Orkestraların verimi, etkinliği her zaman aynı çizgide olmaz. Çeşitli dış etkenler, psikolojik durum, provaların yeterli yapılıp yapılmadığı, şefin form durumu, ortaya çıkan müziği etkiler. Bilkent Senfoni Orkestrası'nın iki hafta üstüste aynı şefle verimi farklılık gösterdi. 1 Aralık konseri için yıllık programda yer alan, hâtta Serhan Bali'nin de “sevgili arkadaşım” diyerek herkesi konsere gitmeye çağırdığı şef Alexander Liebreich, gelemeyeceğini bildirince, tam bir İngiliz centilmeni görünümündeki Paul Goodwin'e bu konser önerildi, o da kabul etti. Nasıl olsa Ankara'ya gelmiş, 24 Kasım konserini de hazırlamıştı:
Goodwin, 24 Kasım konserinde dinleyicinin her arada alkışı basmasından etkilenmiş olmalıydı ki, bu kez podyuma çıktıktan sonra seslendirilecek eserler hakkında bilgi verdi. Özellikle eser bölümleri hakkında kısa açıklamalar yaptı. Ama neye yarar? Bilkent'in yapısı giderek değişen dinleyici kitlesinin yarısı, ne programa bakıyor, baksa bile oradaki alkış yerini belirten işaretten anlıyor, ne de şefin yaptığı açıklamadan! Tabii herkesin şefin İngilizcesini anlamasını bekleyemeyiz. Eser tek bölümse sorun yok, o kendini bilmez provakatörün başlattığı alkış hemen yayılıyor ve yerini de bulmuş oluyor. Ama eser 1 Aralık gecesi seslendirilen üç bölümlü konçerto ve dört bölümlü senfoni gibiyse, provakatör bilinçli veya bilinçsiz amacına ulaşmış oluyor: Her arada şak,şak,şak!
Konserin ilk eseri, Estonyalı eski avangard, günümüzün koyu dindarı besteci Arvo Part'ın (d. 1935), sipariş üzerine yaylılar için yazdığı yumuşak bir ağıttı: “Für Lennart in Memoriam”... Hâtta şef Goodwin, bu müzik için “tatlı” nitelendirmesini kullandı. Siparişi bizzat Estonya Devlet Başkanı Lennart Georg Meri (1929-2006), kendi cenazesinde çalınmak üzere vermişti. Nitekim prömiyer de cenaze töreninde yapılmıştı. Bestecinin kendine özgü “tintinnabuli” tarzını uyguladığı etkileyici eser güzel çalındı.
Konserin solisti, Rus kemancı, önemli yarışmalar kazanmış Alena Baeva'ydı (d. 1985). Kemancının özelliklerinden biri 40'ı aşkın konçertonun bulunduğu repertuarına, az bilinen ve çalınan yapıtları da katmasıydı. Nitekim BSO eşliğinde de Richard Strauss'un (1864-1949) henüz 17 yaşındayken yazdığı Re minör Keman Konçertosu'nu seslendirdi. Dönemin anlayışına uygun virtüoz pasajlarla bezeli konçertoyu Baeva mükemmel seslendirdi. Ama eseri belleğine tam olarak geçirmemişti, her ihtimale karşı notadan yardım aldı. Belki de repertuarına yeni katıyordu Strauss konçertoyu. Seslendirme sonunda iki kez selama geldi ve bis yapmadı. Kimbilir, belki de bölüm aralarında alkışlayıp konsantrasyonunu bozan dinleyiciye tepki koymuştu!
İkinci yarıda Johannes Brahms'ın (1833-1897), ilk taslaklarını 20 yaşında yapmasına rağmen 40'lı yaşlarında tamamladığı Do minör 1. Senfonisi yer alıyordu. Üç temanın bazen aynı anda duyulduğu, bestecinin en büyük özelliği olan “doku yoğunluğu”nun sergilendiği, timpaninin vuruşlarıyla başlayan bu büyük senfonide, BSO iki yerde önemli sallantı geçirdi ancak hemen toparlandı. En belirgini, dördüncü, final bölümünde yaşanandı. Bu bölümün başlangıcındaki tınısal birlik açısından zor bölümlerinden biri olan yaylıların tel çekme (pitzikato) ile ilerlediği kısmı başarıyla geçiren orkestra, finalin sonuna doğru ciddi bir dağılma tehlikesini atlattı. Bu tür durumlarda kabahât genellikle şefin sırtına yıkılır. Ama, Gergiev gibi kısa bagediyle orkestrayı yöneten Paul Goodwin, dinleyiciden büyük alkış aldı, timpanideki Aydın Mecid'den başlayarak,üflemelileri, ardından yaylıları gruplar halinde ayağa kaldırarak onurlandırdı.
Senfoninin icrasında Bilkent solistleri parlak etkinlik sergiledi. Selçuk Akyol (obua), Albena Sezer (flüt), Hasan Erim Hacat (korno) ve başkemancı İrina Nikotina tınısal güzellikleriyle özellikle dikkati çekti.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
2 Kasım 2018