Belgrad’ın Cumhuriyet Alanı’nın bir köşesindeki Ulusal Tiyatro binasının az ötesinde başlayan Despota Stefana Bulvarı’na dik olarak uzanıp tatlı bir meyille Dzordza Vasingtona Caddesi’nde biten, taş çatlasa 200 m. uzunluğunda, son derece sevimli bir yaya bölgesi Bohemian Quarter Skadarlija.
Kimi binaları 19. yüzyılın ilk yarısında inşa edilip, 1872’de Skadarska olarak adlandırılan ve 1901’den başlayarak, alışılmadık ve özel karakteriyle Skadarlija adı altında Belgrad Bohem Yaşamı’nın merkezi haline gelen sokak; giderek bir çok yazar-şair-ressam-müzisyen-yönetmen-aktör-gazetecinin toplanma mekânına dönüşür (En ünlülerinden şair-ressam Dura Jaksiç’in bugün galeri olarak kullanılan 36 no.lu tek katlı evinin önünde, yontucu Jovan Soladatovic tarafından yapılmış bir heykeli bulunmaktadır). Sokağı onlarla aynı anda saraçlar, kebapçılar, bozacılar, profesörler ve okulu asan öğrenciler de paylaşırlar.
Zamanın koşul ve isterlerine karşı koyamayarak, çirkin ve hantal yapılarla kuşatılan ve neredeyse tümüyle (aralarında halen birkaç galeri barınmakta) geleneksel meyhanelere çevrilen sokak baştanbaşa, “arnavut kaldırımı” da diyebileceğimiz cilalı parke taşları ile kaplı olup, bir-iki katlı taş evlerden oluşur ve araç trafiğine kapalıdır. Sokağın iki yanında en eskileri Dva Jelena (İki Geyik-1832,No:32)) ve Tri Sesira (Üç Şapka-1864,No:29) olmak üzere İma Dana (Zaman Var), Sesir Moj (Benim Şapkam), Zlatni Bokal (Altın Testi), Le Petit Piaf (Küçük Piaf) ve Skadarlija gibi 20-25 kadar kafana (yerel lezzet mutfakları) sıralanırlar ve de sokağın tam ortasındaki bir direkte tüm bu kafanaların adları İngilizce ve Sırpça olarak bir yön tabelasında işaretlidir. Kafanaların korkulukları, trabzanları, balkonları ve duvarları, adeta petunyalar-begonviller-sardunyalarla örülü. Zaten bulunduğumuz mevsim itibariyle tüm Belgrad sokakları buram buram “ıhlamur çiçeği” kokmakta.
Skadarska’da herhangi bir kafanaya bizim de yaptığımız gibi hafta sonlarında gidecekseniz, kesinlikle gün öncesinden yer ayırtmalısınız. Aksi halde mekânların hiçbirinde yer bulamama tehlikesi, ya da boşalacak yerleri bekleyerek sonucuna katlanma olasılığı ile karşı karşıyasınız. 3 Haziran akşamı yarım saat kadar bekledikten sonra biz de bu olanaktan yararlanarak Dva Jelena’nın, sokakla hemzemin en güzel masalarından birine yerleşiyoruz. Dva Jelena’nın, 1.12.1921-8.1.1928 arasında Şef Zarko Dacic’in yaratmaya başlattığı son derece geniş yelpazeli menüsünden, geleneksel Sırp ve Balkan yemekleri ile ev yapımı şaraplarını seçiyoruz. Porsiyonların, bizdekilerin 2 katı büyüklüğünde olduğunu bildiğimizden siparişlerimizi “2 kişiye 1 tabak” ölçüsüne göre veriyoruz. Favorilerimizi pljeskavica ustipi (patates eşliğinde 6 adet büyükçe Sırp köftesi) ve karadordeva (içine kaymak, kaşkaval peyniri ve jambon sarılarak rulo haline getirildikten sonra galeta unu ve yumurtaya bulanarak hafif kızartılmış bir tür şnitzel) oluşturuyor. Ordövr tabağını andırır poslujenze (jambon, tütsülenmiş et, sosis, barbunya pilakiyi andırır prebranac adlı kuru fasulye, kıymıklar halindeki cılız salata vd.) ile siparişimiz tamamlanıyor. 4 kişi tüm çabalarımıza karşın bu tabakları bitiremiyoruz.
Rakı ile ad benzerliğinden başka ilişkisi olmadığını okuduğum rakijayı yine de çok merak ediyorum. Şeftali-elma-kayısı-erik-ayvadan yapılan bu brendinin eriklisini istiyorum. 3-5 cc.lik minik kadehlerde sunulan bu içki, usulen poslujenze eşliğinde ve yemek öncesinde “shot”lanıyor. Sevimli garsonumuz “şut”lamamı beğenmiş olmalı ki, bir kadeh de kendi seçimi olan rakijayı “müessese ikramı” olarak önüme bırakıyor. Kendisine bu rakijaların dışında “gerçek rakı”larının olup olmadığını soruyor, olmadığı şeklinde beklediğim yanıtı alınca da kendimdekini içmekten söz ediyorum. Olumlu yanıtı alıp, rakı bardağı bulamamakla birlikte buzları getirtince, Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan çıkarken “başımızda bir büyük bulunsun” deyip 100 cc.lik şişeyi valizime atmakla ne denli isabet buyurduğumu daha iyi anlıyorum. Zira Dva Jelena’nın tüm bu tadları, 3 tek rakı eşliğinde çok daha anlam kazanıyorlar.
Sokaküstü oturduğumuz 20.00-00.30 arasında tüm Skadarlija Meyhaneleri’nin içinde, gürültüleri sokak seslerine karıştığı ve ses yükselticiler kullanılmadığı için hiç de rahatsız edici olmadan sanatlarını icra eden Tamburica Bands(tamburica denen Sırp mandolini, akordeon, kontrabas, keman vb.den oluşan orkestralar) var. Sokak 22.00-23.30 arasında zirve yapıyor. Yolun sağından aşağı inenlerle solundan yukarı çıkanlar, karşılaştıklarında zorlukla geçebiliyorlar. Etrafımızdaki masaların çoğunda en az birer kez müşteriler yenileniyor. Sokağın 7/24 tarifesiyle işlediği söyleniyorsa da, 4490 Dinar = 140 TL. gibi Türkiye’nin neredeyse 1/3’ü kadar tutan hesabımızı ödeyip, oturanları şafaklara uğurlayarak Dva Jelena’yı 00.30’da terk ediyoruz.
Günün birinde yolunuz bir geceliğine bile Belgrad’a düşerse, Skadarlija (Skadarska) Sokağı’na gidin, sokağın tanıtım levhasında yazdığı üzere “yıpranmış çatılar altında-arnavut kaldırımlarında-raşitik sandalyeler üzerinde”, belleğinize unutamayacağınız anılar ekleyin.
NOT : Sırp Alfabesi’nin “üstten çengelli ya da noktalı” kimi harfleri Latin Alfabesi ile yazılmışlardır.