Korona günlerinde Sağlık Bakanı'nın “Herkes kendi OHAL'ini ilan etmeli” önerisi, “Gemisini kurtaran kaptan” diye algılandı ve eleştiriliyor yoğun biçimde. Haftalık ücretle çalışan yığınla işçi ne olacak? İstanbul'daki yüzlerce konfeksiyon atölyesinde çalışanlar örnek gösteriliyor. Bulaşma riskini hiçe sayarak hepsi işlerine gitmek istiyor, çünkü sadece haftalıklarıyla eve ekmek götürebiliyorlar.
Herkes içinde bulunduğu camia açısından bakıyor konuya. Biz de 15 Mart 2020 günü yayımladığımız yazıda müzisyenler açısından şu saptamayı yapmıştık:
“Devlet Sanat Kurumları'nda çalışan müzisyenler için konserlere ara vermenin yarattığı bir maddi kayıp yok. Maaşlarını ya da 4-B sözleşmesinden doğan ücretlerini almaya devam edecekler. Ama pek çok müzisyen, Borusan, CRR Senfoni, Tekfen gibi özel orkestralarda çalarak yaşamlarını kazanmaya çalışıyorlar. Yani verdikleri konser ve provaları için belirlenen ücretleri alıyorlar. Konser yapılmayınca para da kazanamıyorlar.”
Bu saptamanın üzerinden geçen iki haftada, salgının yayılma hızının kesilebilmesi için pek çok önlem alındı. Sadece konserlerin iptali değil, müzik yapılabilecek her türlü mekânın kapatılmış olması, bir caz kulübünde gecelik ücretle çalan kontrbasçıdan, otel düğünlerine giden trompetçiye kadar tüm müzisyenleri etkiledi. Bir yandan da Devlet Sanat Kurumlarındaki “kadro”nun ne denli önemli olduğu, sanırım anlaşıldı.
Bizim konumuz ise, “toplama” diye nitelendirdiğimiz özel sektörün büyük holdinglerinin adını taşıyan senfoni orkestralarındakilerin durumları. Konu, BESOM'un (Besteciler, Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Derneği) 23 Mart 2020'de telekonferans yöntemiyle yaptığımız yönetim kurulu toplantısında da gündeme geldi ve en azından bu müzisyenlerin durumuna dikkati çekmek için bazı girişimlerde bulunmanın doğru olacağını düşündük.
Sözkonusu olan Borusan-BİFO, Tekfen, Gedik ve CRR orkestralarına devlet orkestraları ve konservatuvarlardan gelenlerin dışında kalan, yani herhangi bir maaş geliri olmayan çalgıcılar. Bunların sayıları da çok fazla değil, orana vurursak yaklaşık yüzde 25 civarında.
Bu müzisyenlere konser başına provalar dahil kabalama bir ücret ödeniyor. Borusan konserlerini önce ertelediğini duyurmuştu, sonrasında "bu sezon için Mart ve Nisan konserlerini iptal ettiğini" duyurdu. Tekfen, Gedik ve CRR için de durum farklı değil. Zaten gelişmeler 2019-20 sanat sezonunun fiilen kapanmasıyla sonuçlanacak gibi. Herkes hesabını buna göre yapıyor. Hatta, Haziran'daki İstanbul Festivali'nin yapılıp yapılamayacağı da belli değil. Çünkü sadece Türkiye'de alınacak ararlar değil, yurtdışı gelişmeler, ulaşımın açılıp açılmayacağı ve başka pek çok etken sözkonusu.
İKSV Genel Müdürü Görgün Taner'le Cumhuriyet'te yayınlanmış bir sohbeti okudum, “Dönem senaryolarla çalışma dönemi. Biz de her gün durumu değerlendiriyoruz. Film festivalini erteledik. Diğer festival ve etkinlikleri de değerlendiriyoruz. Önümüzdeki günler bakalım neler getirecek?” diyor ve ekliyor: “ Sektörün de kendi içindeki dayanışma ve koordinasyonu arttırması gerekiyor.”
Doğru bir saptama. İşte, bir anda bir konfeksiyon emekçisi kadar bile çalışma ve konser başına ücret elde etme şansı kalmayan müzisyenler de bu “dayanışma” anlayışı içinde değerlendirilmeli.
Öncelikli görev, orkestraları işleten-yöneten Borusan, Gedik, Tekfen ve CRR'ye düşüyor. CRR için yöneticileri şef Cem Mansur'un gerekli girişimde bulunacağı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin de olumlu yaklaşacağına pek kuşkumuz yok. Diğerlerinin yönetimleri de, en azından iptal ettikleri, yapamayacakları konserlerde ödeyecekleri ücreti bu müzisyenlere vererek bir dayanışmayı göstermeli.
Bakın, İngiliz Ulusal Operası ne yaptı. İptal edilen temsillerde görevli bu tür müzisyenler ve teknik ekip için, bilet iadeleri üzerinden paralarını geri alacak izleyicilere bağış yapmaları için çağrıda bulundu. En azından bu müzisyenleri “düşündüğünü”, onlar için “kaygılandığını” gösterdi.
Şimdi bizde de bu konuda görev, özel sektör orkestralarının yöneticilerine, holding yönetimlerine düşüyor.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
24 Mart 2020, Ankara