Fahişelik için “dünyanın en eski mesleği” denir. Oysa, dünyanın en eski mesleği haydutluktur, soygunculuktur!
İnsanlığın toplayıcılık döneminde, bir arada yaşayan “sürü”nün topladıklarını bölüştüklerinde, kendi payına razı olmayıp, ötekilerinkinden apartanlar çıkmıştır!
Dinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte bu edim “günah” kabul edilmiş, ama azalacağına insanlığın ve uygarlığın gelişimine koşut olarak çeşitlenerek çoğalmıştır.
Türklerin İslamiyeti kabülünden sonra, dilimizde Arapça ve Farsça sözcükler giderek artmış, ihtilas, irtikap, zimmet gibi türlerle zenginleşen bu edimin çeşitleri için farklı kelimeler kullanılmaya başlanmıştır: Hırsız, soyguncu, haydut, harami...
Harami, gene İslami bir kavramdan yola çıkılarak türemiş bir isimdir, “haram yiyen” anlamına gelir. 40 Haramiler de bir Arap masalıdır. Zamanla bu masal da çeşitlenmiş, Anadolu’da anlatılan “Ali Baba ve 40 Haramiler” masalı böyle ortaya çıkmıştır. Bu masal da, bir Türk operası ortaya çıkarmak için ortak bir çalışmaya giren libretto yazarı Tarık Günersel ile besteci Selman Ada’nın çıkış malzemesi olmuştur.
Sahnelenmesi, bestecisi Selman Ada Devlet Opera ve Balesi’ne genel müdür vekili olarak atandıktan sonra âdeta patlama yapan, aynı anda birkaç opera sahnesinde birden afişe çıkan, özgün adı “Ali Baba ve Kırk Haramiler” olan opera, 25 yaşında.
Libretisti Tarık Günersel’in program kitapçığındaki yazısına 2015 tarihli eklemesinde, “2005’te eserin adını Ali Baba§40 olarak yalınlaştırdık, böylece masaldan farklı olduğunu belirtmek istedik” yazıyor. Aynı kitapçıkta operanın yedi yıl sonra 2012’de Almanca olarak Wuppertal Operası’ndaki temsiline ilişkin verilen kupürde ise Almanca olarak “ Selman Ada: Ali Baba und die 40 Räuber” başlığının yer aldığı görülüyor. Günersel’in verdiği You Tube linkinde de karşınıza şu çıkıyor: “Wuppertaler Bühnen: ALI BABA UND DIE 40 RÄUBER”.. Yâni Ali Baba ve 40 Soyguncu... Gene Opernetz.de sitesinde yer alan haberin kupürünün Türkçe etiketinde “Selman Ada’nın Ali Baba ve 40 Haramiler operası Wuppertal’de seslendirildi” ibaresi yer alıyor. Demek ki bu yalınlaştırma, yurtdışında da, zihinlerde de tutmamış.
YENİ YAPIM, YENİ REJİ
Ali Baba ve 40 Haramiler operası, ilk sahnelenmesinin yapıldığı 1991’den bu yana Murat Göksu (iki farklı yorum), Mehmet Ergüven, Mehmet Yılmaz ve Johannes Weigand’ın rejileriyle sahnelendi. Bu kez Mehmet Balkan’ın reji ve koreografisiyle Ankara sahnesinde.
Balkan, günümüzde koreografileri dünyanın değişik sahnelerinde yer alan en tanınmış koreografımız. Almanya’da dansçı ve koreograf olarak çalıştığı yıllarda opera rejisi alanında da eğitim aldı. Buluşçuluğu, yapımın her noktasına egemenliğiyle hep bütüncül, değişik işler ortaya koyarak çıtasını yüksek tutmayı başardı. Son on yıl içinde eşi Lale Balkan’na birlikte tüm sahnelerde koşuşturarak sahneledikleri her eser başarılı oldu.
Ali Baba’ya da neoklasik diyebileceğimiz bir yorum getirmiş Balkan. Öykünün eskiliğine, masalsılığına vurgu yaparken, çağdaş tasarım anlayışını, görsel-simgesel çağrışımlarla, hep birlikte çalışmayı yeğlediği usta tasarımcı Tayfun Çebi ve İzmir’in vizyon sahibi giysi tasarımcısı Sevtaç Demirer’le birlikte, Fuat Gök’ün ışığıyla sahneye yansıtmış. Günümüzle ilişkiyi, mağaradaki çocuk arabası, elektrikli testere gibi objeler, ufak-tefek tuluat eklemeleriyle kurmuş. Buna “Açıl susam açıl” tümcesine duyarlı, kırmızı ışıkları yanıp sönen mağara açılış düzeneğini de eklemek gerek. Girişte ise ilk yıllardaki siyah-beyaz televizyon yayınını karikatürize ederek oyunu başlatmış. Dinleyiciye, “şu bitse de gerçek oyun başlasa” duygusunu yaşatmak istemiş olmalı.
MÜZİK VE DANSLAR
Yetenekli dansçı, artık koreografi alanında da kendini göstermeye başlayan Kürşat Kılıç’la birlikte oyuna kattıkları koreografi sahne üstünü zenginleştirip, temasal vurguyu güçlendirici nitelikte. Haramibaşı’na Ali Baba’nın ikramı Pamuk Prens ve Rakkaseleri, temsile apayrı bir hava katıyor. Siyah giysili biri kadın, altısı erkek rakkase, aynı zamanda Osmanlı-Azeri geleneğinde yer alan “zenne” olgusuna da gönderme yapıyor olmalı. En azından ben öyle algıladım.
Orkestra, şef Sunay Muratov yönetiminde, makamsallıkla örülü, yer yer Azeri esintisi taşıyan müziği gayet iyi icra etti. Klarnet başta olmak üzere üflemeli ve vurmalı çalgılar, “Türk musikisi” tınısını gayet iyi yansıttı.
Koro, her zamanki etkinliğini gösterdi, sahnede anlaşıldılar, kulisten söylediklerinde ise biraz sahne-salon akustiğinin azizliğine uğradılar, sözleri bazen yalın vokal gibi ulaştı dinleyiciye.
KASTA DİYECEK YOK
Yeni yapımın Ankara’daki ilk seslendirmesi için seçilen kasta diyecek yoktu. Tenor Ünüşan Kuloğlu, bu rolü Almanca olarak Wuppertal’de de oynamış, Türkiye’deki son yıllarda rolün vazgeçilmezi olmuştu. “Komik opera”nın sahne gereklerini başarıyla yerine getiren, güçlü sesi, vurgulu mimikleriyle role tam oturan Ünüşan Kuloğlu, Haramibaşı’nda aynı özellikleri taşıyan bas Tuncay Kurtoğlu ile birlikte akışın iki temel ögesi rollerinde alkışlandılar. İnsana “Tanrı boyuna göre ses, sesine göre boy vermiş” dedirten Tuncay Kurtoğlu, hem dramatik, hem komik nitelikli bas rollerde son yılların en çalışkan, en başarılı ismi.
Diğer rollerde en “cuk oturmuş”u Bacaksız’da tenor Arda Doğan’dı. Doğan, geçen sezon yaşadığı bazı talihsizlikler ve moral bozukluklarından sonra bu roldeki müthiş etkinliğiyle şeytanın bacağını kırmış görünüyor. Sesi, sahnesi, koltuk değnekli koreografisiyle sahnelemenin başarısına büyük katkı sağladı.
Ali Baba’nın kardeşi Kasım rolünde bariton Umut Kosman, kendini geliştirme konusunda yurtiçinde ve dışında yaptığı çalışmaların semeresini aldığını gösteriyor. Düzgün fiziği ve zorlamadan kullandığı sesiyle, lirik bariton roller için biçilmiş kaftan.
Başlıca kadın rollere gelince... Yükseliş çizgisi sürdürmekte olan soprano Görkem Ezgi Yıldırım, eski rejilere göre daha naif tanımlanan rolünde, ses ve sahne olarak isteneni verdi.
Ali Baba’nın eşi Ayşe rolünde, yakın zamanda doğum yapıp sahneye bu eserle dönen soprano Mehlika Karadeniz, kısa sürede eski etkinliğine kavuşacağının sinyallerini verdi.
Kasım’ın eşi Zeynep’de mezzo soprano Ezgi Karakaya, Yarasa’daki kısa rolünde verdiği umudun boşa olmadığını gösterdi.
HER YERDE SELMAN ADA
Ali Baba ve 40 Haramiler operası, bu yeni yapımıyla ilk kez bu yıl Aspendos Festivali’nde az sayıdaki izleyiciye sahnelendi. Ankara’da da daha çok sayıda izleyiciye ulaşacağına kuşkum yok.
Sadece Ankara mı?
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün resmi web sitesinde 18 Ekim 2015 günü yaptığım incelemede, “Ali Baba§40”ın Antalya ve Mersin DOB Müdürlüklerinin de repertuarında bulunduğunu gördüm. Ancak kimin rejisi ve tasarımlarıyla sahnelenecekleri konusunda bilgi yok, butonların altı boş! Belli ki göç yolda düzülecek!
Diğer Selman Ada bestelerinin sahnelenip seslendirileceği DOB’lar da şöyle:
Samsun: Aşk-ı Memnu
İstanbul: Başka Dünya
İzmir: Mavi Nokta.
Demek ki 6 sahnede 4 eserle boş yok!
Türk bestecilerinin yeni eserler bestelemesi, bunların ve yıllardır arşivlerde bekleyenlerin sahnelenmesi hep arzumuz olmuştur. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var. Bestelenmiş, hazırda eserleri bekleyen Yalçın Tura başta olmak üzere nice Türk bestecisi acaba nasıl bakıyordur bu tabloya? Yorum yok!
Unutmadan ekleyeyim. Selman Ada, 1. Şef Vekili olarak CSO’da da kendi yöneteceği ve sadece kendi eserlerinden oluşan bir program sunacak bu sezon.
Bir de “merakî” soru: Selman Ada’nın, bugüne kadar hiç kullandığına rastlamadığımız bir göbek adı da mı var? Kitapçığın her yerinde Selman Ada, ama kapaktaki afişte “İ. Selman Ada”, Gökçek’i anımsatırcasına...
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan