Dünya Kadınlar Günü Konseri'nde BSO, Polonyalı kadın şef P. Pieczera yönetiminde Zeynep Gedizlioğlu'nun “Kayıp Sessizliğin Anısına Rağmen” başlıklı eserini nasıl seslendirdi?
***
Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne ülkenin aydınlık kesimlerinde giderek artmakta olan duyarlılık sevindirici. Sivil ve devlete ait müzik kurumlarımız da bu konuda gerekli dikkati göstermeye başladılar. Orkestralar arasında bu duyarlılığı öteden beri gösteren Bilkent SO, bu yıl bir kadın şef davetle yetinmeyip, marimba gibi dinleyicinin solo olarak pek fazla tanımadığı bir vurmalı çalgıda bir kadın solisti de 8 Mart izlencesine aldı. Ama hepsinden önemlisi, son dönemde “yeni müzik” alanındaki verimiyle önde gelen bestecilerimiz arasına giren Zeynep Gedizlioğlu'nun (d.1977) “Kayıp Sessizliğin Anısına Rağmen” başlıklı orkestra eserinin “Ankara Prömiyeri”nin bu konserde yapılmasıydı.
BRAVO ZEYNEP GEDİZLİOĞLU
Gedizlioğlu'nun bu eseri kendisine Borusan Kültür Sanat tarafından ısmarlanmış ve ilk kez 2013'te Gürer Aykal (d.1942) yönetimindeki BİFO tarafından seslendirilmişti. Bu kez kürsüde “yeni müzik” kavramına çok daha yakın olan Polonyalı kadın şef Patrycja Pieczara (d.1983) vardı. Pieczara, dünyaya açılmaya çalışan, tanınmış İngiliz menecerlik firmasi Harrison – Parrot'la sözleşme imzalayarak önemli adım atmış, genç yaşına karşın sağlam duruş sergileyen bir şef. Gedizlioğlu'nun, tonal olmasına karşın güçlükler içeren yapıtına, başlığındaki “rağmen” sözcüğünün anlamını vurgularcasına, derli toplu, amaçlanan “bağırış”a uygun keskin bir yorum getirdi. Buradan, şefin nota üzerindeki teknik çalışmanın ötesinde eserle felsefî bağlamda da iyi bir ilişki kurmuş olduğu anlamı çıkarılabilir.
Ülkemizde kadına karşı işlenen suçların arttığı bir dönemde, kadınlara adanmış bir konserde bu tek bölümlük eseri dinlemek benim için hayli anlamlı oldu. Eserin içinde yer alan kimi çığlık ve bağırışları, sanki küçümsenen, eziyet gören, kişilikleri “erkeklere emanet” kabul edilerek zedelenmeye çalışılan kadınların bu ortama karşı çıkışları olarak algıladım.
Ağırlıklı olarak Berlin'de çalışmasına rağmen, ülkesindeki gelişmelere asla duyarsız kalmayan, Gezi'ye tanıklık edip üzerine eser de besteleyen Zeynep Gedizlioğlu, ülkemizin yüz aklarından biri.
Genç yaşında yitirdiğimiz ilk kompozisyon hocası Cengiz Tanç (1933-1997), yaşasaydı kimbilir kendisiyle nasıl kıvanırdı.
GENÇ PERKÜSYONİSTLERİN BAŞARISI
Eserin başarılı seslendirilmesine en önemli katkı, iki genç vurmalı çalgıcımızdan geldi. Tüm vurmalı çalgılar takımını hayli verimli kullanan Zeynep Gedizlioğlu, bölüşümü iki çalgıcı için düşünmüştü.
Emil Kuyumcuyan ( d. 1993 ) ile Elman Mecid (d. 1996) son yıllarda bu alanda yetişmiş, uluslararası yarışmalarda başarı göstermiş iki genç yetenek. Emil Stutgart'ta, Elman Hamburg'da lisans eğitimlerini sürdürürken, verdikleri konserlerle Almanya'daki müzik camiasına kendilerini hızla tanıtıyorlar.
Gedizlioğlu'nun eserinde birbirini süratle izleyen farklı enstrümanlara yetişmek ve tek ölçü aksamadan görevlerini yapmak için arı gibi çalıştılar. Bu hız içinde bir ara Emil, yetişebilmek amacıyla birkaç ölçü sonra kullanacağı arşeyi önceden koltuğunun altına sıkıştırdı. Onların yoğun çabayla istenen tınıları elde edişini seyrederken, “Besteci perküsyon partilerini iki yerine en az üç çalıcı arasında paylaştırsa iyi olurdu” diye düşünmeden geçemedim.
Eserin başarısında önemli bir katkıyı da konuk harpist Özlem Başabak yaptı. Genel “bağırış”ın içinde çelik parmaklarıyla güçlü bir arp volümü elde ederek partisini duyurmayı başardı.
ÖDÜLLÜ PROFESÖR KLİMASARA
Kadınlar Günü konserinde ikinci eser, Polonyalı besteci Marcin Blazewicz'in(d. 1953) 2. Marimba Konçertosu'ydu. Chopin Müzik Akademisi profesörlerinden Blazewicz'in dağarında marimba için yazdığı iki konçerto, bir sonat ve bir parça bulunuyor.
Marta Klimasara, değişik vurma çalgıları ama öncelikle de marimbayı ustalıkla çalan, kazandığı ve dereceye girdiği yarışmalardaki başarısıyla dikkati çeken ve genç yaşında profesör ünvanıyla Stutgart Müzik Yüksek Okulu'nun öğretim kadrosunda yer alan bir müzisyen. Blazewich'in 2005 yılında tamamladığı, orkestra partilerinin senfonik yapıda ve hayli yüklü olmasıyla bir tür senfoni konçertant izlenimi de veren eserinde Klimasara, hemşehrisi Pieczara yönetimindeki BSO eşliğinde alanındaki yetkinliğini sergiledi. Ama, marimba partilerinin fazla güçlük içermediğini belirterek, bestecinin marimba soloları için belki de özellikle böyle bir tercihte bulunduğunu düşünmeden geçemedim.
Klimasara yoğun alkış karşısında “bis” parçası olarak eline daha yumuşak başlıklı tokmaklar alarak, hafif vuruşlarla çalınan bir ağır parça seslendirdi. Yoksa bu da aynı bestecinin 1995 tarihli “Sansara” başlıklı parçası mıydı?
Bu arada Klimasara'nın, orkestrada yer alan Emil Kuyumcuyan'ın da Stutgart'taki hocalarından biri olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.
VE BİR BANDONEON USTASI
“Yeni müzik”le başlayan konserin ikinci yarısı ise “yeni tango”ya, bandoneon ustası Tolga Salman'ın Astor Piazzola'nın açtığı “tango nouva” akımı içinde yazdığı tangolardan yedisine yaptığı düzenlemelere ayrılmıştı. BSO'nun yaylı gruplarından süzülmüş bir topluluk eşliğinde Salman, hem ustalığını sergiledi, hem de bugüne kadar canlı olarak çalınırken bandoneon görmemiş kimi dinleyicilere enstrümanı tanıtmış oldu. Arjantin tangosu Carlos Gardel'le Paris üzerinden dünyaya yayılırken üretimi de artmaya başlayan bu mini akordeon görünümlü körüklü Alman icadı, tango müziğinin olmazsa olmazı..
Tolga Salman'ın elindeki bandoneonun tarihsel ve duygusal değeri de var. Bu çalgı, bir dönem ülkemizin en tanınmış tango orkestrasını kuran 1947'de yitirdiğimiz Orhan Avşar' aitmiş. Çalgıyı koleksiyonunda bulunduran mimar Abdullah Ebussuudoğlu, bir İstanbul konserinde dinledikten sonra Tolga Salman'a armağan etmiş. Alman bir uzman tarafından restore edilen çalgının yapımcısı Alfred Arnold ve yapım tarihi 1932.
Konserin ikinci yarısına son üç parçada , hazırladıkları koreografiyle Yasemin Oğuz-Murat Gürmen ve Deniz Kusun- Macit Şirin çiftleri görsellik kazandırdılar.
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan