Ayşegül Sarıca denilince, bir Kadıköylü olarak gözümün önüne Moda caddesindeki Sarıca Köşkü ile piyanistimizin Paris'te diğer Türk öğrencilerle birlikte çekilmiş fotoğrafı gelir. O fotoğrafta “abla” pozisyonunda olan üç kişi vardı: Ayla Erduran (d. 1934), Ayşegül Sarıca (d. 1935), Suna Kan (d. 1936). Birer yaş arayla sıralanmışlar.İdil Biret (d. 1941) o fotoğrafın küçük çocuğu idi.
Bu fotoğraftaki sanatçılarımıza SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası verilmesi, 6 Aralık 2018'de tamamlanmış oldu. SCAMV bugüne kadar altısı “postmortem” olarak 31 madalya verdi. Bunlardan ikisi şancı olmak üzere, sekizi icracıdır, vakıf kayıtlarında “yorumcu” olarak nitelendirilir. Üçü piyanisttir, İdil Biret'ten sonra Gülsin Onay'a (d.1954) verilen madalya, en sonunda 83 yaşındaki Ayşegül Sarıca'ya da verilebilmiştir. Verda Erman (1944-2014) ise madalya listesinde hiç yer alamamıştır. Doğaldır ki, ödüllendirmeler “yaş sırasına” göre yapılmaz ama nicelik ve tanıtımın daha ön plana alındığı günümüzde, niteliğin nedense gözardı edildiğini görüyoruz. Sonunda, Sarıca'nın hatırlanabildiği için mutluluk duyuyorum.
Ödüle adayları gösteren Vakfın Danışma Kurulu şu üyelerden oluşuyor: Gürer Aykal (Başkan), Rengim Gökmen (Başkanvekili), Suna Kan, İdil Biret, Koral Çalgan, İlhan Usmanbaş, Erdoğan Davran ve Ersin Onay. Bu kurulun gösterdiği üç aday arasından seçimi ise Vakfın Yönetim Kurulu yapıyor. Bazı üyeler görüşlerini ve oylarını yazılı olarak bildiriyor. Kurul üyelerinden Usmanbaş, Aykal, Kan, Biret daha önce altın madalyaya layık görülmüştü.
Sarıca'ya ödülün veriliş gerekçesi şu cümleyle açıklandı:
“Vakıf Kurullarının oybirliği ile, Sayın Ayşegül Sarıca “gerek solist gerekse oda müziği topluluğu yorumcusu olarak yurt içinde ve yurtdışında gerçekleştirdiği çalışmalar ve elde ettiği başarılar, aldığı ödüllerle ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmuş olması, örnek kişiliği ve yetiştirdiği öğrencilerle Türkiye’de ve uluslararası alanda klasik müziğin gelişimine sağladığı yararlar” göz önünde bulundurularak, 2018 yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası’na layık görülmüştür.”
EĞRİBOZ'DAN MODA'YA BİR SADRAZAM TORUNU
Yazının başlığında neden “gecikmiş bir madalya” nitelendirmesinde bulundum? Sarıca'nın özetlenmiş özgeçmişi, bu sorunun yanıtını veriyor:
“1935 yılında İstanbul’da doğdu. . Sarıcazadeler olarak da anılan Sarıca'lar, Eğriboz Adası’ndan göç ederek İstanbul’da, Moda’ya yerleşmiş olan asker kökenli bir ailedir. Anne tarafından Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’nın, baba tarafından Yıldız Sarayı’nın doktoru Arif Paşa’nın torunudur. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya‘dan İstanbul’a gelen Gertrud Isaac ile 5 yaşında piyanoya başladı. Yeteneği anlaşılınca İstanbul Belediye Konservatuarı piyano bölümüne yönlendirildi. 1945'de bu kurumda Avusturya asıllı Türk vatandaşı piyanist Prof. Ferdi Ştatzer‘in öğrencisi oldu. İlk solo konserini Kadıköy Halkevi’nde 9 yaşında iken verdi.
Mezun olduktan sonra 1951 yılında ailesi tarafından Paris‘e gönderilerek Paris Ulusal Konservatuvarı’nda Lucette Descaves ile piyano, Pierre Pasquier ile oda müziği çalıştı. 1953'de Paris Ulusal Konservatuvarı Piyano Bölümü’nden, 1954'de ise , oda müziği bölümünden birincilikle mezun oldu. Aynı yıl, Marguerite Long Müzik Akademisi’ne başladı ve Marguerite Long ile çalışma fırsatını buldu. 1955'de Uluslararası Münih Piyano Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü, 1959'da Marguerite Long-Jacques Thibaud Uluslararası Yarışması’nda “Paris Şehri” Ödülü’nü aldı.
Ayşegül Sarıca, Avrupa, İskandinav ülkeleri, Sovyetler Birliği, Uzak Doğu, Avustralya ve Ortadoğu ülkelerinde sayısız konserler verdi. 1968'den itibaren Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın solistliğini yapan Ayşegül Sarıca’ya 1971'de Devlet Sanatçısı unvanı, 1974'de Fransa Kültür Bakanlığı tarafından “Chevalier de I’Ordre des Arts et Lettres” madalyası verildi.
1991'de Hungaroton firması için Cemal Reşit Rey'in Katibim Çeşitlemeleri’ni Hikmet Şimşek yönetiminde Macar Devlet Senfoni Orkestrası ile kaydeden Sarıca’nın albümleri arasında Gürer Aykal yönetiminde CSO ile Beethoven'ın 3 ve 4 numaralı Piyano Konçertoları, Bilkent Senfoni Orkestrası ile Schumann'ın La minör Piyano Konçertosu, Ankara Oda Orkestrası ile de Mozart'ın 15 ve 20 numaralı Piyano Konçertoları yer alıyor. Ayla Erduran ile de Grieg, Debussy ve Franck'ın keman-piyano sonatlarının CD kayıtlarının yanısıra solo piyano repertuvarından Schubert ve Rahmaninov'un Moments Musicaux'ları bulunuyor.
Yurt dışında verdiği resitallerinde bir Türk eseri seslendirmeyi önemseyen Sarıca, Ulvi Cemal Erkin Piyano Konçertosu ve Senfoni Konçertant'ını, Cemal Reşit Rey'in Kâtibim Çeşitlemeleri'ni ve Adnan Saygun'un 1. Piyano Konçertosu'nu defalarca icra etti. Çetin Işıközlü'nün Ordu Senfonisi'nin, Ali Darmar'ın Piyano Konçerto ve Sonatı’nın ilk seslendirilişlerini yaptı.. Yabancı bestecilerden de 1975'deDohnányi, Bir Çocuk Şarkısı Üzerine Çeşitlemeler'nin; 1986'da Rahmaninov'un 4. Piyano Konçertosu’nun ve 1999'da, Dvořák'ın Sol minör Piyano Konçertosu’nun Türkiye'deki ilk kez seslendirdi.
2006'da İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından Müzik Onur Ödülü’ne layık görülen Sarıca’ya, D-Marin Turgut Reis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin 10. Yılında “Onur Ödülü” ve 2016 yılında da, Andante dergisi tarafından Donizetti Klasik Müzik ödülleri “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” verildi.
1991 ve 2000 yılları arasında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde Master ve Sanatta Yeterlilik sınıflarında öğretim görevlisi olarak bulunan Sarıca, 1999 yılından beri, İstanbul Teknik Üniversitesi, Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nin (MIAM) yüksek lisans ve doktora programlarında piyano dersleri veriyor. Ayrıca davet aldığı uluslararası piyano yarışmalarında jüri üyeliği yapıyor. 1963 yılında 28 yaşındayken sanat tarihçisi Prof. Nejat Diyarbekirli ile evlenen Ayşegül Sarıca’nın Osman ve Zeynep adında iki çocuğu bulunuyor.”
Son 12 yıl içinde verilen “onur, yaşam boyu başarı, hizmet” türü ödüllerin listesine SCAMV'nın da sonunda eklenmiş olması, müzikologlar tarafından ilerde üzerinde bir araştırma yapıldığında Vakıf açısından olumlu bir atıf sağlayacaktır.
TÖRENDEN NOTLAR
Madalya töreni klasikleşmiş akış içinde yapıldı. Vakfın kırmızı boyalı saçlı genel sekreterinin sunduğu törende, Sarıca'nın özgeçmişi okundu, hakkında kısa bir film gösterildi. Vakıf Başkanı Ali Başman, “Sayın Cumhurbaşkanı” diye başladığı konuşmasında sanatseverlere teşekkür etti. Sayın Cumhurbaşkanı, bu töreni yıllardır tevazu içinde izleyen Ahmet Necdet Sezer'di.
Vakfın geleneğinde, her madalya töreninde, bir önceki madalya sahibi hakkında hazırlatılan kitap da fuayede sanatseverlere sunulurdu. Bu kez, geçen madalyanın sahibi Mehmet Başman hakkındaki kitabın yayımlanmiş olmasını bekliyorduk. Ancak Ali Başman, anıları istenen kişilerden dönüşlerin tamamlanmadığı gerekçesiyle kitabın ileriki bir tarihte yayımlanacağını açıkladı. Çünkü kitabın bir kişiye ısmarlanması yerine, değişik kişilerden anı ve görüşlerinin istenmesi yoluna gidilmişti. Kitap gününde yayımlanmayınca, bir gelenek ilk kez zedelenmiş oluyordu. Çıkacak kitap için hepimizden anı ve görüşlerimiz istenmişti. Şahsen yazılı istem elime ulaştıktan sonra göndereli aylar oldu.
Madalya, Ali Başman tarafından Sarıca'nın boynuna takıldı. Bu sunum sırasında, Vakıf genel sekreterinin bildirdiğine göre, törende çalacak olan Agora Gençlik Senfoni Orkestrası da sahnede bulunmak istemişti.
ORKESTRANIN TINISI, SAYFA ÇEVİRİCİSİ VE SONUÇ...
Tören boyunca, bu orkestranın iki şefinden biri, kulis aralığından sürekli başını uzatarak kameralara kaynak yapmayı ihmal etmedi. Kendisi, Bilkent Kompozisyon Bölümü'nden atılıp, ardından Başkent'e burslu olarak kendini kabul ettiren, ancakbu öğretim yılında hiçbir derse girmeyen, orkestrayı Acun Ilıcalı gösterisine taşıyan bir şahıs. Sarıca, Mozart'ın 21 Nolu Do Majör piyano konçertosunu seslendirirken, orkestrayı İbrahim Yazıcı hazırladı ve yönetti. Ama sayfa çevirici pozisyonuna konservatuvardan bir piyanist beklerken, ne görelim bu şahıs gelip sayfa çevirmek üzere Sarıca'nın yanına oturmaz mı! Yüzünde değişik mimiklerle , notayı takip etmeye çalıştı ama Sarıca'nın “çevir” anlamında baş işaretleri olmasa, akış aksayacaktı! Hele bir sayfada Sarıca dayanamayıp sağ eliyle “çevir-çevir” işaretini yaptı. Ama sonuç itibariyle, daha önce başka isim ve kurumları da kullanma becerisi gösteren, Gazili, Ankara Üniversiteli, Başkentli ve birkaç Bilkentliyi de içeren Agora orkestrasıyla, şef olarak sahneye çıkamayınca , sayfa çevirici olarak amacına ulaşmış oldu.
Orkestraya gelince, yaylılara İbrahim Yazıcı'nın elinin değdiği belli oluyordu ama trompetten fagota üflemeliler kötü tonlar ve aykırı seslerle kendilerini duyurdular.
Yıllardır, çocuk ve genç müzisyenleri özendirmek için çalışan, bu alanda sayfa açmış, sürekli izleyen ve yazan biri olarak, bu gerçekleri de itiraf etmek zorundayım. Zaten, sürekli övgü beklemekten, pirenin deve yapılmasından, pohpohlamaktan kalite yükselmiyor. Çocuklar hemen büyük müzisyen olduklarını zannedebiliyorlar.
Agora Orkestrası, herhalde bir şef değişimiyle en azından tınısının nasıl değiştiğini farketmiştir umuyorum. Elvin Hoca'ya da Mozart konçertoda eşlik etmişlerdi. Şimdi İbrahim Yazıcı ile nasıl farklı tınladıklarını herhalde kendileri de duymuşlar, provalarda da çok şey öğrenmişlerdir. Gerçekten kendilerini geliştirmek ve müziğe bağlılıklarını pekiştirmek için uğraşıyorlarsa, ayrıntıları öğrenebilecekleri kişilerle çalışmaları lazım. Yok, film müziklerini ezberleyerek gösteri dünyasının parçası ve bazı kişilerin aleti olmak istiyorlarsa, diyeceğim bir şey yok.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
7 Aralık 2018