Köşeyi bir oyunla bir kitap kaptı bugün.
“Bir Valize Ne Sığar ki…”, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun yeni oyunu… Bir yandan Ankara Sanat’ın geleneksel düzeyini tuttururken, öte yandan günümüz izleyicisinin “seyirlik” beklentilerini karşılamakta oldukça başarılı… “Bir mübadele hikayesi” olarak sunulan “Bir Valize Ne Sığar ki…”nin tanıtım kitapçığında, oyunun yazar ve yönetmeni Yeşim Dorman şöyle diyor: “Atalarımın yaşadığı, işlediği, evler çiftlikler kurduğu topraklardan çok uzakta; Anadolu’da dünyaya gelen ilk nesildenim. Kalabalık bir Arnavut ailenin en küçük torunu olarak köklerime hep ilgi ve hasretle yaklaştım. Her tatilde memleketlerine gidip dönen yaşıtlarıma imrendim. Ankara benim vatanım oldu ama gülmeyi öğrenemeyen bir yetim bebek gibi bir yanım hep şaşkın ve acılı kaldı.(…..)” Göçmen çocuklarına özgü duygular taşıyan sanatçı, Rembetiko’larıyla, Dido Sotiriu’nun “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” romanıyla, Yorgo Seferis’in şiirleriyle tanıdığımız Anadolu’dan Yunanistan’a göçen insanları, o insanların duygularını anlatmış oyununda.
Bu oyunun Yunanistan’da sahnelenmesinin iki ülke arasındaki ilişkilere olumlu bir sanatsal katkı yapması açısından pek yerinde olacağını düşünüyorum. (Düş kurmanın bedeli yok nasıl olsa, Ankara Devlet Balesi’nin sahnelemekte olduğu Zorba balesi de buna eklenirse başarılı bir Yunanistan çıkartması yapılmış olur.) Öte yandan, bir “muhacir” torunu olan Yeşim Dorman’dan da kendi öyküsünü (Balkanlardan göçüp gelen atalarının, ninelerinin öyküsünü) beklediğimi belirtme gereğini duyuyorum.
“Muhacir”lerle dolu ülkemizde bu konuya yeterince değinilmediğini düşünüyorum. Gerçi, Füruzan’ın öyküsü “Edirne’nin Köprüleri” Türkiye yazınının başköşelerinden birinde oturur. Ortaokullarla liselerin Türkçe ve tarih derslerinde Necati Cumalı’nın Balkanları anlatan öykülerinin, romanlarının okutulmasını hep gönlümden geçirmişimdir. Bu öyküler, Osmanlı’nın son yüzyılını sıradan bir tarih ders kitabından çok daha etkili bir biçimde kazır belleklere. Hem de Türkçe’nin güzelliğini duyumsatır okuyanlara… Öte yandan, yazın alanında yeni yeni bir kıpırdanma da görülüyor.
Bu konular kafamda dönüp dururken bir şiir kitabı geldi gündeme: 2017 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü A.Kadir Paksoy’un Şiirin Kıyılarında kitabıyla birlikte paylaşan İhsan Tevfik’in Gözleri Muhacir kitabı!... Gözleri Muhacir’in alt başlığı “göç şiirleri”… Sivas-Şuşehri’ne “mübadil” olarak gelmiş bir ailenin çocuğu İhsan Tevfik. Güzelim göç şiirlerini destekleyen bilgilerle dolu bir de kitabı var: “İnsan ve Mekân Yüzüyle MÜBADELE. 1923’ten bugüne zorunlu göç”… “Mübadele”nin aslını astarını öğrenmek isteyenler için önemli bir kaynak olmaktan öte bu büyük göçün her iki yakadaki son tanıklıklarını da kayıt altına alan bir kitap… İnkılâp Yayınevi’nden çıkan bu değerli kitap 2017’de 3. baskısını yapmış. 2016’da 2. baskısını yapan Gözleri Muhacir ise iyi ki ödül aldı da daha geniş bir tanıtıma ulaştı. Gel de ödülleri önemseme!
Anadolu toprakları tarih öncesinden bu yana göç alıp göç vermiş. Göç, günümüzde de hem bizim yaşadığımız coğrafyanın, hem de dünyanın en can alıcı sorunu… Göç, zorunlu göç, hangi siyasal nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın, o göçü yaşayanlar açısından dramatik, giderek (hattâ) trajik bir olay! Ne yazık ki, insan toplulukları siyasal duruşlarına göre bazı göçlere daha anlayışla yaklaşırken bazılarına kayıtsız kalıyorlar. Oysa, Bolşevikler iş başına gelince yurdunu bırakmak zorunda kalan atalarımla kurtuluşunu Bolşeviklere kaçmakta bulan Nazım Hikmet’in yaşadıkları aynı özlem değil midir?... Günümüz göçmenlerinden Iraklı Türkmenlerin acılarına gözyaşı dökerken Suriyelilerin dramına gözlerimizi kapamayı seçebilir miyiz?... Anadolu’dan giden Rumlara sevecenlikle bakıp Ermeni tehcirinde yaşananları görmezden gelebilir miyiz?... Ermeni tehcirinden söz edip daha dün Karabağ’dan kaçmak zorunda kalanları yok sayabilir miyiz?... Bu konular, iki ucu pis değnekmiş; dokunmamak gerekirmiş! Oysa, pis değneğe hiç dokunmayınca, pislikle yaşamak zorunda kalmıyor muyuz?. Pis değneğe el atıp sonra da suya sabuna dokunarak temizlik yapmak daha doğru değil mi?
Şairler, tüm göçmenlerin ortak duygularını dillendirmiyor mu? İhsan Tevfik’in Gözleri Muhacir kitabından Selânik Gazeli:
“dağılmış bahçeler sazlar çoktan susmuştur
göçmüş bir şehrin akşamından artık ne umulur
gönder son ateşini olimpos dağına ey şehir
belki o ateşler vardar ovasında duyulur
hatırla ey selânik, bağrından uçan kuşları
gayrı surlarında asılı derin bir kuşkudur
yahudi’si, türk’ü, bulgar’ı, urum’u
ayrı yüzlerde aynı umutsuzluktur
tumba tepesi, beyaz kule, eski liman
söyler bir göçmen türküsü, nutkum tutulur
çağıldar yedikuleden aşağı bir ağıt
‘selânik içinde selâm okunur’
bindik o limandan sonsuz hicran gemilerine
duyulan ege’nin değil, kalbimin uğultusudur
sana kurdum tüm çalarsaatleri ey selânik
her dem anımsarım: özge yurdumdur”
Gözleri Muhacir 'i okurken geride Sandığımdan Rumeli Türküleri (Muammer Ketencoğlu ve Balkan Yolculuğu) dinlenebilir: Makedonya'dan, Kuzey Bulgaristan'tan, Arnavutluk'tan, Romanya Dobruca'sından el değmemiş türküler...
MİNA TANSEL
20 Aralık 2017