Bilkent Kompozisyon Bölümü hocalarının, aralarına bazı arkadaşlarını alarak bir Çanakkale projesi üzerinde çalışmaya başladıklarını ilk duyduğumda, “Aman yamalı bohça gibi olmasın?” diye endişelenmiştim. Çünkü 7 besteci, Yiğit Aydın, Evrim Demirel Recep Gül, Füsun Köksal, Turgut Pöğün, Onur Türkmen ve Tolga Yayalar ayrı bölümler yazacaklar, Mahir Cetiz de bunları bütünleştirecekti.
Dünya prömiyeri geçtiğimiz Nisan ayında, Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümünde İstanbul’da yapılırken gidip dinleme olanağı bulamamıştım. 2 Kasım gecesi “Bizim Evlatlarımız-Çanakkale”, başlıklı eserin Ankara’da ilk seslendirmesi “Atatürk ve Şehitlerimize Saygı” etiketi altında yapıldı. Projenin direktörü BSO Program Sorumlusu, klarnet grup şefi Nusret İspir’di.
Solistler mezzo-soprano Asude Karayavuz ve bas Tuncay Kurtoğlu’ydu, İrem Aydın ve Mert Yavuzcan konsere metin okuyucu olarak katıldılar. Ancak eserden Evrim Demirel’e ait bölüm çıkarılmış, besteci sayısı yediye indirilmişti. Eseri tanıtmak için yapılan açıklamalarda “Truva Savaşı”ndan da söz ediliyordu ancak dinlediğimizde Truva’yla ilgili bölüm göremedik, demek ki Evrim Demirel’in yazdığı bölüm buydu.
Program Kitapçığı ve afişlerde “Küratör ve Kurgu: Hasan Ali Karasar” adı yer alıyordu. Küratör sözcüğü günümüzde yaygın olarak plastik sanatlar alanında “sergi düzenleyicisi” anlamında kullanılıyor, “kurgu” ise değişik parçaların bir araya getirilmesi, kısaca “montaj”ın karşılığı. Ancak program kitapçığında bölümlerle ilgili notları okuyunca, Karasar’ın bölüm başlıklarını saptadığını ve altlarına birer metin yazdığını çıkarsadım. Ancak bu metinlerden hiçbiri eserde doğrudan kullanılmamıştı, örneğin bestecilerden “Gelibolu’da Tabiat”ı yazan Onur Türkmen, notlarında şu bilgiyi veriyordu:
“Ekim 2014’te Hasan Ali Karasar’ın bu proje için hazırladığı metinde yer alan başlıklardan altıncısını seçerek çalışmaya başladım. Karasar’ın metninde yer alan Anzak askerlerinin Gelibolu’nun doğası ile ilgili söyledikleri sözlerden önce bir kolaj yaptım, sonra bu kolajı ‘Devrildim’ başlıklı şiir haline getirdim.”
Turgut Pöğün’ün bestelediği “Gelibolu’nun Hayaletleri” başlıklı bölümle ilgili notta da şöyle deniliyordu:
“Metin, bestecinin Çanakkale’de savaşmış Anzak ve Osmanlı askerlerinin mektup, günlük, anı ve röportajları üzerine yaptığı araştırmalardan seçtiği 17 askerin yazılı veya sözlü olarak kullandığı cümlelerden oluşur.”
Demek ki, Karasar bir yol haritası olarak kullanılabilecek sıralama yapmış, malzemeyi sağlamış, besteciler de bu malzemeden yola çıkarak, kendi metinlerini yazmış ve bestelemişlerdi. Bu benim tahminim, kitapçıkta okuduğumdan ve dinlediğimden çıkarsadığım. Oysa böyle bir projenin Ankara’da ilk seslendirilmesinde, fikrin kimden çıktığı, projenin nasıl geliştiği ve sonuçlandığı, açıklamalarda sözü edilen “Truva”nın hangi nedenle eserin bütünlüğünden çıkarıldığı konusunda aydınlatıcı bilgi yer alması gerekirdi. Ayrıca, bu tür sözlü eserlerde kullanılan metinlerin de kitapçıkta yer alması, hem belgeleme ve arşiv, hem de dinleyiciye kolaylık açısından gereklidir. Bu da yapılmamış, sadece besteci notlarıyla yetinilmişti.
Bestelerin birbirleriyle bağlantısını sağlama, eserin başlangıç ve bitişini vurgulama görevini, halen ABD’de Columbia Üniversitesi’nde hocalık yapan Mahir Cetiz üstlenmişti. Ancak eserde Prelude ve Interlude bölümleri peşpeşe geliyordu, bu anormal bir yapıydı. Bu durumdan da “Truva”nın bu aradan çıkarılmış olacağı kanısına vardım.
Dinlediğim eserdeki başlıklar ve bestecilerin sıralanışı şöyleydi. (Başlıkların Türkçelerini ben koydum)
Bizim Evlatlarımız-Çanakkale
Prelüde (Başlangıç)-Çanakkale 1915 (Mahir Cetiz)
Birinci Dünya Savaşına Giden Yol
Interlude (Ara faslı) I (Mahir Cetiz)
Pendular (Sarkaç) (Füsun Köksal)
Interlude II (Mahir Cetiz)
Askerin Dilinden Savaş
Gelibolu’nun Hayaletleri (Turgut Pöğün)
Beni Mektupsuz Bırakma (Recep Gül)
Bu Korkunç Gürültü Asla Sona Ermeyecek mi? (Tolga Yayalar)
Interlude III (Mahir Cetiz)
Gelibolu’da Tabiat
Devrildim (Onur Türkmen)
In Memoriam ( Anısına)
Kıyıdaki Ölü (Yiğit Aydın)
Epilogue (Sonuç) (Mahir Cetiz)
Mahir Cetiz, metinlerini kendisi yazmış, 3 numaralı ara faslında Bülent Ecevit’in Çanakkale şiirinden alıntı yapmış, sonuç bölümünde ise Atatürk’ün tüm Dünya’da tanınmış şu sözlerini kullanmıştı:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın bağrında bulunuyorsunuz. Huzur ve barış içinde uyuyun. Sizler Mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını bu savaşa gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim çocuklarımız olmuşlardır."
Recep Gül, Yüzbaşı Kenan Beye eşi Zehra Hanımın mektuplarından bir metin oluşturarak mezzo soprano için şarkısını yazmıştı. Yiğit Aydın’ın metinleri ise çok yönlü sanatçı, besteci, şair, ressam Ertuğrul Oğuz Fırat’ın iki şiirinden alınmıştı. Aydın’ın esin kaynağı da EOF’un “Kıyıdaki Ölü” adlı tablosuydu. Tolga Yayalar ise kendi metnini İngilizce olarak kullanmayı yeğlemişti.
Tüm metinler ekrana Türkçe ve İngilizce olarak yansıtıldı. Zaten bu sayede, kim kendi metnini oluşturmuş, kim nereden alıntı yapmış, anlayabildik.
İki metin okuyucudan, İrem Aydın başlangıç bölümü metnini, Mert Yavuzcan bir ara faslı ile sonuç bölümü metinlerini okudu. İrem Aydın, ses ve vurgu olarak başarılıydı. Ama Mert Yavuzcan’ın ses rengi işin genel havasına uymadığı gibi, ilk okuduğu metinde artikülasyonu iyi değildi, bazı sözcükler anlaşılamadı. Daha tok bir sese, daha vurgulu bir okumaya gereksinim vardı.
Solistler de müzikle metin okudu, birer de şarkı söyledi. Mezzo soprano Asude Karayavuz için Recep Gül’ün yazdığı şarkı kolay bir partiydi. Bas Tuncay Kurtoğlu, metinleri gayet dramatik, güçlü bir tonlamayla okurken, şarkısında da her zamanki gibi etkileyiciydi.
Avustralyalı şef Matthew Coorey yönetiminde, başkemancı sandalyesinde İrina Nikotina’nın oturduğu Bilkent Senfoni Orkestrası, kalitesine uygun iyi bir seslendirme çıkardı. İstanbul’daki dünya ilk seslendirmesini de şef Coorey yapmıştı.
Bestecilerin biri hariç hepsi, birbirine yakın kaynaklardan beslenmiş, çağdaş müzik tekniklerini geliştirmiş isimlerdi. Recep Gül ise daha klasik bir yazı stiline sahipti. Bestecilerin birbirlerinden habersiz, genel anlamda aynı temanın farklı kolları üzerine yazdıkları eserleri, Mahir Cetiz, yazdığı etkileyici başlangıç, ara fasılları ve sonuç bölümüyle ustaca bir bütün halinde paketlemişti. Dolayısıyla, projeyi ilk duyduğumda “Sakın yamalı bohça gibi olmasın?” endişem boşa çıkmış oldu. Eserlerin bazılarının tek başına seslendirilebileceğini de kaydetmeden geçmeyeyim. Değişik orkestralar, eserin tümünü seslendirmekten kaçınsa da, bazı bölümler tek başına programlarına alabilirler.
Konserde, Muammer Hoca’yı (Sun) görmek benim için sürpriz oldu. Bazı sağlık sorunları nedeniyle gidip gelmede güçlük çekse de, aralarında öğrencilerinin de bulunduğu yeni kuşak bestecilerin eserlerini dinlemeye gelmişti. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürü Metin Munzur, kompozisyon hocalarından Burhan Önder de dinleyiciler arasındaydı. En ağır konuk ise, konuya aidiyet itibariyle Yeni Zelanda Büyükelçisi Jonathan Curr’du. Büyükelçi’yle Bilkent Rektörü Abdullah Atalar ile MSSF Dekanı Kağan Korad ilgilendiler.
İnsanlığın en kötü îcâdı olan “savaş”ın yıkıcılığı, savaş psikolojisi içinde insanın nasıl canavarlaşabildiğini, ama tüm bunlara karşın düşman saflarda yer alanların nasıl dost olabileceğini anlatan bu eserin seçimin hemen ertesi günü seslendirilmiş olması bence biraz talihsizceydi. Çünkü genellikle lebalep görmeye alışık olduğumuz Bilkent Salonu’nun yarısı boştu.