Mahler; Titan / 1. Senfoni / Blumine
Avusturyalı besteci Gustav Mahler (1860-1911) hukukçu, şair Joseph Victor von Scheffel’in (1826-1886) ‘Der Trompeter von Sakkingen /Sakkingen Trompetçisi’ isimli şiirinden esinlenerek düzenlenen bir gösteri için yedi parça besteler. 1884 tarihli gösterinin açılış parçası olan ‘Ein Standchen am Rhein / Ren Kıyısında Serenat’ haricindeki diğer parçalar günümüze erişememiş, kaybolmuştur.
Leipzig Şehir Tiyatrosu’nda yardımcı şef olarak çalışmakta olan Mahler 1888 yılı Ocak- Mart aylarında ilk senfonisini bestelemektedir. Çok beğendiği ve ‘duygusal olarak tutkulu, aşk parçası’ dediği bu açılış şarkısını senfonide kullanmak ister. (Bu parçayı,1883 yılında Cassel Kraliyet Tiyatrosu’nda çalıştığı sırada tanıdığı çekici, sarışın soprano Johanna Richter için yazdığı da söyleniyor.)
Birinci senfoni, ilk kez, 1989’da Budapeşte’de ‘A Symphonic Poem in Two Parts / İki Bölümden oluşan Senfonik Şiir’ başlığı ile seslendirilir. Mahler sevdiği şarkıyı ilk bölüm içine ‘Blumine / Çiçek Tanrıçası’ başlığı ile eklemiştir. Senfonide ‘bir gencin duygusal gelişimi, aşkı bulması, hüznü ve çaresiz kırık kalpli bir kişiye dönüşmesi’ni anlatmaktadır. Ancak, dinleyiciler ‘önce aşk şarkısı sonra cenaze marşı ile karmaşa yaşamışlardır; ilk seslendiriliş istenilen başarıyı getirmez.
Üç yıl aradan ve bazı düzenlemelerden sonra 1893 Hamburg konseri program açıklamaları ve ‘Titan, A Tone Poem in Symphonic Form / Titan, Senfonik Formda Bir Şiir’ başlığı ile yapılır. Mahler’in, açıklayıcı başlıkta çok sevdiği şair Jean Paul’un (1763-1825) Titan (1803) isimli eserine nasıl bir gönderme yaptığı bilinmiyor. Ancak, Titan’da da ana karakter Albano romanın diğer dört karakterinin tek yanlı özellikleri ile çatışıp, etkilenip olgun bir kişiliğe dönüşmektedir.
Eserin üçüncü seslendirmesi 1894’de Wiemar’da yapılır. Programda yine açıklamalar vardır; eser, bu kez, basit bir başlıkla ‘Symphony ‘Titan’ / ‘Titan’ Senfonisi’ olarak sunulur. Senfoni ve Blumine bölümü hala karışık duygularla karşılanmaktadır.
Mahler arkadaşlarına yazdığı mektuplarda ve söyleşilerde Blumine bölümünü çok sevdiğini de belirtir, bazı müzikal endişelerini de dile getirir. Sonunda, 1896’daki Berlin konserinde senfoni son halini alır; ‘Blumine’ senfoniden, ‘Titan’ başlıktan çıkarılır. Eserin 1889 Viyana baskısı ‘Symphony in D Major / Senfoni Re Majör’ ismi ile son halini alır.
Uzun yıllar kayıp olan ‘Blumine’nin notaları 1966 yılında bir araştırmacı tarafından Yale Üniversitesi’nde bulunur. Viyana Üniversitesi’nde Mahler’in bir öğrencisine ait olan ve 1893 tarihli ikinci Hamburg konserinden kalan notaların müzayede yolu ile koleksiyona katıldığı anlaşılır. Böylece, tartışmalara konu olan Blumine’ye yeniden ulaşılır. İlginç bir hikayeye sahip Blumine, o tarihten bu yana, nadiren tüm senfoni içinde, ama çoğunlukla, Mahler’in uygun gördüğü şekilde, tek başına olarak konserlerde yeralıyor.
CSO’nun 8 Mart 2024 Cuma akşamki konseri Mahler’in Blumine’si ile başladı. Yaklaşık 7 dakikalık romantik eser süresince tüm bu hikaye, notalarla birlikte akıp gitti.
Şef; Matthew Coorey
Aslında bir korno sanatçısı olan Avustralyalı şef Matthew Coorey (d.1973) ülkemizin ve Ankara izleyicisinin yabancısı değil. 2003 yılında Liverpool Kraliyet Filarmoni Orkestrası’nda yardımcı şef olarak başladığı kariyeri sırasında pek çok kez ülkemize geliyor; son yıllarda CSO ve başka orkestralar ile pek çok ilimizde konserler yönetmiş. Bu nedenle orkestrayı ve seyircimizi iyi tanıyor; yönetimi ile güzel bir konserden mutlu ayrılmamızı sağladı.
Keman: Kerson Leong
Konserin ikinci bölümünde 27 yaşındaki Kanadalı keman sanatçısı Kerson Leong’u (d.1997) dinledik. 4 yaşında kemana başlayan, yarışmalar kazanan Leong ‘sadece Kanada’nın değil, dünyanın ünlü kemancıları’ arasında sayılıyor. Leong da ülkemiz dinleyicinin yabancısı değil; son 2 yıl içinde İzmir, İstanbul ve Ankara’da konserler vermiş bir sanatçı. Giuseppe ‘del Gesu’ Guarneri’nin 1741 yapımı (yaklaşık 10 milyon dolarlık) kemanını çalıyor.
Kerson Leong, Erich Wolfgang Korngold’un Re Majör Keman Konçertosu’nu seslendirdi.
Korngold; Holywood / ‘Keman Konçertosu’
Erich Wolfgang Korngold (1897-1957) Çek asıllı bir besteci; müzisyen bir ailenin çocuğu olarak daha 12 yaşında beste yapmaya başlar. Bu dönemde Gustav Mahler ve Richard Strauss gibi sanatçıların övgü ve desteklerini alır. 1930’larda, daha Avrupa’da iken, Holywood için film müziği bestelemeye başlar; 1934 yılında Nazi yönetimi nedeni ile Amerika’ya göç eder.
Harp yıllarında konser için eser bestelemeyi bırakır, sadece film müzikleri yapar; eşinin anlatımı ile, ‘Holywood’un fantastik maceraları ve romantizmi hayatın acımasız gerçeklerinden ve sürgünde yaşamasından uzaklaşmasını’ sağlıyordu. Korngold, ‘opera müziğinin bereketli dünyası’ ile ‘altın çağını yaşayan film endüstrisi’nde müzikal bir devrim yaratır.
Yaptığı işten büyük bir gurur duysa da filmlerle birlikte müziğinin de unutulabileceği fikri aklından çıkmaz. Bir müzik eleştirmeni olan babası, kemancı yakın arkadaşı devamlı olarak konser müziği yapmasını istemektedir. Sonunda, 1945 yılında, keman konçertosunu tamamlar.
Konçerto esas olarak daha önce bestelenmiş film müziklerindeki temaları esas almaktadır; ancak senfonik yapı için her biri yoğun bir şekilde yeniden işlenmiştir. Prömiyerde çalacak olan ünlü kemancı Jascha Heifetz solo bölümlerdeki teknik zorlukların daha da artırılmasını ister. Sonunda eser Şubat 1947’de St. Louis’de seyirci ile buluşur: bazı eleştirmenler ‘Holywood Konçertosu’ diye dudak bükseler de konser başarı ile tamamlanır. Korngold bu eserini, (ilk bölümde Blumine’sini dinlediğimiz) destekçisi Mahler’in, dul eşi Alma Mahler’e (1879-1964) ithaf eder.
1980’lere kadar fazla ilgi görmeyen eser bu tarihten sonra konser salonlarında daha çok yeralmaya başlar.
Korngold ‘film senaryoları’nı birer ‘opera librettosu’ gibi algıladığı ve buna göre bestelediği için ‘filmin konusu, hangi sahne oynanırken o müziğin yeraldığı bilgileri’nin önceden bilinmesi konserlerin tadını daha da artırıyor.
Kerson Leong, CSO konserinde, eseri bellekten ve büyük bir rahatlıkla seslendirdi; sonunda tümüyle dolu olan salon beğenisini yoğun alkışlarla gösterdi. Orkestra üyeleri de bu alkışlara heyecanla eşlik ettiler. Kesilmeyen alkışlar üzerine Leong dört parça daha çalarak seyirciyi ödüllendirdi.
Dvorak: (Greetings) ‘From the New World’
Konserin son bölümünde Çek asıllı Antonin Dvorak’ın (1841-1904) ‘From The New World / Yeni Dünyadan’ olarak da adlandırılan 9. Senfonisi yeralıyordu.
Dvorak, 1891’de 50 yaşında iken yaşayan besteciler arasında Brahms’tan sonra gelen ünlü bir sanatçı idi. Bu sırada Amerika’dan bir davet aldı.
Daveti yapan ünlü bir tüccarın eşi Jeannette Meyer Thurber (1850-1946) idi. Kendisi de Paris konservatuarında müzik eğitimi almış ve 1885 yılında New York’da Ulusal Müzik Konservatuarı kurmuştu. Burada Amerikan müziğini geliştirmenin yanı sıra, o yıllar için çılgın bir fikir olarak, kadınların, azınlıkların, engellilerin de müzik eğitimi almalarını sağlamaya çalışıyordu, okul köle Afrikalılara da açıktı. Yönetici olarak Dvorak’a reddedemeyeceği öneriler sunulmuştu; artistik becerileri yanısıra milliyetçi karakteri Dvorak’ı bu makam için en uygun aday yapıyordu. Seyahat etmeyi sevmeyen, kalabalık korkusu, panik atak gibi hastalıkları olan Dvorak yeni bir ülkeyi tanıyıp, kendisine yeni müzikal ufuklar açacağı için üç yıllık bu öneriyi kabul etti.
Çalışmaları sırasında kendisinden ‘Amerikalıların kendilerinden bir senfoni olarak hissedecekleri’ bir beste yapması istenir. ‘Bir ülkenin esas müziği fakirlerin yaptığı müziktir’ der; bu nedenle Amerikanın ezilmişleri olan köle Afrikalıların ve yerlilerin müziğini inceler. Issız batıya seyahat eder; yaşananları gözlemler. Sonra 1893 yılı başında bu senfoniyi yazar.
İşvereni olan bayan Truber kendisinden sürekli olarak Henry Wadsworth Longfellow’un epik 1855 şiiri, “The Song of Hiawatha / Hiawatha’nın Şarkısı”ndan bir opera yazmasını istemektedir. Dvorak bu şiiri daha önceden Çek tercümesinden okumuştur. Opera bestesi yapmaz ama senfoninin bazı bölümlerde bu şiirden etkilendiğini kendisi de ifade eder.
Senfoninin başlangıcında ilk ölçüler üzüntü, korku, merak, ümit gibi duygular uyandırır; ki bunlar Dvorak’ın Amerika’ya yolunda ülkesinden ayrılırken hissettiği duygular olarak nitelenir. Sonra ani bir müzikal patlama ile Amerika’ya varılır; yavaşça ülkenin köklerine inilir. Senfoninin sonu ayni başlangıç gibi sessizlikle biter. Dvorak’ın manevi duygu dünyasındaki, ‘yeni dünya’ macerasındaki döngü tamamlanır.
(Eserin ‘yumuşak’ başlangıcından hemen sonra tüm orkestranın yarattığı ‘ani patlama’nın sürpriz etkisini seyirciye önceden hissettirmemek için bazı şefler, burada, ‘büyük ve görünür’ hareketler yerine sadece orkestranın göreceği hareketleri tercih ediyorlar. Bu konserde tam farkedemedim; bir dahaki sefer için kendime not aldım.)
Dvorak’ın bu senfonisi, pek çok benzer eserin aksine, dinleyiciyi alkışa teşvik eden coşkulu bitiş yerine gittikçe sönükleşen, yokolan bir bitişe (diminuendo) sahip az sayıdaki senfonilerden biridir. (Bildiklerime biraz da ben yorum katarsam) ‘sizler coşkulu, büyük bir ülke yaratıyor olabilirsiniz ama bunu yaparken doğayı, köle Afrikalıları, yerlileri yok ediyorsunuz, sizin müzikal kökleriniz burada ama onları yok sayıyorsunuz’ demeye de çalışır. Eserin en sonundaki o ‘tükeniş/sessizlik’ bence çok anlamlıdır.
2022 ‘Başkent Kültür Yolu Festivali’ açılış konserinde yine bu salonda, yine bu eseri dinlemiştim. O çok sevdiğim son dakikaları kaydetmiş ve ‘sessizliğin sesi’ olan o anlamlı son anın bitmesini beklemeyen alkışlar beni üzmüştü. Bu kez, içim titreyerek bekledim; belki de ülkemizi ve dinleyicimizi tanıyan tecrübeli şefin yumuşak, nota uzadıkça eğilen vücut dili bize nerede alkışlamamız gerektiğini gösterdi, oldukça güzel bir bitiş yaptık, sevindim.
Alkışlar üzerine şef Coorey birkaç kez sahneye geldi; seyirciyi selamladı. Orkestrayı ve solo üyeleri ayrı ayrı alkışlamamızı sağladı. Kendisine verilen çiçeği ise üçüncü bölüm sololarındaki obua sanatçısı Gülcesu Sönmez'e takdim etti.
Bu güzel konser için CSO’ya, şef Coorey’e ve keman sanatçısı Leong’a teşekkürler.
Levent TOSUN
11 Mart 2024, Ankara