Gündüz Anıtkabir'deki görüntünün, Ankara'nın en büyük salonu Congresium'a sığdırılmış bir kesiti gibiydi Fazıl Say'ın Atatürk'ü Anma resitali... En iyisi sondan başlamak. Fazıl, bir yıldır üzerinde çalıştığı, Dünyanın belki de ilk çevreci lideri olan Atatürk'ün Yalova'da yaptırttığı küçük ahşap köşkü, yanındaki ulu çınar ağacının dalını kestirtmemek için raylar üzerinde taşıtmasının öyküsünü müzikle anlattığı 18 dakikalık piyano eserinin dünya prömiyerini yaptı.
Çınar ağacını ve üzerindeki doğal yaşamı betimleyen, hoparlörden verilen kemanla çalınmış kuş sesleri, Köşk'ün yerinden sarsılarak temelleri altında döşenmiş raylar üzerinde 4 metre 80 santim kaydırılışı, denizin köpürmesi, sonra havanın dinginleşmesi... Hâttâ Fazıl'ın söylediğine göre Atatürk'ün sakince düşüncelere dalıp ileriye dönük olup biteceklere odaklanması bile var eserin içinde. Ayrıntıları bir kenara bırakırsak, hem adı nedeniyle, hem de programının bilinmesi halinde öz-biçim ilişkisinin kurulabildiği yeni bir programlı Fazıl eseri...
Fazıl, müzikle anlatımın sözle anlatımdan daha kısa, kestirme ve etkileyici olduğunu düşünüyor. Bunu da, konusunu tarihsel olaylardan, mekânlardan ve kişilerden alan programlı müzikler besteleyerek hayata geçiriyor. Fazıl Say'ın Op.72 yayın numarasını taşıyan bu eseri, "Art of Piano" serisinin dört numaralı uzun bölümü.
Bilmeyenler, duymamış olanlar için öyküyü de kısaca hatırlatalım. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, tarımda modern tekniklerin kullanılması, yöredeki üreticilere örnek olması ve onların nitelikli fidan, fide, damızlık gereksinimlerinin karşılanması için kişisel mülkü olan Yalova’nın doğusundaki ‘Millet Çiftliği’ni buna göre düzenletmişti. Çiftlik içinde, denize yakın, Atatürk'ün geldiği zamanlarda kalması için; 1929'da ulu çınarın yanında iki katlı mütevazi bir ahşap köşk yapılmıştı.
Yalova’ya 1930'daki gelişinde; Millet Çiftliği’ndeki köşkün çatısına zarar vereceği için yanındaki çınarın yan dalının kesileceğini öğrenince buna karşı çıkan Atatürk, bunun yerine köşkün ağaçtan uzaklaştırılmasını istedi. Görev, İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi’ne verilir. Sorumlu başmühendis Ali Nuri (Alnar), binanın temellerini açtırarak meşakkatli bir çalışmayla raylar döşettı ve köşk, bu rayların üzerinde doğuya doğru 4 metre 80 santim kaydırıdı. 8 Ağustos 1930 günü yapılan bu işlemi; Atatürk yanında yakınları ve yetkililerle bizzat izlemişti. Bu Köşk, Atatürk tarafından 11 Haziran 1937’de şahsına ait bütün taşınmaz mallar gibi Türk Milletine bağışlandı.
Atatürk, bu eylemiyle nasıl tüm dünyaya “Bir ağacın tek dalı bile çok değerlidir” mesajını verdiyse, Fazıl Say da Atatürk'ü ve Yürüyen Köşk'ü konu aldığı eserini, Anıtkabir'in dolup taştığı 79. ölüm yıldönümünde seslendirerek “Atatürk'ün adı, sanı, kalıtı, kurduğu Cumhuriyet hepimiz için yürekten çok değerlidir” mesajını vermiş oldu. 3000 Kişilik ve tümüyle dolu salon ayakta alkışladı Fazıl Say ve eserini... Piyanon ardında arka duvarda bir yanda Türk bayrağı, bir yanda Atatürk'ü ayakta tüm zerafetiyle gösteren bir resmi asılıydı.
Fazıl bu güçlü kucaklamaya, kızının doğumunda bestelediği “Kumru” baladıyla karşılık verdi. Salon kucaklamaya devam edince, bu kez “yiğidim Aslanım, burada yatıyor”u seslendirmeye başlayınca insanlar bir başka türlü dalgalandı. Ve biz ne şanslı imişiz ki, hemen yanımızda Fazıl'ın pek çok konser ve albümünün billur sesi Serenad Bağcan oturuyordu. Fazıl'ın parçaya girişinden sonra dayanamadı ve oturduğu yerden şarkıyı söylemeye başladı. Böylece çifte duygu yaşadık konserin sonunda...
Şimdi başa dönelim. Resitalin ilk yarısında Fazıl, Ludwig van Beethoven'in iki tanınmış piyano sonatı olan “Pethetique” ve “Appassionata”yı seslendirdi. Daha Patetik'in ilk bölümünün sonunda salon alkışı basınca Fazıl mesajı aldı. Bu coşkulu dinleyici demek ki her bölümün sonunda alkışlayacaktı. Öteki iki bölüm arasında gerekli duraklamayı yapmadan bölümleri birbirine bağlayarak çaldı. Apasyonata'da da üç bölüm için aynı uygulamayı yaptı. Fazıl'ın iki eserde de kontrastları fazlaca vurgulayarak ve belirli yerlerde hızını hayli arttırarak kendine özgü bir icra yaptığını gördük. “Bazen Beethoven'e kızıyorum, güç sonatlar bunlar, ikisini üstüste çalarken kollarım koptu!” deyiverdi.
Aradan sonra da, artık adıyla özdeşleşen, Avrupalı dinleyicinin bile programında yoksa “bis” olarak istediği Aşık Veysel'in Kara Toprak'ından esinli çağdaş ve Anadolu duygusunu insanın içine işleten Kara Toprak'ını çaldı. Böylece evrensel birinci yarıdan sonra, ikinci yarı Kara Toprak ve Yürüyen Köşk'le tamamen “yerli ve millî”ydi. Fazıl, “Bu programı Atatürk çok beğenirdi diye düşünüyorum” dedi.
Fazıl ilk yarı icralarında, tek al çaldığı yerlerde öteki elini jestler için kullanmayı sürdürüyor. Mimikleri ve çalarken salona göz atması da öyle. İngilizcede “to play” fili hem çalmak, hem oynamak anlamına geliyor. Fazıl da aslında bu iki anlamı aynı anda sahneye taşıyor, aynı anda bir icracı ve bir aktör gibi...
Congresium'a gelince, bu devasa salonda seslendirme sorunu nedense aşılamıyor. Bu kez sadece piyano olduğu için, sözlerin duyulmaması, anlaşılamaması sorunu yoktu ama piyano tınısının biraz mekanikleşmesi ve cızırtının önüne geçilememişti. Bize göre soldaki, yani Fazıl'ın arkrasında kalan hoparlörler dizisinden konser boyunca bir cızırtı, Fazıl'a eşlik etti. Belki arkalardan duyulmamıştır bu cızırtı, bilemiyorum. Ama Atatürk'ü Anma coşkusuyla dinleyicinin bu ayrıntılara takacak hali yoktu.
Artık 47 yaşında olan Fazıl'ı, onu konser iptal ettirmek zorunda bırakan boyun fıtığını atlatmış, daha dingin, konuşmalarında özenli gördüm, memnun oldum.
Şefik KAHRAMANKAPTAN
11 Kasım 2017