100 yaş insan ömrü için önemli bir varış noktası ya da dönemeçtir. 100 yaşına ulaşanlar “dalya” demiş olurlar! Meslek yaşamımda 100 yaşını aşmış iki kişiyle yüzyüze geldim. Birincisi Türkiye'nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'dı (1883-1986). Kurucusu olduğu Türkiye İş Bankası'nın o zaman için yeni sayılan gökdelen genel müdürlük binasında elini öpmüş, cümle aralarında sık sık “Efenim” sözcüklerini kullandığı anlatısını dinlemiştik. 100 yaşını yeni devirmişti o sırada.
İkinci dalya demiş kişi ise Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ'dır.(d. 1914) . Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi'nde 14 Kasım 2016 günü yapılan Türkiye'nin ilk hititologu ve bu bilimi dünyaya mal etmiş çift doktoralı Ordinaryüs Prof. Sedat Alp'i (1913-2006) ölümünün 10 yılında anma amacıyla düzenlenen toplantıya tekerlekli iskemlesiyle getirildiğinde gene gözleri cin gibi parlıyordu. Tekerlekli sandalyesini Müze Müdiresi Nazan Gezer sürüyordu ama daha hıncahınç dolu salona giriş kapısına varamadan Tv muhabirleri artık klasikleştirdikleri (!) “Neler söyleyeceksiniz?” sorusuyla yolunu kestiler! Neyse ki çevre onu salonu ulaştırıp sahnede konuşmasını yapacağı masaya yerleştirdi. Yardımcı olanlardan biri de sanırım Sedat Alp'in torunuydu.
Sedat Alp, Erken Cumhuriyet döneminde açılan Avrupa sınavlarını kazanıp Almanya'da tarih okumaya gitmiş, ilk izlenimleri sonucu Leipzig'de Hititoloji okumaya karar vermiş ancak dönemin öğrenci müfettişi Cevat Dursunoğlu tarafından bu tercihi Ankara'ya sorulmuş, Atatürk'ten “Sedat hemen başlasın” mesajı gelince de arzusuna kavuşmuş, Cumhuriyetin yüz akı çok önemli bir bilim insanıydı.
Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, amacına son derece uygun, Hitit dönemi eserlerin de yer aldığı binasında öz-biçim ilişkisi açısından iyi seçilmiş, yerinde bir toplantı düzenlemişti. Toplantının konuşmacıları Sedat Alp'in kızı Mehpare Alp, öğrencisi Prof. Dr. Aygül Süel, onun uluslararası alandaki yerini çok iyi bilen Prof. Dr. Celal Şengör ile artık tarih alanında duayenlik dönemini yaşamaya başlayan Prof. Dr. İlber Ortaylı'ydı.
Öncelikle söz verilen Muazzez İlmiye Çığ, Atatürk döneminde bilim ve sanat insanı yetiştirmek üzere yurtdışına öğrenci gönderme programının öneminden bahsetti, Sedat Alp'in kendisinden üç sınıf önde olduğunu, alanında nasıl öncülük ettiğini 102 yaşından beklenmeyecek düzgün bir belagât ile anlattı.
Kale'ye toplantı başladıktan sonra varabildim. Herhalde Hitit döneminde yaşasak, bu trafik işkencesine muhatap olmazdık diye düşünmekten kendimi alamadım! 18 kilometre yoldan geliyordum, 20 dakikada Ankara Garı'nın önüne varmıştım ama oradan Kale'ye ulaşmam tam 1.5 saat aldı. Otobüs, minibüs, otomobil ve o kadarcık yolda üç kez sağa çekerek yol verdiğimiz cankurtaranlar... Bu işkenceden sonra salonu hıncahınç görünce birkaç kare fotoğraf çekip, önceden katılım sözü verdiğim bir toplantı için, “anca giderim” diyerek aynı yolu geri döndüm. Yâni İlber, Celal Hoca ve Aygül Süel'in konuşmalarını dinleyemedim.
TÜBİTAK'ta Yayınlar ve Tanıtım Daire Başkanı olarak çalıştığım dönemde Sedat Alp'in Hitit Çağında Anadolu ve Hitit Güneşi kitaplarının basımı kararını Yayın Kurulu'ndan geçirdiğimizi anımsadım. Bilmem hâlâ mevcutları bulunuyor mu? Çünkü herkesin anlayacağı dille yazdığı popüler bilim kitaplarıydı onlar.
Eğer Sedat Alp'in kıymetini en çok kimler bildi diye sorarsanız, cevaben Almanlar derim. Türkiye'de pek çok yönetsel göreve getirildi ama bilimsel anlamda değeri ne yazık ki yeterince önemsenmedi gibi geliyor bana.. Öyle ya, arkeolojik buluntulara, tarihsel coğrafyaya “birkaç çanak çömlek” gözüyle bakanların bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz!
Toplantıya gidemeyenler için bir küçük not: Sedat Alp'in kalıtından önemli belgeler Erimtan Müzesi'nde sergileniyor. Bu değerli belgeler ve bazı objeler bir hafta süreyle izlenebilecek.