Bu kez köşeyi resim kaptı.
Görsel sanatlarda kadın, “insanlığın güzel yarısı” olarak sunulan bir nesnedir çoğunlukla. Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Atölyesi’ni bitiren; ardından eğitimini İtalya’da sürdüren Gülseren Südor’un resminde de başrolü çoğunlukla kadın alır. Ama onun kadını, cinsel çekiciliği olan bir nesne değildir. Salt kadın olduğu için, kadın devinimleri içinde olduğu için “her kadın güzeldir” sözünü doğrulayan bir öznedir kadın Gülseren Südor’un resimlerinde. Bazan kaygılıdır, bazan dingin… Bazan kanatlanır, bazan dinlenir… Hep düşünür… Kuşlarla dosttur, onların kanatlarını takar bazan… Çıplaklığı erotizm taşımaz, doğallığı yansıtır. Kadının örtünmesi için kullanılan kumaşlar eksik olmaz bu resimlerde: bazan biraz örter kadını, bazan sarıp sarmalar, ana rahmi gibi korunak olur, tondo çerçevesi olur ya da portal çerçevesi olur içinden geçilen… Bazan çevresinde el değmemiş bir doğa vardır kadının: düşlerinde geçmiş çağların Boğaz’ı üzerinde uçar… Kökleri dışarda ağaçlar, kuru dallar, kıyıma uğramış doğa çevreler başroldeki kadını…
Gülseren Südor’un İstanbul’da Galeri Diani’deki sergisi 28 Ekim’e dek sürüyor. Bu sergi için çalışmaya başlarken daha önce yaptıklarını gözden geçirmiş; çoğu renksiz gravürlerinin “yeni versiyon”larını yapmış bu sergi için. Serginin adını da “Geçmiş ve Şimdi, ama Hepsi Aynı” koymuş. Kadın sanatçıların pek rağbet etmediği, yüzyıllardır tekniği değişmeyen gravürü severek yaptığını belirtiyor. Ayrıca, litografi ucunu çini mürekkebine batırarak bir tarama tekniği geliştirmiş. Yağlıboya, kolaj ve karma teknikler kullanan sanatçı malzemeye çok önem veriyor: organik boyalarla özel el yapımı kağıtlar kullanıyor. Durmaksızın çalışıyor. İki yıldır eviyle atölyesi aynı çatı altında olduğu için gece yataktan kalkıp resim yapabilmekten mutlu: “Tezgâhım hep açık. Önemli olan bir ressamın tezgâhının hep açık olması…” diyor ve sanatın bütün dallarıyla uğraşanların kulağına küpe olacak bir söz söylüyor: “Siz sanatınızı bir gün bırakırsanız, o sizi iki gün bırakır.”
Türkiye’de ressam olup da toplumumuzun resimle ilişkisini düşünmemek olur mu? Gülseren Südor da ilk ve orta öğrenimde öğrencilerin öteki derslere hazırlanmak için resimden uzak tutulmalarına üzülüyor. “Oysa” diyor, “çocuklar kendilerini en iyi resimle ifade ederler.” Bir başka üzüntüsü de meslek sahibi olmuş, “eğitimli” insanların resimden anlamamaktan yakınmaları… Eğitimde sanata yer verilmeyince bu sonuçtan kaçınılamıyor, ne yazık ki! Çeşitli lise ve üniversitelerde sanat tarihi, resim ve temel desen dersleri vermiş olan sanatçının Aynanın Gerçeği: Resim Eğitimi ve Sanatla Karşılaşma başlıklı kitabı, yalnızca resim yapmak isteyenlere değil resimden anlamadığını söyleyenlere de yararlı olabilecek kolay okunur bir kitap. Bu ülkede sanatçı olmanın sorumluluğuyla yazılmış bir kitap!
“Kadın ressam”, “kadın yazar” tanımını kısıtlayıcı bulurum. Ama burada bu tanımın açıklayıcı, ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum. Gülseren Südor’un evrensel resimleri bu ülkede yaşayan, gören, düşünen bir ressamın, bir kadının resimleri… Gözlerine, ellerine sağlık!...