendirme sistemi Jüri, orkestra ve dinleyicinin oylarıyla belirleniyor. Değerlendirme sonucu Doğaç İşbilen birinci, Cem Oslu ikinci, Bogatay Köprülü üçüncü oldu.
Henüz yıllık programlarını sonuçlandırmamış olan tüm Devlet Senfoni Orkestralarına bu yapıtlarla ilgilenmelerini öneririm. Üstelik şef ve solistleri de hazır eserler bunlar. Bilkent Senfoni de, programını büyük ölçüde açıklamış olmasına karşın kendi lisesinden mezun Oslu'nun eseriyle ilgilenmeli.
Serdar Ongurlar ve İKSEV'e de bir öneri. 11. Yarışma için, form olarak, bizim dağarımızda sayıca hayli az olan “viyolonsel konçertosu” seçilebilir. Finalde besteleri çalabilecek yetkin pek çok çello solistimiz var üstelik...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
7 Haziran 2018