Duyduğum en güzel espriyi kuliste, Türkiye'nin “yabancı damat” sanatçılarından, iyi tromboncu Peter Körner yapmış: “Bu gece ortalıkta trombocudan çok şef var!”
Hani bazen kendinizi öyle bir açık büfede bulursunuz ki, hangisinden alacağınızı şaşırırsınız. Hepsi leziz, nefis, tadına doyulmazdır! İşte, 28 Mart akşamı Bilkent Konser Salonu'nda böyle bir programla karşı karşıyaydık. Âdeta üç ayrı resitalin, dört ayrı konserin süzülmüş bir özeti gibiydi ICMA Gala Konseri...
Uluslararası Klasik Müzik Ödülleri ICMA'nın jürisi 16 farklı ülkenin tanınmış klasik müzik yazarlarından oluşuyor. ICMA'yı da önde gelen klasik müzik dergileri oluşturuyor. Bu kuruluşa bir süredir, bizim ANDANTE de üye. Andante'nin Yayın Yönetmeni Serhan Bali, çalışmalara öyle içtenlikle katıldı, öyle etkili oldu ki, hemen jüri üyeleri arasına girdi, son genel kurulda da yönetim kurulu üyeliğine seçildi. ICMA Ödülleri, ticari kaygılarla verilenlere pek benzemeyen titiz bir çalışmayla klasik müzik dünyasındaki binlerce kayıt incelenerek veriliyor. Böylelikle, adı az bilinen bazı sanatçıların da gerekçeleri açıklanan başarılı kayıtlarıyla ICMA heykelciğinin sahibi olabildiği biliniyor.
ICMA Ödül Töreni ve Gala Konseri'nin Ankara'da yapılması , Bilkent Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar'ın olumlu yaklaşımıyla sağlandı. Yaklaşık birbuçuk saat süren ödül törenini anlatıp yazıyı uzatmayacağım. Ama, niyetlenip de konsere gelemeyenler varsa, önemli bir fırsatı kaçırdıklarını vurgulamalıyım.
Önce resital faslında iki piyanisti dinledik. Çin'den yetişmiş, nice zor bir yaşama karşın enstrümanında âdeta filozoflaşmış Zhu Xiao-Mei'dan Bach Goldberg Çeşitlemeleri'nden bir çeşitleme dinledik. Özlü bir söz gibiydi yorumu... Konfiçyüs'ün “yaşam kırkından sonra başlar” sözüne getirilmiş bir yorum gibiydi.
Ardından piyanonun başına 66 yaşındaki Rus piyanist Evgeny Koroliov geldi. F. Schubert'in La majör Piyano Sonatı'nın ikinci bölümü olan “Andantino”yu seslendirdi. Duru, yarı hüzünlü duyguyu yansıtan pırıl pırıl bir yorumdu.
Sırada Türkiye'de pek tanınmayan bir çalgı vardı: Scheng... Özgün haliyle bir tahta üflemeli geleneksel Çin çalgısı olan Scheng, 18. yüzyılda seyyahlar tarafından Avrupa'ya getirilmiş. Çin'de 50'li yıllarda geliştirilerek Çin'deki senfonik orkestralarda da kullanılan, solist çalgı olarak konçertolar yazılan bu müzik aletinin şu an en tanınmış ismi Wu Wei'yı dinledik. Bazen ağız mızıkasına, bazen klarnete yakın ses çıkaran, org tınıları da verebilen bu alet için Wu Wei hem usta bir solist, hem de besteci.. Nitekim kendisine ait Ejderha Dansı başlıklı virtüoz parçayı seslendirirken, aynı zamanda bir gösteri sunmuş oldu.
Böylece galanın resital faslı kapanıyor, ICMA Özel Ödülü sahibi BSO sahnedeki yerini alıyordu. Macar şef Adam Fischer 66 yaşına karşın, hiperaktif bir çocuk çevikliğiyle sahnede ilerleyip ilk ölçüyü vurduğunda, kendi kişisel enerjisini müziğe ve orkestraya bu denli yansıtacağını doğrusu tahmin edemezdim. Müthiş parlak, tempolu bir yorumla Figaro'nun Düğünü uvertürünü dinledik.
Sırada 27 yaşındaki Belçikalı Valon soprano Jodie Devos vardı. Bu sezon ilk kez orkestrayı yöneten şef Işın Metin'le birlikte, Fransız besteci L. Delibes'in ünlü Lakme operasından Çan Aryası'nı sundular. Keşke bir mezzo da olsaydı. Aynı operadan Çiçek Düeti'ni de yapsalardı diye içimden geçirmedim değil! Devos, Amerikalı besteci L. Bernstein'in Candide operetinden pek çok kolarotur soprano için bir gösteri parçası olan “Glitter and be gay”de, İngilizce artikülasyonunun da ne denli iyi olduğunu sergiledi.
Şef Işın Metin bu kez Rus kemancı Yury Revich'i Sarasate'nin Carmen Fantazi'sini seslendirmek üzere sahneye aldı. Bu ufak-tefek 23 yaşındaki iki yarışmada ödüllü kemancı, Sarasate'nin sevilen uyarlamasını seslendirirken, bir an için, aynı eseri bizim ondan yaşça küçük gençlerimiz Elvin Hoca Ganiyev'in, Berfin Aksu'nun, Hasan Gökçe Yorgun'un da mükemmel yorumladığını anımsadım.
Aradan sonra bu kez Polonya Ulusal Senfoni Orkestrası'nın birinci şefi Alexander Liebreich, Polonyalı besteci W. Lutoslawski'nin Orkestra Konçertosu'nu yönetmek üzere sahnedeydi. 50'li yıllarda yazılmış eserin giriş bölümündeki (Intrada) görkemi iliklerimize kadar hissettik. Seslendirmenin başarısına özellikle flüt sololarda Albena Petrova Sezer büyük katkı sağladı.
Bu kez sahneye Moskova doğumlu İngiliz vatandaşı kemancı Alexander Sitkovetsky geldi. Polonyalı besteci A. Panufnik'in 100. doğum yılında kayda aldığı bestecinin keman konçertosunun ağır ve canlı bölümlerini dinledik. Işın Metin'in özenli eşliğinde Sitkovetsky deyim yerindeyse “plak gibi” çaldı. Menuhin Okulu'ndan yetişmiş, 32 yaşında zımba gibi bir kemancı.
Bir başka usta kemancı, 49 yaşındaki Christian Tetzlaff , güç ve uzun kadansıyla bilinen D. Şostakoviç'in 2. keman Konçertosu'nun finalinde hârika yorumuyla âdeta salonu salladı. Tetzlaff, Şostakoviç'in 1 ve 2 numaralı konçertolarını Helsinki Filarmoni eşliğinde iyi ki kaydetmiş, bu ödülü almış ve Ankara'ya gelmişti.
Bir türlü bitmesini istemediğimiz müzik şöleni, Rus şeflik geleneğinin önemli isimlerinden 75 yaşındaki Dimitri Kitajenko'nun yönetiminde BSO'nun iki Çaykovski balesi Kuğu Gölü ve Fındıkkıran'dan seslendirecekleri parçalarla tamamlanacaktı. Ak saçlı şef podyuma çıktığında, orkestranın Rusça konuşan üyelerinin kendilerine daha bir çekidüzen verdiğini gördük. Selçuk Akyol'un obua, Toğrul Ganiyev'in keman soloları, Laszlo Gyarmati önderliğindeki korno grubunun net tınılarıyla, orkestranın bütüncüllüğü birleşince ortaya nefis bir Çaykovski müziği konuldu. Şölen de böylece sona ermiş oldu.
Tüm emeği geçenlere, katkı koyanlara teşekkürler. Ama Serhan'a özel bir teşekkür. Andante'yi uluslararası alanda da saygın bir konuma getirdiği, ICMA'yı Türkiye'yle tanıştırdığı ve böyle bir gala konserinin yapılmasına vesile olduğu için...