Pek çok ünlü sanatçının önemli müzelerdeki eserlerini çoğumuz biliyoruz. Özel koleksiyonlarda bulunan bir eser günyüzüne çıkıp ilk kez sergilendiğinde onları keşfetmek ayrı bir macera oluyor; değişik bir tad veriyor. Bir konser için gittiğimiz Atina’da, işte bu nedenle, ilk günkü dolaşmamıza Ekim 2019’da (pandemiden hemen önce) açılan Goulandris Çağdaş Sanatlar Müzesi’nden başladık. Müze ‘Basil ve Elise Goulandris Vakfı’ tarafından kurulmuş.
(Aslında konuya biraz daha öncesinden giriş yapmak gerekiyor.)
Basil (Vassilis) Goulandris (1913-1994) Yunan bir armatör. 4 kardeşi ile birlikte 1946’da kurdukları Orion Denizcilik şirketi 1950’lerde pek çok gemi satın alıp Yunanistan’ın en büyük deniz nakliyat şirketlerinden biri oluyor. (Belki magazinsel nedenlerle armatör Onassis ve Niyarkos’u daha çok biliyoruz.) 1950 yılında Elise Karadontis (1917-2000) ile evleniyor. Önce New York, daha sonra da Paris ve İsviçre’de yaşadıklarından Elise’nin sanatçı çevresi ile ilişkilerini kolayca geliştirip 19 ve 20. yüzyıl sanatçılarından (kendi beğenileri ile şekillenen) 3 milyar dolarlık sanat eseri koleksiyonu oluşturuyorlar.
1979 yılında kendi isimlerini taşıyan bir vakıf kuruyorlar; önce Basil’in doğum yeri olan Andros adası Hora şehrinde Yunanistan’ın ilk çağdaş sanatlar müzesini açıyorlar. Asıl amaçları olan Atina’daki müze ancak ölümlerinden sonra gerçekleşiyor.
Yunan devletinin müze kurulması için Atina’da 1991’de tahsis ettiği arsaya Çin asıllı Amerikalı ünlü mimar I. M. Pei bir proje hazırlıyor. Kazıya başlıyorlar; 1996 yılında çıkan tarihi kalıntıların asırlardır aranan Aristo’nun Okulu (Lise) olduğu anlaşılınca proje iptal oluyor. Müze için şehir merkezinde 1920’lerden kalma neo-klasik bir yapı buluyorlar. Arka kısmına yapılan eklentilerle 10 katlı yeni müze binası ancak Ekim 2019’da açılıyor.
Bodrum katlarda kütüphane, konferans salonu ve geçici sergiler için mekânlar oluşturuluyor. (Bizim ziyaret tarihimizde, 5 Haziran 2024, yeni sergi hazırlıkları nedeni ile alt katlar kapalı idi.)
Bilet satış bölümünde ev sahibesi Elise Goulandris bir Marc Chagall eserinde misafirleri karşılıyor; Portrait de E.B.G. / E.B.G’nin Portresi, 1969. Müzede dolaşırken de yol göstermeye devam ediyor.
‘Modern Sanatın Klasikleri’ birinci katta; önce hızlı, sonra yavaş iki tur yaparak tadını çıkarıyoruz. Tüm bilgileri dinleyecek kadar uzun zamanımız olmadığından sadece bazı eserlerde sesli rehber kulaklıklarına başvuruyoruz.
genel bir görünüş; önde A. Rodin, ortada E.Degas, ileride V. van Gogh
Müzede en etkileyici unsur olarak ‘aydınlatmanın güzelliği’ farkediliyor. Tüm açılardan bakıyoruz; herhangi bir yansıma yok. Sadece eserler ve biraz da bilgi yazıları aydınlatılmış; çerçevelere bile düşen ışık yok. Sanatçının bizlere yansıtmak istediği duygular herhangi bir bozulma, renk kaybı olmadan aynen aktarılıyor. Ne güzel.
aydınlatmanın güzelliği için bir örnek;
Fernand Leger (1881-1955) Element Mecanique / Mekanik Eleman, 1919 ,
Wassily Kandinsky (1866-1944) Beide Gestreift / Çizgili İkili, 1932 Paul Klee (1879-1940) Dynamik Eines Kopfes / Bir Kafanın Dinamiği, 1934 ,Jean Helion (1904-1987) Composition Bleue / Mavili Kompozisyon, 1938
Pablo Picasso’nun (1881-1973) iki ayrı tür eseri ayni katta yeralıyor; Femme Nue aux Bras Leves / Kolu Kalkık Çıplak Kadın, 1907 ve Jeune Homme au Bouquet / Buketli Genç Adam, 1905.
Joan Miro (1893-1983) La Sauterelle / Çekirge, 1926 isimli eserinde tarih ve imzasını parçalara bölüp, bilmece gibi, resim içine dağıtmış. (Bakalım kolayca bulunabilecekler mi?)
Vincent van Gogh’un (1853-1890) Nature Morte a la Cafetiere / Kahve Fincanlı Natürmort, Mayıs 1888 eserindeki ince işçilik hoş bir detay olarak göze çarpıyor.
Benim gibi, Ege yöresi ile aile bağı olanların La Cueillette des Olives / Zeytin Toplama, Aralık 1889 tablosunu kendilerine yakın bulacaklarını sanıyorum.
Paul Cezanne, H.Toulouse Lautrec, P.Gaugin, El Greco, C.Monet gibi sanatçıların eserleri arasında süzülerek bir üst kattaki ’20. Yüzyıla Bakışlar’ salonuna ulaşılıyor.
Salona girişte (üniversitedeki afişçilik yıllarımdan sevdiğim) bir Roy Lichtenstein (1923-1997) karşılıyor; Sunrise / Gündoğumu, 1965. (Armatürler sadece eseri aydınlatıyor; hayranlıkla güneşin doğuşunu seyrediyorsunuz.)
Viyana’da bir süre kalmış ve ikonik çöp yakma tesisini bile görmüş bir kişinin Friedensreich Hundertwasser’in (1928-2000) eserleri ile hayranlık tazelemesinin doğal karşılanacağını umuyorum; Beiordnung von 99 Köpfen / Doksandokuz Kafa, 1952 ve Um und Um bemalter Sessel mit Koboldkopf auf der Sesselflache / Oturma Kısmında Goblin Kafası Olan Her Tarafı Boyalı Sandalye,1952.
Üst iki katta ise Modern ve Çağdaş Yunan Sanatı’ndan örnekler yeralıyor.
Eserler hakkında bilgi verilen görsel bir bölüm ayni zamanda dinlenme olanağı da sağlıyor. Ayrı bir salonda klasik dönem mobilya tasarımı da yer alıyor. Kısaca, içerdiği mekânların çeşitliliği ve kapsamı ile çok iyi tasarlanmış bir müze örneği oluşturuyor.
Goulandris koleksiyonu hakkında bir okuma yapıldığında karşımıza ‘karışık’ olarak nitelenebilecek ilişkilerin çıktığı görülüyor. (1985 yılında 83 eser Panama’da kayıtlı off-shore bir şirkete satılıyor, ancak eserler yine asıl sahibinde kalıyor. Çocukları olmadan vefat eden Goulandris çiftinin yeğenleri bu tablolarda hak iddia ediyorlar, İsviçre mahkemelerinin kararı bekleniyor, ve saire). Ancak tüm bu olayları, koleksiyonun ve müzenin güzelliğinden ayrı konular olarak düşünmek gerektiğine inanıyorum.
Bu yazıda bahsettiğim diğer iki ünlü armatörden Onassis, esas işi yanında Monte Carlo’da otel almak, havayolu şirketi kurmak gibi büyük çaplı işler yapmış. Niyarkos ise at yetiştiriciliği ile uğraşmış. İkisi adına da kurulmuş vakıflar var; güzel işler yapıyorlar, başka müzelere yardım ediyorlar. Ancak, Goulandris ailesinin bir sanat koleksiyonu yapması ve bunu kalıcı bir müzede değerlendirip geniş kitlelerin bilgi ve beğenisine sunmalarını örnek bir güzellik olarak düşünüyorum.
Ayrı bir sevgi duyduğum Botero’yu ilk gezişte kaçırmışım; dönüş yolunda buldum; Fernando Botero (1932-2023), Still Life with Green Curtain / Yeşil Perdeli Natürmort, 1982.
Sadece özel ilgi duyduğum birkaç sanatçıdan bahsedip, sınırlı bilgi aktarmaya çalıştığım farkedilmiştir. Goulandris ailesinin tüm koleksiyonu müzenin internet sayfasında mevcut. Eserler hakkındaki geleneksel bilgilere ek olarak ‘+’ işareti tıklandığında yazılı ve sesli olarak ‘sesli rehber sistemi’ndeki bilgilere ulaşmak mümkün. Bu da çok beğendiğim, güzel bir uygulama.
https://goulandris.gr/en/collection/works-of-art
Yazıyı başladığım gibi ev sahibesinin bir portresi ile bitireyim; müzede sergilenmeyen ama müzenin internet sitesinde yer alan bir Botero, E.B.G’nin Portresi, 1982.
Özel bir koleksiyondan yeni ortaya çıkan eserler, bina tasarımı, sergilenmesi ve internet sitesi ile çok beğendiğim bir müzeyi önce bilgilerinize ve sonra incelemenize sunmak istiyorum.
Levent TOSUN
28 Temmuz 2024, Küçükkuyu, Çanakkale