Hayata geçen projelerinden Devlet Mezarlığı'nın otağ biçimindeki merkezi önünde...
Bir dostu, bir sanat insanını daha, Mimar-Ressam Özgür Ecevit'i (1937-2023) yitirdiğimizi Ankara'dan uzakta öğrendim. Değerli dostumuz, son yıllarını yarışma kazanmış büyük projesinin yaşama geçirilmemesinin üzüntüsü içinde geçirdi. Devletin en üst kademesine mektuplar yazdı, işin esas sahibi olması gerekenlerle görüştü, bizlerle dertleşti, gün oldu aynı gün birkaç kez aradı. Umudunu kaybetmedi, bir türlü sesine niye kulak verilmediğine, Devletin yaptırtmak istediği Başkent'e yakışır bir kültür yapısının niye gene Devlet tarafından engellendiğine aklını erdiremedi.
Öykü uzundur, Ankara'da hipodrom alanı içinde yeri ayrılmasına ve projeleri ulusal yarışma sonunda elde edilmesine karşın, çeşitli hükümetlerin kaynak ayırmaması ya da zihniyet nedeniyle yapımını başlatmadığı Ankara Ulusal Operaevi binasının çeyrek yüzyıllık serencamına aittir.
Öyle ki, yapılmayan binanın projeleri bile sergilenmiş, ama kimse oralı olmamıştır. Azize-Özgür Ecevit çiftinin yaptığı, bir kısmı inşa edilmiş, bir kısmı arşivlerde kalmış projeleri, Serbest Mimarlar Derneği'nce bir sergiyle ve “Projeler” başlıklı kitapla belgelendiğinde yıl 2013'tü. Bu kitap için benden de bir yazı istenmişti.
Azize ve Özgür Ecevit, 2013'de "Projeler" sergisinde ( Fotoğraf: Ş. Kahramankaptan)
Bakın ne yazmışım:
“Bir mimarın, mesleğinin temel ilke ve kurallarıyla sağlam bir estetik anlayışının yanısıra, sanatın diğer alanlarında geniş bilgi ve görgü sahibi olması gerektiğine inanırım. Çünkü ülkemiz, projelerinde diplomalı mimarların imzaları bulunmasına karşın, kimi sanat eserlerinin yanısıra, yakışıksız, zevksiz amaçlanan işleve kavuşturulamamış, kimisi daha ilk bakışta “kitch” olarak nitelendirilebilen yapılarla dolu!
Kendi yurdunda ve yurtdışı gezilerinde hiç klasik müzik konserine, operaya, baleye gitmemiş bir mimarın çizeceği konserevi, operaevi projelerinden hayır geleceğini hiç sanmam! Hele Türkiye gibi bu tür sanat yapıları bakımından çok yoksun bir ülkede, böyle bir bina yapılacaksa, projesinin müellifi de, alanı kendi kültür yaşamının bir parçası olarak bilen, içinde yaşamış bir mimar ya da mimarlar grubu olmalıdır.
Özgür Ecevit ve eşi Azize Hanımı, yıllar önce konser salonlarında tanıdım. Ankara'daki klasik müzik konserleriyle operanın sürekli dinleyicilerinin birbirleriyle merhabası, selamı-sabahı vardır. Bu sanat yoldaşlığı ve ilerleyen dostluğumuz sırasında, Ankara'ya yeni bir operaevi için ulusal yarışma açılacağı, bunu da jüri üyelerinin oybirliğiyle Azize-Özgür Ecevit çiftinin kazanacağı hiç hesapta yoktu!
Tıpkı bir besteci için, eserinin bir kez bile olsa seslendirilmesi önemliyse, mimar için de yaptığı projenin yaşama geçirilmesi, uygulanması önemlidir. Özgür Ecevit'in yıllar önce çizdiği çağdaş bir cami projesi, bugünkü büyükşehir belediyesince bekletilmiş ve sonra da yaşama geçirilmemiştir. Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde yapılacak Opera, Tiyatro ve Kongre Merkezi projesinin birinciliği elde ettiği yarışmanın sonuçlanmasının üzerinden de 18 yıl geçmiş durumda.
Devlet, 2.5 yıl süren bir yığın engelleme ve oyalama sonrası projenin siparişini verdi. Ancak mimar Özgür Ecevit, dış bağlantıları da yapıp 1430 kişilik opera-bale bölümünden çalışmaya başladıktan kısa süre sonra, iş durma noktasına geldi. Gerekçe ödeneksizlikti!
Bütçeler bütçeleri kovalarken, Ecevitler sağlanabilen cılız ödeneklerle tamamladıkları Ankara Operaevi'nin uygulama projelerini bir kamyonetle götürüp Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na teslim ettiklerinde takvim 2001 yılını gösteriyordu. İnşaat maliyeti 80 milyon dolar civarındaydı. Şaka yollu, “Kredi kartıyla takside bağlasanız, borcu şimdiye bitmişti!” denilebilecek bir maliyetti bu! Ama önce, “peluş hayvanlar müzesi” gibi “üst düzey!” projelere sahip bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın çeşitli manevra ve engelleme çabaları olmak üzere, “opera binası istemeyen zihniyet” nedeniyle, bu proje bir türlü ihâle edilmedi. Bu süre içinde Kopenhag ve Oslo'da yeni opera binaları projelendirildi, ihâle ve inşa edildi, çoktan hizmete açıldı! Hâttâ İngiltere Kraliçesi'nin hazır bulunduğu Oslo'nun açılış törenine Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da davetliydiler ama gitmediler!
Bir ressamın retrospektif sergisinde mutlaka bir başyapıt vardır. Ankara Operaevi de, Ecevitler'in baş yapıtıdır. Cumhuriyet Başkenti Ankara, bu yapıya layıktır.
Ecevitler'in bu projesi yaşama geçirilebilecek mi? Günümüzün çoğu kararın bir kişinin iki dudağı arasına bırakıldığı siyasal ortamında bilen ve tahmin edebilen bulunmuyor!”
Bu yazının yayımının üzerinden 10 yıl, uygulama projelerinin teslimi üzerinden ise 25 yıl geçmiş durumda. Bu süreç içinde neler mi oldu? Projelerin teslim edildiği bakanlığın adı da birkaz kez değiştirildi, Çevre ve İklim Değişikliği Bakanlığı oldu! Ankara'nın sergievinden bozma eski Operaevi restore edildi. AOÇ arazisi içinde Külliye diye adlandırılan bir Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapıldı. Demir parmaklıklarla çevrili geniş arazi içinde bir “Millet Camii” ile bir “Kültür ve Kongre Merkezi” de inşa edildi. Sistem değişikliğiyle Başbakan iken Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan, çeşitli konuşmalarında bu binayı “Opera” olarak nitelendirdi. Bu kongre merkezinde birkaç kez CSO, Devlet Çoksesli Korosu ve şan sanatçıları tarafından bileti satılmayan, halka açık olmayan konser verildi ama tek bir opera bile sahnelenmedi!
Bu Külliye konserlerinden birinde CSO sanatçıları doğrudan Cumhurbaşkanına yakınma olanağı bulmasaydı, uzun yıllar kurbağa üretim merkezi gibi su dolu bir çukur halinde bekletilen CSO yeni binası da gerçekleşemeyecekti. Cumhurbaşkanı talimat verdi de, yapım işlerine kaldığı yerden devam edilip inşaat tamamlanabildi.
CSO denilince, şimdi Tarihi Salon adı verilmiş bulunan eski konser salonunda da Özgür Ecevit'in büyük emeği vardır. Binanın içinde Doğuş sponsorluğunda yapılan esaslı restorasyonu planlamış, çatıyı yükseltip hava hacmini arttırarak akustik ortamın da iyileşmesini sağlamıştı.
Özgür Ecevit'in bu konularda yüksek bilgiye sahip olması, TED Koleji sonrası mimarlık öğrenimini Münih Teknik Üniversitesi'nde yapması, üç dönem Hamburg ve Mannheim operalarının mimarı Prof. Dr. Gerhardt Weber’in atölyesinde proje çalışmalarında görev almış olması, ayrıca Almanya'nın ikinci harp sonrası süratle yenileyip ayağa kaldırdığı konser salonlarının pek çoğunda pek çok önemli orkestra ve sanatçı dinlemiş olmasındandı.
Son resim sergisinde tabloları önünde. ( Fotoğraf: Ş. Kahramankaptan)
Eşi Azize Hanım'a, kızı Defne'ye ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. İyi mimar, Eşref Üren'in öğrencisi iyi ressam, değerli dost Özgür Ecevit ışıklarda uyusun.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
18 Haziran 2023, Kaş