Ülkemiz Türkiye’de derinlikli bir tartışma ortamı bir türlü oluşmuyor ama sade suya tirit denecek sözlerden de geçilmiyor. Hele kapısının önünü süpürmek, önce çevresini iyileştirmek, temiz tutmak derdinde olansa hemen hiç yok. Hiç mi tartışma yok? Olmaz mı. Örneğin ödüllerin yanlı verildiği, alanların ödülün tarihsel kişiliğine uygun olmadığı, bu işlerde fırsatçılık koktuğu hep konuşulur. Hiç eksik olmayan bir konudur… Sorun gerçek olup olmaması değil, gereğinden fazla yer kaplaması.
Oysa ne güzel insanlar geldi geçti yazın adına, sanat adına. Bunlardan biri olan Gürhan Uçkan ne değin anlatılsa az. Kimseye bildirme, yayma, duyurma kaygısı taşımadan kısa ömründe gücü yettiğince güzel işler yaptı. Eşsiz dostluğuyla, içtenliğiyle çevresini etkiledi. Yılda kısa bir süre İsveç’ten gelebilmesine karşın hep sevildi, özlendi.
5 Aralık 2006'da yitirdiğimiz Gürhan Uçkan yazardı, ozandı, gazeteciydi, fotoğraf sanatçısıydı. Cumhuriyet gazetesinin onyıllarca İsveç temsilciliğini yaptı. Bundan büyük sevinç, gurur duyardı. Sessizce, yakınmadan, sızlanmadan, kötülemeden işini iyi yapmaya çalışırdı.
Yurdumuzdaki iyi işlerden biri de Uçkan’ın adına gençlere verilmek üzere bir öykü ödülü vermek oldu. Yıllardır başarıyla sürüyor. Uçkan’ın kişiliğini, düşüncelerini ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmanın yanı sıra, genç kuşakların dil duyarlılığını artırmak, yazınsal yeteneklerini geliştirmek, değerlendirmek üzere, Dil Derneği ile İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından üniversite gençliği arasında düzenlenen bu ödülün başlığı şu: Dil Derneği Gürhan Uçkan Kısa Öykü Ödülü.
Ne ki seçici kurul tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, ilk kez bu yıl ödüle değer öykü bulunamadı. Ödül verilemedi ama Uçkan, kişiliğine, içtenliğine yakışır bir törenle anıldı. Tören 31 Mayıs 2014'te, emek verdiği gazetesinin Cumhuriyet Kültür Merkezinde yapıldı. Gezi Direnişinin yıldönümü olması, Uçkan’ın gençlerle olan dayanışmasıyla da örtüştü. Etkinlik yer yer Gezi anmasına da dönüştü.
Nermin Küçükceylan'ın yönetip sunduğu Cumhuriyet Kültür Merkezindeki tören, Haziran (Gezi) Direnişinde yitirdiğimiz canları ve 13 Mayıs 2014'te Soma'daki madende yaşanan acı olayda can veren emekçilerimizi andığımız saygı duruşuyla başladı.
Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, törenin açış konuşmasında Haziran Direnişinin birinci yıldönümüne değinerek Gezi'de başlayan direnişin umudumuzu yeşerttiğini, örgütlerimizi diri tutmanın şimdi her zamankinden daha da önemli olduğunu söyledi. İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mustafa Sönmez de törene gönderdiği iletiyle Gürhan Uçkan'ı ve direnişte yitirdiğimiz gençleri andı.
Törene Gürhan Uçkan'ın arkadaşı kimliğiyle katıldığını belirten Gazeteci Mustafa Balbay Uçkan'ı şu sözlerle andı: "Gürhan, İsveç'te yaşamasına karşın öncelikle bir Ankaralı, Cebeciliydi. Ankara'ya geldiğinde ilk işi Cebeci'deki berberine gitmek olurdu. O, dünya insanıydı; hem İsveç'te hem Ankara'da bir tek berberi önünde eğilirdi... Yazıları, yapıtlarında İsveç'teki yaşamı Türkiye ile karşılaştırırdı. En çok Nobel ödüllerini yazar, onları gözlemler, eleştirirdi. Bu yıl ödül verilememiş. Gürhan'a yakışmıyorsa ödül verilmesin; o hak etmeyen bir şey yapmak istemezdi."
Yakın dostu Gürhan Uçkan için duygularını dile getiren Ressam Celal Binzet de konuklara şöyle seslendi: "Onunla güçlü bir dostluğumuz oldu. Yaşam doluydu, çok duyarlıydı. Türkiye'ye uzakta yaşasa da Türkiye'yi çok yakından gözlemledi. Bilgisayarla yazışmayı hiç sevmezdi; bizlere uzun uzun yazdığı mektuplar gönderirdi. İsveç'te yaşayan Türklerin, davranışlarıyla, batının gerekçeleriyle Türkiye'yi karaladıklarını anlatır, bu yolla İsveç'ten yararlandıklarını söyler, bu tutuma da çok kızardı."
Gürhan Uçkan'ın çocukluk arkadaşı Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Sönmez konuşmasına "Gürhan'ın ilk şiirine, ilk öyküsüne tanıklık ettim" diye başlayarak anılarını, birlikte çalışmalarını şunları aktardı: "Ocak 81'de Bilim ve Sanat dergisi çıkmaya başladı. Gürhan'ın yazıları, 98 sayı çıkan bu dergide yayımlandı; ardından çıkan Yarın'ın da İsveç temsilcisiydi. Yazın için şöyle derdi: 'Gerçeğin araştırılmasında araç, toplumun uyanık tutulmasında gereçtir...' Latin Amerika yazarlarını da yakından gözlemleyerek orada yaşananların Türkiye ile benzerliğine vurgu yaptı."
Sinan Sönmez, Haziran Direnişinin birinci yıldönümü nedeniyle Gürhan Uçkan'ın Bilim ve Sanat'ın Şubat 1985 sayısında yayımlanan, güncelliğini bugün de koruyan "Sanatın Toplumsal İşlevi ve Latin Amerika" başlıklı yazısından bölümler okuduktan sonra Soma'da yaşananlara gönderme yaparak Uçkan'ın maden işçilerinin 1984-1985 boyunca İngiltere'de yaptığı grevi irdelediği "Neden Grev Yapıyorlar?" yazısından Thatcher'ın şu sözlerini aktardı: "Bu grev bitince tutucu, anlayışlı sendikalar kuracağız!"
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Işık Kansu, Gürhan Uçkan'ın şiiri ve sanatından söz ettiği konuşmasına Uçkan'ın şu şiiriyle başladı: "Siz geç kaldınız aslında / Nereden bakarsanız bakın / Yanlış şafaklarda uyandınız" Kansu, yazarın ve şiirin gereklerini Mayakovski ve Gülten Akın'dan esinlenerek aktardığı, Uçkan'ın günümüze ışık tutan şiirlerine ve İsveççeyle Türkçe arasındaki güçlü çevirilerine değindiği konuşmasını Gürhan Uçkan'ın Yeni Dünya Düzenini alaysı biçemle eleştirdiği "In-Out" şiirini okuyarak sonlandırdı.
Öykü yarışması seçici kurulu üyesi, Gürhan Uçkan'ın dostu olarak ben de Uçkan’ın sonsuz içtenliği ve dostluğuyla, birikimiyle yetişmemdeki etkisini, yaşamını kişiliği, doğallığı nedeniyle kendiliğinden nasıl bir sanat yapıtı gibi yaşadığını; sevda, özgürlük, güzellik izleklerinin bir özsu gibi direnişini, yapıtlarını nasıl beslediğini anlattım. Gerçekten de yurdunun değerlerine, anadiline çok önem verirdi. Gönlü her zaman toprağında oldu.
Çevirileriyle kendisine bir dünya oluşturdu. Ülkesine sevdalı olduğu kadar evrenseldi de. İnsancıl değerleri öne çıkaran yazarları çevirirdi; örneğin Tomas Tranströmer'den şiir çevirileri büyük önem taşır. (Tranströmer’in Nobel aldığını göremedi ama onun bu ödülü alacağını sezerdi ve yıllar öncesinden Türkçemizden okumamızı sağladı).
Yıllarca yaşadığı İsveç’in yurttaşlığına geçmemişti. İsveççeden kimlerin yapıtlarını çevirmedi ki. Türkiye’nin ekin elçisi gibiydi: Torgny Lindgren, Bodil Malmsten gibi yazarların dünyalarından, onlarla yaşadığı anılarından, güzelliklerden oluşan bir dünyası vardı.
Yazımızın başında ödüller demiştik ya Gürhan Uçkan, Nobel Akademisi Çeviri Ödülünü (bildiğim kadarıyla Akademinin araştırması, değerlendirmesi sonucunda) kazanmıştı da Türkiye’de kimsenin haberi olmamıştı. Bunu sorun etti mi, hayır.
Uçkan’ın adıyla Türk yazınına yeni öykücüler kazandırılıyor. Bundan daha uygun bir çaba düşünemiyorum.