10 Kasım Atatürk'ü Anma günümüz Cumartesi'ye gelince, Bilkent Senfoni Orkestrası da, Cumhuriyetimizin Kurucusunun anısına hazırladığı konseri tam gününde vermiş oldu. Üstelik bu kez (benim dışardan değerlendirmeme göre) öz-biçim ilişkisi de sağlanmıştı. Atatürk'ün müzik alanında görmek istedikleri güncel biçimde vardı bu konserde. 21'nci, 17'nci ve 19. yüzyıl müziklerinden oluşan program, çağdaş, barok ve klasik-romantik dönem örneklerini, ülkemizde yetişmiş ve süren eğitimleriyle evrenselleşmekte olan genç icracılarımızı kapsıyordu. Atatürk anısına saygı duruşuyla başlayan konserde salon, bilet alıp da gelemeyen üç-beş kişi dışında tümüyle doluydu.
Arap asıllı, Amerika doğumlu, şimdi ağırlıklı olarak Avrupa ve Amerika'da çalışan şef Fawzi Haimor (d. 1983) yönetimindeki BSO, önce Tolga Yayalar'ın (d.1973) kontrbas tuba ve orkestra için yazdığı “Anaclasis II” başlıklı eseri orkestranın Japon tubacısı Noriyoshi Murakami solistliğinde seslendirdi.
Yayalar, 2011'den bu yana Bilkent kompozisyon'da öğretim üyesi. Lisans eğitimini Berklee College of Music’te aldı, İTÜ-MİAM'da İlhan Usmanbaş ve Kamran İnce ile kompozisyon çalışmalarını sürdürdü ve doktora derecesini 2010'da Harvard Üniversitesi'nden aldı. Halen, MSSF'nin dekanlığını da üstlenmiş durumda.
Önce parçayı tuba ve üflemeliler topluluğu için yazan Yayalar, 2010'da Boston Konservatuvarı Nefesli Orkestrası eşliğinde solist Nathan Turner'in seslendirmesine tanıklık etmişti. BSO kendisinden bir eser isteyince, parçayı bu kez orkestrasyonunu yeniden yaparak ve bazı bölümleri yeniden besteleyerek ortaya çıkarmıştı..
Yeni müzik bestecilerinin çoğu, daha çok sesin zaman ve mekândaki yeri ve iç dinamikleriyle ilgilenerek yazıyorlar. Tolga Yayalar da, sesle uğraşısında solist olarak, bu alanda en az kullanılan bakır üflemeli çalgı olan tubayı seçerek sürdürmüş. Üstelik tubanın da bas olanını seçmiş. Pek çok tubacının notayı görünce çalınmasına sıcak bakmadığı eseri, bu koca üflemeleyi âdeta bir oyuncak gibi kullanma becerisi gösteren Noriyoshi Murakami inanılmaz bir virtüoziteyle seslendirdi. Tubadan, trompet ve trombonu andıran sesleri de pürüzsüz çıkarma başarısını gösterdi.
Okurlarımın bir bölümünün besteci ve kompozisyon bölümü öğrencilerinden oluştuğunu bildiğim için eserle ilgili Tolga Yayalar'ın notlarını sizlere ulaştırmak en iyisi:
“Çoğu müzik parçam gibi Anaclasis’in de çıkış noktası, sesin kendi içsel niteliklerinin bende yarattığı etkiydi. Tek ses olarak duyduğumuz şey aslında sonsuz sayıda sesin karmaşık bir bileşimidir. Tarihsel bir bakış açısından tuba, bir solist için tuhaf bir seçim gibi görünebilir, çünkü repertuvarda fazlaca tuba konçertosu yoktur. Ancak bu hayali bakış açısından tuba, beste yapmak için neredeyse ideal bir enstrümandır. En alçak sesli orkestra enstrümanı olan tubanın ses genişliği son derece zengin ve karmaşıktır. Bu da besteciye çalışması için neredeyse mükemmel bir tuval verir. Ancak bu parça, geleneksel anlamda bir konçerto sayılmaz. Solistin ve eşlikçinin geleneksel rollerini yerine getirmesi için çalışmaz. Tuba, müzikal malzemenin bir üreticisi ya da başlatıcısı işlevini yerine getirirken, orkestra da bu malzemeleri genişletir ve büyütür. Zaman zaman parça, bir prizma görevi görür; bir prizmanın beyaz ışığı renk tayfına ayırmasında olduğu gibi, tubanın ürettiği malzemeler de orkestraya ulaşırken kırılıp yansırlar. Burada orkestranın en alçak seslisi olan tuba, tınıları ayırır ve ayrılan her bir parça orkestra tarafından yakalanır. Diğer zamanlarda ise orkestra, tubanın çevresinde bir aura oluşturur ve onu bir kaideye yerleştirerek aydınlatır. Sonunda parçanın yapmaya çalıştığı, tuba solistinden bir üst enstrüman yaratmaktır.”
Parça en başta tuba ve nefesli orkestrası için yazılmıştı ve ilk seslendirmesi 2010’da Boston Konservatuvarı Nefesli Orkestrası eşliğinde solist Nathan Turner tarafından yapıldı. Bilkent Senfoni Orkestrasının siparişi üzerine, parçanın orkestrasyonunu yeniden yaptım ve onu kısmen yeniden besteledim.”
Tek bölümlük eserin sonunda alkışlar coşkuluydu ve şef, ön sırada eşi ve çocuklarıyla oturmakta olan Yayalar'ı sahneye davet etti, sarılarak kutladı. Şef Fawzi Haimor, çağdaş müzikteki ilkseslendirmeler listesine Mason Bates ve Kareem Roustom'in ardından Yayalar'ı da böylece eklemiş oldu. Dilerim ki eseri, kendi orkestrasının da repertuarına alır.
DÖRT GENÇ BİLKENTLİ KEMANCI
Sırada, barok dönemde konçerto kavramını geliştirmeye başlayan iki önemli İtalyan besteci Antonino Vivaldi ve Giuseppe Torelli'nin Dört keman için konçerto'ları vardı. Sırasıyla Si minör ve La minör tonda yazılmış , dört sölistin yanında sadece yaylıların eşlikte yer aldığı bu konçertoları, Bilkent Müzik Lisesi'ni tamamladıktan sonra, lisans eğitimleri için Avrupa'ya giden dört genç kemancı seslendirdi: Berfin Aksu (d.1988), Ezgi Su Apaydın (d.1997), Demirhan Gökbudak (d. 1998) ve Muhammedjan Sharipov (d. 1994)
İki eserde, yerlerini değiştirerek çalan dört gençle ne denli kıvansak azdır. Çocukluklarından itibaren çalgılarında gösterdikleri hızlı gelişimi nasıl olgunlaştırmakta olduklarını, virtüoz pasajlardaki maharetleriyle gösterdiler.
Konserin son eseri L.V. Beethoven'in, kişinin her dinleyişinde yeni birkaç ayrıntı keşfettiği 5. Senfoni'siydi. BSO'nun kimbilir kaçıncı çalışıydı bu. Fawzi Haimor'un bageti altında senfoni iyi tınladı. Obuacı Selçuk Akyol ve flütçü Albena Sezer başta olmak üzere üflemeli sololar mükemmel, dengeler yerli yerindeydi.
Doğrusu ilk kez izlediğim ve adını da yeni duyduğum Fawzi Haimor'u şef olarak beğendim. Vuruşları açık seçik, sahnedeki artistik yeteneği, orkestraya çalma, salondakilere de dinleme şevki verir nitelikteydi.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
11 Kasım 2018
Fotoğraflar: Ş. Kahramankaptan-A. Ramazanoğlu