Küresel salgın dönemi olsa da doğumunun 250. yılında 2020'ye damga vuran besteci Ludwig van Beethoven (1770-1827), doğum kenti Bonn'dan çok Viyana ile özdeşleşmiştir. 21 yaşında gelip yerleşerek Joseph Haydn'ın öğrencisi olduğu bu kent, turneleri dışında sürekli yaşamının merkezinde olmuştur. Müzikte “Alla Turca” akımının doğduğu kent de, Avusturya'nın başkenti Viyana'dır. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa yönetimindeki Osmanlı Ordusu, Beethoven'in doğumundan 73 yıl önce, 1683'de Viyana'yı kuşatmasıyla, müzikte dönemin ve sonrasının önemli bestecilerini etkileyen bu akım filizlenmiştir. Aslında Viyana halkı Mehterin ürkütücü sesini ilk kez 1529'da I. Süleyman komutasındaki ordunun kuşatması sırasında duymuştu.
Bu savaş ve sonrasındaki barış, müziğin yanı sıra, mutfak kültüründe de etkisini göstererek Viyana'dan başlayarak Avrupa'nın “kahve” ile tanışmasını, kahvaltı sofralarına tuzlusundan tatlısına değişik çeşitleri yapılan “ay çöreği -“croussant”ın girmesini sağladı. Her iki kuşatmada da Ordu'nun geri çekilirken ağırlık olmaması için bıraktığı çuvallarda buldukları kahve, eski stilde inşa ettikleri nargileli Türk kahvehanelerinde sunulmaya başlandı. Bunlar günümüzün ünlü Viyana Cafe'lerinin atası oldu. Ay çöreği ise, Merzifonlu ordusunun taşıdığı bayraklardan ilham alınarak mutfaklara girdi.
Vurmalı çalgı ve zil ağırlığıyla ürkütücülüğünün yanı sıra olağanüstü renkler taşıyan Mehter müziğini önce surların arkasından gelen yankılarla duyan Viyanalılar, bu askerî orkestrayla ilk kuşatmadan 126 yıl sonra yüz yüze tanışma olanağı bulmuşlardı.
1655 yılında Viyana'ya elçi olarak atanan Kara Mehmet Paşa, kente Mehter takımı eşliğinde girmiş, Mehter elçilik binası yanında Viyanalılara konserler vermişti. Aslında Orta Avrupa, savaş dışında da, Mehteri Türk elçi alaylarında yer alışı ve bu çerçevede verdikleri konserlerle tanımaya başlamıştı. Karlofça Antlaşması sonrası, Sultan II. Mustafa döneminde 1699'da büyük bir Osmanlı heyeti Viyana’yı ziyaret ettiğinde, Mehter takımı günde bir kaç kez Viyana’da Osmanlı Sefareti’nin önünde “nevbet vurmuş” yâni konser vermiş, büyük ilgiyle karşılanmıştı. Budin'de de ( Budapeşte'nin Buda yakası) yerleşik bir Mehterhane kurulmuştu.
Viyana halkının ve bestecilerin ilgiyle izlediği bu halk konserleri sonucu, müzikte “alla Turca” stili Viyana’da doğdu. İtalyanca olan bu sözcük, günümüz Türkçesine “Türk işi” olarak çevrilebilir. İspanyolca kaynaklarda da “a la Turca” diye yeralan bu akım, Avrupa'daki “Turqueri” modasının müzikteki adıydı. Bu deyim daha sonra galat olarak Türkçede, “eski tip, eski usul” karşılığında “alaturka” olarak yerleşti, Geleneksel Türk Saray Müziği de kısaca “alaturka müzik” diye adlandırıldı.
Tüm bunlar olup biterken daha Beethoven doğmamıştı. Peki, “alla turca” tarzı ile nasıl tanışıp etkilenerek özellikle iki eserinde Mehter ritmlerini ve çalgılarını kullandı? Bir Mevlevi ilahisini gene Mehter tarzında bir eserine nasıl yerleştirdi?
Bu sorunun yanıtını, Beethoven'in Viyana'da hocası olan Joseph Haydn ve kendisini dinlettiği Wolfang Amadeus Mozart'ın ve bazı başka bestecilerin yapıtlarını dinlemiş olmasında bulabiliriz. Ayrıca bazı müzik insanlarının Mehter Marşlarını notaya dökmüş ve Beethoven'in bunlara da ulaşmış olabileceği olasılık içinde.
Beethoven, Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma Operası uvertürünü 1782'de Viyana'daki prömiyerinde mutlaka dinlemiş olmalıdır. Ayrıca çeşitli seyyahların getirdikleri el yazmaları, anlatıları da bestecilere kaynak oluşturmuştur.
Yaratılarında Türk müziğiyle ve kültürüyle ilgili öğelere yer veren besteciler arasında Carl Maria von Weber, Johannes Brahms, Luis (Ludwig) Spohr, Jean-Philippe Rameau, Christoph Willibald Gluck, Jean Baptist Lully, Leo Fall ve Modest Musorgsky gibi pek çok isim bulunmaktadır. Türk müziğiyle ya da Türklükle ilgili öğelerin yer aldığı başlıca müzik türleri senfoni, konçerto, sonat, süit , marş , piyano ve bando parçaları, üvertür , opera, operet ve baledir. J. Haydn’ın No:100 Askeri Senfonisi, C.W. Gluck’un Mekke Hacıları operası, J.M. Krauss’un II. Süleyman operası, F. X. Süssmayer’in Türk Senfonisi, G.B. Toderini’nin Türk Konçertosu Mehter esinli müziklere güzel örnekler arasında yer alır.
Beethoven’in Op.113 Atina Harabeleri adlı yapıtındaki “Türk Marşı”, “Dervişler Korosu” ve “9. Senfoni”nin korolu son bölümünde Mehter etkisi hemen dikkati çeker. Beethoven, 9. Senfonisi'ni “Türk işi müzikli Almanca senfoni” olarak nitelendirmiştir. Günümüzde Avrupa Birliği'nin resmî marşı olarak da kabul edilen son korolu bölüm, Mehter'in “Yeniçeri Marşı”ndan esinlidir. Mehterin kösüyle, davulu ve zurnasıyla seslendirilmiştir. Beethoven'in Atina Harabeleri sahne müziğindeki Türk Marşını da Mehterin bir “Cenk Marşı”ndan uyarladığı bilinmektedir. Beethoven önce piyano için yazdığı varyasyonlarda kullandığı bu temayı daha sonra orkestral olarak 1811 yılında yazdığı op. 113 Atina Harabeleri'ne (Die Ruinen von Athen) taşımıştır.
Aynı eserdeki Mevlevi Ayini'ne gelince, Avrupalı müzikologlar ve besteciler uzun yıllar Beethoven'in bir Mevlevi Ayini'ni nereden duymuş veya nasıl ulaşmış olabileceği üzerine fikir yordular, yazılar yazdılar.
Burada Beethoven'in bestelediği, içinde Muhammed ve Kâbe vurgularının geçtiği metnin Almancası şöyleydi:
du hast in deines ärmels falten
den mond getragen, ihn gespalten. (Kolumun kıvrımlarında ayı taşıdın, onu ikiye ayırdın)
Kaaba! Mahomet! (Kabe! Muhammed!)
du hast den strahlenden borak bestiegen
zum siebenten himmel aufzufliegen,
(Parıldayan Burak'a bindin, göğün yedinci katına yükseldin)
großer prophet! Kaaba! (Büyük Peygamber! Kabe!)
Eserde Türk Marşı'ndan önce gelen bu koral, ülkemizde Atina Harabeleri'nin sadece uvertürünün seslendirilmekle yetinilmesi nedeniyle pek dikkati çekmemişti.
Meraklısı şu linkten dinleyebilir: https://www.youtube.com/watch?v=BuzNDV_om7A
Beethoven'in nereden esinlendiği bilmecesini Türk müzikolog Prof. Dr. Feza Tansuğ çözdü. Tansuğ'a göre, Beethoven hiç izleme olanağı bulamadığı halde, Fransız tüccar ve gezgin Jean Antoine du Loir’ın İstanbul’da dinleyip 1654 yılında Paris’te yayımladığı Mevlevi Ayini notasından yararlanmıştı.
250. doğum yılında andığımız büyük besteci, özellikle iki önemli eserindeki üç bölümle, “Alla Turca” akımına katılanlar listesinde yerini böyle almıştı.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
Bu yazı, Andante dergisinin 1 Kasım 2020 tarihli sayısında “Başkentten Yansımalar” sayfamda yayımlanmıştır.