Bu kez köşeyi plastik sanatlar kaptı.
“Soda” denince akla sodyum karbonat içeren içecekler geliyor- dirilten, tazeleyen, canlandıran…
5 yıl önce İstanbul’da, Nişantaşı’nda Soda adını taşıyan bir sanat galerisi açıldı. Bugüne değin şehre getirdiği sanatçılarla, sürekli sergilediği çağdaş takı tasarımlarıyla, apartman dairesinden galeriye dönüşmekteki başarılı uygulaması ve başka özellikleriyle İstanbul’un sanat dünyasında kendine özgü bir yer edindi.
İstanbul gibi metropol olma özelliğini kurulduğu günden beri sürdüren bir kentin günümüzde de dünya metropolü olması bazı etkenlere bağlı. Bu etkenlerden biri, kentin dünyanın her yanından gelen sanatçıları konuk etmesi, çağdaş sanat ürünlerini sergilemesi olmalı. Soda, yalnızca ülkemizdeki değil, dünyanın dört bir yanındaki farklı işler yapan sanatçılara kapısını açarak İstanbul’un şanına yaraşır bir iş yapıyor.
Galeride 27 Haziran’a kadar görülebilecek olan sergi, Barselona’da yaşayan Amerikalı heykeltraş Frank Plant’ın sergisi… “Yaratıcılık, bir kafa tutma biçimidir” diye düşünen Frank Plant, çeliği kalem gibi kullanıyor, çelikle sanki resim çiziyor. Çelik gibi uğraşması güç bir madde onun yetenekli ellerinde uslanıyor, istenen biçime giriyor; sonuçta, büyük boyutlu, duvarın yüzeyinden dışarı taşan çizimler, bazen da yazılar biçiminde heykeller çıkıyor karşımıza… Hem toplumsal, hem de fiziksel gözlemlerini işlerine yansıttığını söylüyor sanatçı. İster bir nesne, ister bir yazılı metin, isterse bir toplumsal durum olsun, herşeye “kompozisyon” gözüyle baktığını anlatıyor: “Bir işin açık ve erişilebilir olması benim için önemli. İşlerimde hem uyumu, hem de uyumsuzluğu arıyorum: ikisi de aynı ölçüde açıklayıcı ve büyüleyici bence. Toplumsal bilinci olan bir insanım, toplumsal konuları da kendi gördüğüm gibi yansıtıyorum bazen işlerime.” Soda’daki son sergisi ise “Some Facts, Some Fiction” (Birazı Gerçek, Birazı Uydurma).
Kuşkusuz, Frank Plant’ın işleri, öncelikle malzemesi, malzemesinin kullanım biçimiyle tazeleyen, dirilten bir etki bırakıyor izleyenlerde…
Ancak, bu sergi kapanmadan Soda’ya giderseniz, Soda’nın sokaktan da görülebilen Oda’sında yakın tarihlerde bu galeride görmeyi kaçırdığınız sergilerden de işler görme şansınız var. Bunların arasında Güney Koreli sanatçı Seo Young Deok’un ilginç malzemesiyle yapılmış heykellerini saymalı. Zinciri, hem seri üretimin, hem de makinenin bir parçası olmanın simgesi olarak gören sanatçı onu yapıtlarında insan hücresi gibi kullanıyor. Seo Young Deok, bisiklet zincirlerinden yapılmış üç boyutlu torsoları ve kafalarıyla, çağımızın gelişmiş teknoloji ortamındaki huzursuz insanı betimlemek istiyor. Diyor ki, “Karmaşık bağlantılarıyla sonsuz bir bilgi çağında yaşıyoruz. Zincirlerin bağlantıları, insan beyninin devrelerine benzer bilgiler arası bağlantılara (link) benziyor. Bu sayısız bağlantı içinde seçim yapmakta güçlük çekiyoruz, kararsız kalıyoruz, karmaşık bir geleceğe doğru endişeli bir adım atmamız gerekiyor.”
Sanatçıların yapıtlarıyla ilgili sözlerini aktardım, ama onlar asıl söylediklerini yapıtlarıyla söylüyorlar: O nedenle yapıtlarına bakıp o yapıtların bize ne söylediklerini dinlememiz daha doğru olur, diye düşünüyorum.
Tekdüzelikten, yinelemelerden bıktıysak, bulanık sudan kafamızı çıkarıp soluklanmak, tazelenmek, dirilmek için Soda’ya uğramak gerek, bence.