Filozof Sakallı Celal’in "Türkiye doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanırlar" sözünü sıklıkla anımsıyorum bugünlerde… Sakallı Celal, "Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür" sözünün de sahibidir. 1 Aralık günü, Eskişehir Belediye Meclisi’ndeki AKP çoğunluğunun, kültür-sanata ayrılan 25 milyonluk bütçeden 10 milyonunu kesip fen işlerine aktardığı haberini aldığımda, gene Sakallı Celal’i anımsadım. Karamsar bir ruh haliyle çıkıp, CSO salonunda Türkiye Filarmoni Derneği Pazartesi Etkinlikleri çevçevesinde yapılacak "CAKA Türkiye" konseri için yola koyuldum. Salona geldiğimde fuayede gördüğüm coşkulu, sevinçli, heyecanlı kalabalık karşısında, üzerimdeki karamsarlık dağıldı, en azından "güvertede gene batıya koşmaya" başladım!
ONÜÇ YILDA 9 ŞUBE
CAKA, "Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları"nın kısaltılmış adıdır. Cihat Aşkın, 10 yaşında verdiği bir resitalle başlayan sanat yaşamının 35. yılında, ülkemizdeki en etkin keman
solistimiz ve yursever bir eğitimcidir. Çalışkan, dürüst, açıksözlü, dengeli, alçakgönüllü, önyargısız bir insandır. Evrensel ve yerel müzikleri eşdeğerde önemser, 2001’den bu yana geliştirip ülke genelinde 9 şubeye ulaştırdığı CAKA’nın programında da bu yaklaşımı görmek mümkündür.
Çalgı öğretiminde hocalar mümkün olduğunca yetenekli olanları seçerler. Çünkü amaç iyi solist veya orkestracı yetiştirmektir. Oysa ülkemizin sadece iyi solist ve orkestracılara değil, müzik kültürü edinmiş, bir çalgıyı çalabilen, bundan zevk alan ve çevresine de keyif veren avukatlara, doktorlara, mühendislere, kısacası müzikle barışık öteki meslek erbabına daha çok gereksinim var. CAKA, bu açıdan da olumlu bir yaklaşım içinde. Orada müzik ve çalgı öğrenen çocuklar arasında kendini yeterince geliştirip konservatuvara giderek iyi birer müzik insanı olanlar da var kuşkusuz. Tıpkı 2001’de CAKA’nın ilk filizlendiği kentimiz olan Bursa’da başlayıp, sonra konservatuvara giren, şu anda ise Uludağ Üniversitesi DK’nın hocalarından biri olan Ozan Sarı gibi.
CAKA’nın şubelerine ve başkanlarına bir göz atalım : Ankara (Semra Fayez), İstanbul Küçükçekmece ( Bahar Büyükgönenç), İstanbul Beşiktaş (Pınar Tezişçi), Bursa (Mesut Caşka), İzmir (Melek Göküstün), Afyon (Uğur Türkmen, Filiz Yıldız), Mersin (Ebru Yunkuş), Konya (Zafer Kurtaslan) ve Kayseri (Fikret Eren)
Kısaca "Caka Gala" diye özetlenen gece, içtenlikli bir biçimde düzenlenmişti. Cihat Aşkın, gerek girişteki, gerekse öğrencilerle ilgili bilgi verdiği konuşmalarında, bu konserin CSO’nun salonunda düzenlenmiş olmasının iz bırakıcılığına değinerek, kendisinin de bu hayaline 1984’te kavuşmuş olduğunu belirterek, çalan öğrencilerin bu yönden çok şanslı olduğunu söyledi.
UMUT VAAD EDEN ÇOCUKLAR
Sahneye çıkan keman öğrencileri arasında 4.5 yaşından itibaren, değişik yaşlarda çocuk ve gençler vardı. Bazıları çeşitli illerde konservatuvar öğrencileri olmuşlardı. Ama en ilginci, daha CAKA oluşmadan bir rastlantı sonucu Aşkın’a Van’da getirilen, şimdiyse HÜ ADK’nda bulunan Arda Karakaya ‘ydı. Aşkın onu "CAKA’nın 001 numaralı üyesi" diye tanıttı.
Konserde sahneye çıkan çocuklarımızı da illere göre tek tek saymadan geçmeyelim: Defne Ceren Ulutaş, Lal Zeynep İnce(Bursa), Bengisu Yücesoy (İzmir), Gökçe Nur Türkmen, İdilMerve Mutlu, Yusuf Ocak (Afyon), Eylül Şimşek, Alperen Sina Şenol, Ayşe Kaya, Okan Ertürk (Konya), Samiye Sıla Arar, Dilara Rahimi, Ecesu Uçan (Kayseri), Serra Özer, İdil Yunkuş (Mersin), Ayşe Kaynarsoy, Can Demircioğlu, Güray Köşker, Elfida Su Turan (İstanbul), Hımerisa Tayyar, Nil Gödekli, Azra Berfin Eren ve Yılmaz Kaan Töreyin, Ilgın Vural, Tuğçe Karpuzcu, Dilan Ezgi Koç (Çello)(Ankara). Beş çello topluluğunda öğretmenleri Gazi’den Doç. Şebnem Orhan da yer alıyordu.
Salonda çoğunlukla çocukların aile bireyleri, yakınları ve arkadaşları vardı. Bir düzenlemesi çalınan CSO çello grubu üyesi Şinasi Çilden, Gazi keman öğretmenlerinden Prof. Şeyda Çilden, CSO keman grubu üyesi, besteci Hasan Tura, arpist Çağatay Akyol, Türkiye Filarmoni Derneği Başkanı ve CSO’nun üç başkemancı yardımcısından biri olan Jülide Yalçın Dittgen, Başkent Oda Orkestrası’nın kurucularından ve yıllarca başkemancılığını yapan Ömer Can rastladıklarım arasındaydı.
Çocuk kemancılar arasında dikkatimi çeken ve ilerde solist olarak umut verebilecek kemancılar, Elfida Su Turan, Ayşe Kaynarsoy, Bengi Yücesoy, Can Demircioğlu ve İdil Yunkuş’du. 12 yaşındaki Elfida’yı üç hafta kadar önce Orkestra Akademik Başkent eşliğinde Bach konçerto çalarken dinlemiştim. Bu kez Bartok Romen Dansları’nda dinlerken, lafa gelince mangalda kül bırakmayan pek çok gençten daha sağlam çaldığı gözledim. Tonlarındaki bütünlük, hiç pis ses yapmadan eserin ruhunu ortaya çıkarması mükemmeldi.
Tüm kemancılara konser boyunca piyanist ve orkestra şefi Can Okan eşlik etti. Şeflik yüksek lisansını Stockholm Müzik Akademlsi’nde alan, Mimar Sinan Konservatuarı’nda araştırma görevlisi olan Can Okan, iki saat boyunca özveri ve dikkatle kemancıların en iyi sonucu alabilmesi için çaba gösterdi.
Konser, yıllar içinde CAKA’nın değişik etkinliklerinde bulunmuş, halen öğrenci ve öğretmen olanların oluşturduğu, 4.5 - 5 yaşındakiler ve Semra Fayez ile Cihat Aşkın ‘ın da dahil olduğu büyük bir keman topluluğunun dört eser seslendirmesiyle tamamlandı. Doğumunun 120. yılında Aşık Veysel’den "Uzun İnce Bir Yoldayım",la başlayıp, Salih Kartal düzenlemesi "Ankara’nın Taşına Bak"la bitirdiler. Arasında Uğur Türkmen’in yazdığı CAKA Marşı vardı. Aşkın, kendisine verilen çiçeği, eğitimde keman Metodları kitaplarından çok yararlandıkları, Köy Enstitüleri’nden çıkıp
Almanya ve Türkiye’de başkemancılığa ve solistliğe kadar yükselmiş, özverili müzik insanı Ömer Can’a (d.1934) sundu.
CAKA’nın daha nice şubelerle başka kentlere de yayılmasını, bu sivil hareketin finans gücü yüksek özel kurumlarca desteklenmesini ve tüm çocukların başarılı olması içtenlikli dileğim.