Viyolonsel insan sesine en yakın müzik aleti olarak bilinir. Son yıllarda küçük yeteneklerin iyi hocalara yönelmeleri, yurtiçi ve dışında açılan yarışmalarda kendi yaş gruplarında deneyim kazanarak gelişmeleri ve lise sonrası aynı öğrenim çizgisini Avrupa’daki kaliteli müzik yüksek okullarında sürdürmeleriyle, henüz 20’li yaşlarında çello yıldız adaylarımız ortaya çıkmaya başladı. Bu kuşaktan, Bilkent’te Gara Aliyev’in öğrencisi olarak liseyi bitirdikten sonra Köln Müzik Akademisi’nde lisans öğrenimini sürdüren Elif Buğu Ünlüsoy’u (d. 1994) 19 Nisan 2016 gecesi, Erimtan Müzesi’nde dinledik.
İlköğretim döneminden bu yana sürekli izlediğim gençlerden biri olan Elif’i en son ikincilik derecesi elde ettiği ADK-Der Viyolonsel Yarışması’nda, iki yıl önce dinlemiştim. Acaba gelişim çizgisini nasıl sürdürüyordu? Kırgız piyanist, rahmetli Benyamin Sönmez’in de eşlikçiliğini yapan Gülmira Tokombaeva ile sahneye çıktığında Erimtan Müzesi’nin 150 kişilik salonu tamamen doluydu.
Program L. V. Beethoven’in 3 No’lu La majör Sonatı, R. Schumann’ın Fantezi Parçaları ve D. Şostakoviç’in Re minör Sonatı’ndan oluşuyordu.
Resitalin tümü değerlendirildiğinde, Elif’te iki yıl içinde ne denli önemli gelişme olduğu ortaya çıktı. Müzikalitesi hayli gelişmiş, tonları iyice yerine oturmuştu. Kendince bir yorum zorlamasına girmek yerine, eserleri kendi yapıları içinde, gerektiği gibi seslendiriyordu. Üç önemli ögeyi bir araya getirmeyi başarmıştı: Doğallık, yalınlık ve duygu...
Sahnede hiç yapmacık hareketi, planlı artistik gösterisi yoktu. Yüz ifadesi, mimikleri, eserin doğal akışının, pozisyonların ve yay çekişinin yansımalarından kaynaklanıyordu. Teknik güçlükleri aşarken ifadesi aynı biçimde yüzüne yansıyordu. Ayrıca nefes alıp-verme tekniğini çok iyi geliştirmişti. Elif’in bu doğal, rahat çalışını dinleyip izlerken, kimi çellistlerin taa salonun ortalarından duyulan aşırı nefes sesleri usuma geliverdi.
Her eserin sonunda salonun büyük alkışını aldı Elif ve Gülmira. Şostakoviç’in Re minör Sonatı’ndan sonraki alkış çok güçlüydü. Sanatçılar nazlanmadan bir bis yaptılar.
P. İ. Çaykovski’nin duygulu Vals’inden sonra gene aynı güçlü alkış tekrarlanınca bu kez S. Rahmaninov’un Vokaliz’iyle salondaki duygu yükünü doruğa çıkardılar. Dinleyiciler arasında göz yaşlarını tutamayanlar vardı. Vokaliz, son aylardaki yitiklerimizin ardından bir ağıt gibi algılandı sanırım.
Elif’in bu konserden önceki başarısı, Mannheim’da Sinfonima Stiftung tarafından açılan yarışmada 30 çellist arasından “Livorno 1783, Onorato Gragnani” yapımı bir viyolonseli iki yıl kullanma hakkını elde emesiydi. 13 Nisan’da yeni sazını törenle teslim almış ama yurtdışı çıkış muameleleri tamamlanmadığı için bu konsere getirememişti. Elindeki, bildik öğrencilik sazıydı. Elif, fuayede mutlu biçimde tebrikleri kabul ederken, “Ya bu eserleri Gragagnini ile çalsaydı?” diye düşünmeden edemedim.