Ankara Kalesi'nin önündeki aylardır inşaatı toparlanmayıp, turistin, esnafın, gelen geçen herkesin bu yolla mağdur edilip caydırılmaya çalışıldığı meydanda, 13 Aralık 2016 akşamı arabamızı park etmemize yardım eden genç arkadaş, bizi Erimtan Müzesi'nin kapısına kadar geçirip “İyi eğlenceler Hocam” dedi. Kafa sallayıp geçmek yerine dönüp “Evlat, biz eğlenceye gelmedik, burada bir kültür-sanat etkinliği var. Düğün değil, kimse içerde göbek atmayacak, çok ciddi bir konser verilecek” dedim.
Etkinlikte yer alan piyanisi Gökhan Aybulus, Eskişehir'den trene binmek üzereyken telefon edip, “İptal var mı, yok mu? Valilik Konservatuvarda bazı etkinlikleri iptal etmiş galiba” diye sorunca, “Böyle bir açıklama yok, Hükümet bir günlük milli yas ilan etti, o da uygulandı ve bitti” cevabını vermiştim.
Ama içime bir kurt düşmüştü. Futbol Federasyonu, hükümetçe ilan edilen “milli yas”ın içine giren futbol karşılaşmalarını oynatirken bu Valilik kararı lafı nereden çıkmıştı? Meğer Valilik değil, Rektörlükmüş. Tekrar araştırdım ve Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğünce Ankara Devlet Konservatuvarı'ndaki tüm sanatsal etkinliklerin hafta başına kadar iptal edildiğini öğrendim.
Kimden çıktı bu karar? YÖK'ten mi istendi, Rektörlük kendisi mi “tedbiren” böyle aşırı bir iptal uygulamasına gitti, bilemiyorum. Bu kararla bakın benim de ikisini izlemek üzere programımda bulundurduğum hangi okul içi sanat etkinlikleri iptal edildi?
Bilebildiklerim şunlar:
14 Aralık Çarşamba: Şan öğrencisi bariton Mert Özdemir'in Türk bestecileri konseri (Okul içi konser salonu- Beşevler ADK binası)
16 Aralık Cuma: Provaları ilerlemiş olan Hacettepe Konservatuvar Lise Orkestrası (Okul içi konser salonu- Beşevler ADK binası)
16 Aralık Cuma: Bale Ana Sanat Dalı Bale Temsili ( Üniversite içi M Salonu-Sıhhiye Merkez Yerleşke)
Şimdi bunlar “eğlence” mi, yoksa, Konservatuvarın eğitim görevi çerçevesindeki kültür-sanat etkinliği, hatta uygulayıcı öğrencilerin not alacakları ders mi?
Yâni, bindikleri dalı kesip, kendi eğitim çalışmalarına zarar vermiş olmuyorlar mı?
Aynı gece Fazıl Say'ın da İzmir'de Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi'ndeki konserine elinde pala ile bir şahıs gelerek içeri girmek istemiş, “Bu konser iptal edilmeli” diye bağırmış. Polis gelmiş götürmüş, “kimse şikayetçi olmadığı” gerekçesiyle şahıs serbest bırakılmış!
Acaba kimse neden şikayetçi olmadı? Teşebbüs ettiler de caydırıldılar mı, yoksa “şikayetçi olmaktan korktular mı?” bilemem.
Ama bu gelişmeler ve sonuçları, bizim kaçmaya çalıştığımız “tetörizmin toplumda yılgınlık yaratma, toplumsal zarar verme” amacına birer katkı olarak bile değerlendirilebilir. Oysa yaptırılmamak istenen bu kültür sanat etkinlikleri aksine topluma, toplumun birer parçası olan öğrencilere, dinleyicilere moral verecek, “teröre karşı her alanda dik durulduğunu” gösterecek işler değil mi?
Bar-Pavyonda her türlü “etkinlik” devam ediyor, düğünlerde millet “göbecikleri” atıyor, öte yandan düzeyli eğitim, kültür-sanat etkinlikleri iptal ediliyor. Bu mantığı anlamak mümkün değil. Toplumsal barıştan söz eden Hükümetin bizzat kendisi bu tür, “palalı saldırı” ya da “ne olur ne olmaz”cı davranışların önüne geçmek, toplumun moralini gerçekten yüksek tutabilmek için gerekli önlemi almak durumunda değil midir?
Bakın gene dün Fazıl Say kamuoyuna bir duyuru yayınlayarak çok güzel bir “barış gösterisi” fırsatı yarattı. Biliyorsunuz, Fazıl, 17 Aralık'ta Bonn'da yapılacak törenle Beethovenpreis ödülünü alacak.
Bakın ne diyor Fazıl:
“Bu ödül elbette bir Beethoven yorumcusuna ve bir besteciye verilen bir müzik ödülüdür, ama aynı zamanda besteci Ludwig van Beethoven'in idealleri doğrultusunda bir "insanlık", "insan hakları", "barış" ve "özgürlük" ödülüdür...
Bu konuda, sanatın önüne siyaset geçmemesi için gerçekten Beethoven Akademi de, ben de gayret gösterdik. Türkiye'de bazı çevrelerde rahatsızlıkla karşılanmasına hayret etsek de, ben , içinden geçtiğimiz bu zor günlerde, barış ve kardeşliğimizin ön plana çıkması açısından, Türkiye devletinin hem Kültür Bakanını hem de Dışişleri Bakanını bu törene davet ettim. Tekrar ediyorum; bu törende hiç bir Devlet veya hiç bir İktidar ile ilgili bir konu geçmeyecektir, tek konumuz sanat ve insanlıktır. Herkes gelebilir. Terörün ülkemizde canlar aldığı bu zor günlerimizde böyle bir dayanışma ve kardeşlik içinde olmamızın hepimiz için iyi olacağını düşündüm. Bu mecralardan henüz bir cevap almadım. Ayrıca "Fazıl Say'ın sanatını ve bu ödüle niye layık olduğunu anlatan ve tanıtan" konuşma metnini hazırlayacak olan Can Dündar da bu seferlik, bu metni hazırlamaktan vazgeçtiğini kamuoyuna açıklamıştır. Can Dündar, hassasiyetle, kendi katılımının özellikle Türkiye'de ve Almanya'daki Türklerde yaratacağı siyasi tartışmanın bu ödülün sanatsal kıvamının ötesine geçmesinden endişe duyduğunu belirtmiş, Beethoven Akademisi de bu durumu haklı bulmuştur. Can Dündar en ufak bir siyasi cümle kurmasa bile o gün orada olması malesef bazı çevreleri rahatsız eder haldedir. Ben şahsen, bu rahatsızlıklarının iktidar ile vatandaşları arasında oluşmaması, dünyaya yansımaması, ve bu tür durumların bir şekilde her birey , her insan için iyiye bağlanması taraftarıyım. Yine de bugünlerdeki bu duyarlı duruşu dolayısıyle kendisine teşekkür ederim. Dediğim gibi, toplumun ve devletin her kesiminden insan bu onurlu törene davetlidir. Benim kimseyle bir alıp veremediğim de yoktur. Orada ben Aşık Veysel anısına yazdığım "Kara Toprak" eserimi çalacağım. Endişe ve üzüntümüzü, dayanışma ile paylaşabilelim isterim. Saygılar, içtenlikler”
Bakalım Almanya'yla gerginlik yaşandığı şu günlerde bu önemli fırsat değerlendirilecek mi? Dışişleri hiç değilse Berlin Büyükelçimizin giderek törene katılması emrini verecek mi?
Şefik Kahramankaptan
14 Aralık 2016