Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 9 Şubat 2017 akşamı sahneye çıktığında bir kısım dinleyici şaşırdı! Yıllardır konserlerin müdavimi olan bir yabancı hanımefendi “Eee, ne olmuş bu orkestraya?” diye sordu! Kimileri de “Niye küçük bu orkestra?” diye soruşturdular. Oysa ortada anormal bir durum yoktu. CSO, pek çok senfonik orkestra gibi bazı konserlerinde, seçilen eserler gereği dar kadroyla yer alır sahnede. Özellikle barok program seçilen haftalarda...
Konserin ilk eseri, Johannes Brahms'ın gelecekteki senfonilerinin habercisi olarak kabul edilen, notasının üzerinde kendi el yazısıyla “Küçük Orkestra İçin” ibaresinin bulunduğu La mjör 2 No'lu Serenad'ıydı. Eserin genel klasik repertuar içinde az rastlanan özelliği, bestecinin yaylı ailesinin en küçüğü kemanları tümüyle saf dışı bırakıp, viyola, viyolonsel ve kontrbasları tahta üflemelilerle ve iki kornoyla birlikte kullanmasıydı. Dolayısiyle iyi şef Antonio Pirolli yönetiminde çalmak üzere sahneye çıkan kadronun başkemancısı değil, başviyolacısı vardı. Viyola grup şef yardımcısı Artemis Sis Balkız, bu sandalyede yer alıyordu.
Beş bölümlük eser, özellikle üçüncü ve son bölümlerindeki yapı nedeniyle Brahms'ın gelecekteki senfonilerinin muştusu olarak kabul edilmiştir. CSO, Pirolli yönetiminde temiz bir seslendirme çıkardı. Özellikle flüt soloda Aycan Sancar, obua soloda Sedat Civelek ve klarnette Orçun Civelek eserin başarısına önemli tınısal katkıda bulundular.
Merakla beklenen konuk solist çellist Pavel Gomziakov (d.1975) konserin ikinci yarısında yer alıyordu. Arada sahne senfonik düzene uygun biçimde düzenlenmeye başlanınca orkestra küçük diye telaşlananların da içleri rahatlamış olmalıydı! Solistin seçtiği eser, Rus besteci Serfey Prokofief'in viyolonsel Konçertosu olarak yazıp, sonra bazı üflemelileri eklemesiyle kadrosunu genişleterek “Senfoni Konçertant” adını verdiği, efsanevi çellist Rostropoviç'e ithaf ettiği Op. 125 sıra sayılı eseriydi.
Solist için teknik zorluklarla dolu, Prokofief'in genel tarzı gereği, dinleyiciyi irite edebilecek yaklaşımlarının da yer aldığı ama buna karşıt olarak solo çelloya çok duygulu pasajlar da yazdığı eseri acaba Pavel Gomziakov niye seçmişti? Bu sorunun cevabını icrasını görüp dinledikten sonra, “sahip olduğu yüksek kapasite ve kendine güveninden” diye yanıtlayabiliriz.
Gomziakov, hem çellonun klavyesi üzerindeki tuşesi ve hızla pozisyon değiştirmedeki ustalığı, hem de yay tekniği bakımından, 9 yaşında başladığı bu çalgıda Moskova, Madrid ve Paris'teki öğrenim süreçlerini ne denli iyi değerlendirdiğini kanıtladı. Alışılmışın dışında hayli uzun olan ikinci bölümdeki sololarında ve kadansda geldiği ustalık düzeyini sergiledi.
Başkemancı sandalyesinde orkestranın konzertmeisteri Jülide Yalçın'ın oturduğu orkestranın çıkardığı eşlikte, eserin yapısı gereği en dikkat edilecek yerler, üflemelilerin giriş çıkışlarıydı. Pirolli, zamanlamayı her zamanki soğukkanlılığı ve dikkatiyle gayet iyi ayarladı ve özellikle eserin son bölümünün içerdiği mizahî yaklaşımın iyi hissedilmesini sağladı.
Dinleyici Pavel Gomziakov'a büyük tezahüratta bulundu. Ama böylesine yorucu sololarla dolu bir eserden sonra solistten “bis” beklemek biraz insafsızlıktır. Nitekim solist, önce orkestraya işaretle bis çalmayacağını belirtti, dinleyici gene israr edince elini sallayıp “Hoşçakalın” diyerek kulise geçti.
Selam faslında, solistin yüz ifadesi, hem kendinden, hem de orkestradan memnuniyetini gösteriyordu.
Portekiz'in başkenti Lizbon'da ikamet eden Gomziakov, Ulusal Müzik Müzesi'nin sağladığı fonla kendisine tahsis edilen 1725 yapımı ““Chevillard” lakaplı bir Stradivarius viyolonsel kullanıyor. Rus çellisti önümüzdeki sezon gene dinlemek isteriz. Örneğin ilk CD'sini yaptığı Haydn konçertolardan biri ya da TV'ler için seslendirdiği Schumann konçerto, bize bu usta yorumcunun değişik eserlere yaklaşımını da gösterir. Gene bekliyoruz kendisini...
Şefik Kahramankaptan
9 Şubat 2017