Yılbaşı nedeni ile çağdaş ülke kentlerindeki ünlü orkestraların Yeni Yıl Konseri düzenlemesi güzel bir gelenek. Ankara’da da bu geleneği sürdüren orkestralarımızın olması biz başkentliler için övünç kaynağı.
Aralık ayı geldiğinde CSO’nun konseri hala ilan edilmemişti. Sonra 8 Aralık günü saat 15.00’de biletlerin satışa çıkacağı bilgisi aldım. Bilgisayarın başında bekledim; 15.06’da biletimi aldım. Ancak konser programı bilgisi yoktu; sadece 5 bakır nefesli sanatçıdan oluşan In Medias Brass Quintet’in katılacağı belirtiliyordu.
(15 dakika sonra yeni bilet almak istedim; ancak zorlukla, ayrı ayrı koltuklarda yer bulabildim. Yarım saat sonunda görüntü kısıtlı koltuklar harici biletler tükenmişti. İlk saatin sonunda ise 28 ve 29 Aralık için tüm biletler satılmıştı. Ne güzel.)
Ancak, konser salonuna girip proğramı elimize alana kadar ne ile karşılaşacağımız bilgisine sahip değildim. Şef Rengim Gökmen ismi olduğuna göre, demek ki, CSO da olacaktı ama nasıl bir birliktelik düşünülüyordu? Sonra bir sosyal medya mesajında ünlü bir sopranomuzun katılacağı bilgisini okudum, ama bilet satış sayfasında bu bilgiler hiç yer almadı. Salona gidip basılı proğram kitapçığını alınca durum anlaşıldı.
Salon tümüyle doluydu. Orkestra nota sehpalarındaki renkli ışıklı süslemeler, birkaç noel baba şapkası, çalınan parçaların temposuna uygun ışıklandırma ve kadın sanatçıların renkli giysileri özel bir konser olduğunu belirtiyordu; abartı yoktu.
Konser İtalyan Gioacchino Rossini’nin (1792-1869) ‘Hırsız Saksağan/La gazza ladra’ operasının uvertürü ile başladı. 1817 tarihli bu opera pek sık sahnelenmese de Rossini’nin neşeli karakterini yansıtan uvertürü konser salonlarında sıkça çalınıyor ve izleyiciden beğeni alıyor. Eski bir biyografi, konserden bir gün önceye kadar bitirilemeyen bu uvertür için Rossini’nin La Scala opera binasının üst katlarından birine kapatıldığı, biten bölümlerin nota sayfalarını pencereden atan Rossini’nin en son attığı trampet bölümü ile eseri tamamladığı ve böylece serbest kaldığından söz eder.
Belki bunu çağrıştırmak için olsa gerek; eser, en üst balkonun iki tarafında, seyircilerin arasında bulunan iki trampetin soloları ile başladı ve bitişi de ayni şekilde oldu.
Alkışlar sürerken sahnenin ön kısmına ‘In Medias Brass Quintet’ grubu geldi. Grup üyeleri Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de 1875’de kurulan Franz Liszt Müzik Akademisi mezunu ve 2010 yılı Ocak ayında biraraya gelmişler. Richard Kresz ve Tamas Palfalvi trompet, Janos Benyus korno, Attila Sztan trombon ve Jozsef Bazsinka tuba çalıyor.
İlk olarak, orkestra ile birlikte, yılbaşı konserlerinin değişmezlerinden olan ‘Mavi Tuna/An der schönen blauen Donau’ valsini grubun nefesli çalgılarına uyarlanmış şekliyle çaldılar. ’Mavi Tuna’ ilk olarak 1866’da Viyana Erkek Korosu için Avusturyalı Johann Strauss II (oğul) (1825-1899) tarafından bestelenmiş. Sözlerin olmadığı müzikal şekli daha çok beğeni kazanınca sözel bölüm unutulmuş, sadece vals müziği çalınır olmuş. (Bu parçayı her dinleyişimde Stanley Kubrick’in 1968 filmi ‘2001’ gözümde canlanıyor. Elimde değil; uzay gemisinin süzülerek aya inişini izliyorum sanki.) In Medias’ın yorumu da çok güzeldi.
Grup ikinci olarak yine aynı bestecinin ‘Tritsch-Tratsch Polka’sını seslendirdi. 1858 tarihli bu polka ‘dedikodu yapma isteği’ni anlatan canlı, keyifli bir eser olarak dinleyicilerin beğenisini kazandı.
Sonraki eserde İl Medias grubu yerini İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçısı soprano Ceren Aydın’a bıraktı; yine Johann Strauss (oğul) tarafından bestelenen 1882 tarihli ‘İlkbahar Sesleri/Frühlingsstimmen’ parçası seslendirildi. Bu dans müziği Strauss’un insan sesi kullandığı tek valsi olarak biliniyor. Ceren Aydın’ın kuvvetli sesi ve yorumu, salonun üst sıralarında bazen orkestra tarafından baskılansa bile, hakkettiği alkışı aldı.
Konserin ilk bölümünün son eseri Avusturyalı Franz von Suppe’nin (1819-1895) ‘Şair ve Köylü/Dichter und Bauer’ operetinin üvertürü idi. Pek çok eseri unutulan Suppe’nin 1846 tarihli bu üvertürü popüler kültürün bir parçası olarak tanınan bir eser. Başlangıçtaki dinlendirici çello bölümü ve sonraki hareketli bölümler ile yılbaşı konseri için güzel bir müzikal seçim olmuştu.
Aradan sonraki ilk parça 2016 yapımı, biri ‘en iyi film müziği’ olmak üzere 6 Oskar ödüllü ‘La La Land/Aşıklar Şehri’ filminden seçilmişti; bestecisi Amerikalı Justin Hurwitz (d.1985). Filmin sonunda piyanist Sebastian sahibi olduğu kulüpte eski arkadaşı Mia ile karşılaşır; piyano başına geçer, şarkı boyunca ‘acaba ilişkileri daha başka yönde ilerleseydi acaba şimdi nasıl olurlardı’yı hayal ederler. Bir yılsonu konseri için anlam yüklü bir parça. Sahne ışıklarının, filmdeki gibi, önce piyanoyu ve piyanisti aydınlatarak başladığı La La Land Suiti ve CSO’nun güzel icrası boyunca 2023 yılını ve ‘acaba’ları düşünme fırsatımız oldu.
İn Medias grubu yeniden sahne aldığında Uruguaylı tromboncu ve besteci Enrique Crespo’nun (1941-2020) ‘Amerikan Suit/Suite Americana No.1’ isimli, 5 bölümlü eserinden üç bölüm seslendirdiler. 1977 tarihli bu eser ile dinleyiciyi New Orleans ragi, Peru valsi ve Meksika şarkısı ile bir yolculuğa çıkardılar; Ragtime, Vals Peruano, Son de Mexico.
Sonra sahneye soprano Ceren Aydın geldi; Çek besteci Antonin Dvorak’ın (1841-1904) Rusalka (1911) operasından ‘Ay Şarkısı’ aryasını seslendirdi. Su perisi Rusalka’nın göl kenarında gördüğü prense kavuşabilmek için ölümlü dünyaya geçme arzusunu duygulu performansı ile salona aktardı.
İl Medias grubu bir kez daha sahneye geldi; bu kez İtalyan besteci Vittorio Monti’nin (1868-1922) ünlü ‘Çardaş/Czardas’ (1904) eserini çaldılar. Macar halk müziğinden etkilenerek bestelenen bu eser en popüler çigan müziği olarak da biliniyor. (Balkan kültüründe ‘çardak’ yol kenarında kurulan taverna türü yapılara verilen isim olduğu için o tür yerlerde çalınmak amacıyla yapılan eserin bu ismi aldığı söylenir.) Tüm salonun aşina olduğu ve güzel icra edilen parça hakkı olan ilgiyi, coşkuyu ve alkışı aldı.
Son parçadan önce söz alan şef Rengim Gökmen ilk olarak seyirciye teşekkür etti. 2023 yılının deprem ile başladığını ve kahraman askerlerimizin şehit edilmesi ile bittiğini hatırlattı. 2024 için umut dolu olmamız gerektiğini, çünkü önderimiz olan Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığında daha kötü durumda ama umut dolu olduğunu söyledi. 2023 yılının Cumhuriyetin 100. yılı olduğunu hatırlattı. ‘Bir ulus olarak, toplum olarak varlığımızı, burada bulunmamızı Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz; biz buradaki sanatçılar mesleğimizi de ona borçluyuz. 2024’e büyük umutlar taşıyarak bakıyoruz’ dedi. Tüm orkestra hep bir ağızdan ‘Yeni Yılınız Kutlu Olsun’ seslenişi ile seyirciyi selamladılar.
CSO daha sonra Amerikalı besteci Alan Menken’in (d.1949) ‘Alaaddin Suiti/Aladdin- medley’i seslendirdi. 1992 tarihli animasyon filmde ‘evsiz sokak çocuğu Alaaddin’in içinde cin bulunan bir lamba bulması, zengin bir prens kılığı ile prenses Yasemin’in kalbini kazanmaya çalışması’ anlatılır. Binbir gece türü ‘Arap masalları’ndan esinlenen müzikal filmden alınan bu eser proğramda son parça olarak yeralıyordu.
Ancak seyirci bu bitişe razı değildi; CSO ve İl Medias birlikte Johann Strauss (oğul)’un ‘Av Peşinde/Auf der Jagd’ (1875) polkasını seslendirdiler. Ava atış yapılan her notada orkestra bir konfeti patlattı.
Yoğun alkışlar üzerine İl Medias grubu, bu kez orkestra katkısı olmadan, ‘Tüzkö Csaba: Kopanitsa Alla Rondo’ parçası ile seyirciyi ödüllendirdiler.
Geleneksel olarak beklenen son eser Johann Strauss I (baba)’nın ‘Radetzky Marşı/Radetzkymarsch’ idi. 1848 yılında çarpıştığı Custoza Muharebesi'nden zaferle ayrılan Feldmareşal Radetzky'yi onurlandırmak amacıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluk Ordusu'na ithaf edilen bu eser (tüm dünyada olduğu gibi bizde de) alkışlanan bir kahramanlık öyküsü, sevilen bir kapanış parçası oldu.
Tüm sanatçılara teşekkür edilip çiçekler dağıtıldıktan sonra Radetzky Marşı bir kez daha çalınarak konser sonlandı. Şef Rengim Gökmen’in de dediği gibi ‘CSO ve ülkemiz yeni yılı umutla karşıladı.’
LEVENT TOSUN
1 Ocak 2024, Ankara