ÖZGEÇMİŞİ ve TANIŞMAMIZ
Hicran hoca(m), 31 Mart Olayı’nı bastıran Hareket Ordusu’na, Çatalca’da kolordu komutanı iken “geçit veren” Mustafa Hıfzı Paşa’nın 1337 (1921) doğumlu(annemle aynı yıl) kızıdır. Çanakkale Savaşları’ndan babasının silah arkadaşı olan İsmet (İnönü) Paşa’nın önermesiyle, Latin Alfabesi’nin ilk uygulandığı 1928 yılında, Dolmabahçe Sarayı’nın bitişiğindeki Gazi Paşa Şehit Yatılı Kız Okulu’nda ilkokula başlar. Okulun Edirne’ye nakledilmesiyle 3 yıl da orada okuduktan sonra sırasıyla Adapazarı Ortaokulu’nu ve İstanbul Kız Lisesi’ni bitirir. Daha çok küçükken, Çamlıca’daki evlerine babası ile sohbet etmeye gelen Abdülhak Hamit Tarhan’ı tanır. İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde Yahya Kemal Beyatlı, Ali Canip Yöntem, Reşit Rahmeti Arat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Nihat Tarlan, Şükufe Nihal (lisede iken) gibi önemli edebiyatçıların öğrencisi olur. Mezuniyetini takiben 1944’de Ankara Atatürk Lisesi’nde görevlendirilse de kiralık ev bulma ve geçim zorluklarından ötürü Eskişehir’e gitmeyi yeğler. Adana Kız Lisesi’nde iken evlenip, eşinin Elmadağ’da Askeri Fabrika’da kimya mühendisi olarak çalışması nedeniyle Elmadağ Ortaokulu’nda 3 yıl süreyle Türkçe Öğretmeni olarak görev alır. Raslantı bu ya, 9 yaşını bitirdiğim 14 Temmuz 1952 günü Ankara Atatürk Lisesi(AAL) Edebiyat ve Kompozisyon öğretmenliğine atanır ve emekli olacağı 31 Ocak 1975’e değin orada kalır.
Yıl 1958, Eylül ya da Ekim ayında ders yılının ilk günlerinden biri olmalı. AAL 5 Fen/E ( o zaman lise öğrencileri ikinci sınıfın başlangıcında “Fen” ve “Edebiyat” kollarından birini seçiyorlar. Ne yazıktır ki Fen Kolu öğrencileri Felsefe ve Sanat Tarihi “rahle-i tedris”inden geçirilmiyorlar.) öğrencisiyim. Ertesi yıl 6 Fen/D sınıfında da öğrencisi olacağım Hicran hocam, bir önceki Kompozisyon dersinde yazdırdığı “Neden Fen Kolunu Seçtim ?” konulu yazımı beğenmiş, diğer beğendikleriyle birlikte beni de tahtaya kaldırıp yazdıklarımı okutuyor. O günün sonrasında da hiç adımla seslenmeyip hep numaramla “1031” olarak çağıran hocamla , artık “gözde” bir öğrencisi olarak o gün barışan yıldızımız ve beraberliğimiz, 30 yıl sonra yeniden başlayıp aralıklı olarak yarım yüzyılı bulacak sınıf toplantılarımızla, onu yitirdiğimiz 2006 yılına değin sürüyor.
İKİ YIL ÖĞRENCİLİĞİM ve SON YILLARI
1958 sonbaharı ile 1960 yazbaşları arasında Fen Kolu’nu seçtiğim lisenin 2nci ve 3ncü sınıflarında, yalnızca Edebiyat ve Kompozisyon eğitimimi vermesiyle değil, yaşam çizgimi belirleyecek kişiliğiyle de önemlidir benim için Hicran hocam. Üniversite yıllarında ustalardan edinip sürekli geliştirdiği edebiyat bilgisi, duru Türkçesi (eski dil savunucuları olan diğer edebiyat hocaları Fevziye Abdullah Tansel ve Ahmet Şevket Bohça’ya karşı, Enise Kantemir ile aynı saflarda yer alırlar), ciddiliği, alçakgönüllülüğü, hoşgörüşlülüğü, güzelliği, kibarlığı, hanımefendiliği, aydınlıkçılığı, ilericiliği, Atatürkçülüğü ile bana (ve hiç kuşkum yok öğrencisi olan nicelerine) edebiyatı çok çok sevdiren ve örnek olan, çok değerli bir kişi.
O bir yandan da genel kültür ve o zamanki deyimiyle “adab-ı muaşeret” hocamız. Okuttuğu sınıfların heveslilerinden oluşan bir grubu hemen her 15 gündebir grup halinde Devlet Tiyatrosu’na götürüyor (Son yıllardaki bir toplantımızda da tiyatroya gidenlerin fotoğraflı listesinin bir örneğini bana veriyor). Şimdiki hali içimi acıtan o zamanlar Devlet Tiyatrosu’nun Büyük-Küçük-Yeni-Oda –Üçüncü sahnelerinde, büyük oyunlar-yönetmenler-oyuncular ile tanışıyoruz. Yine şimdilerde “eseri bile kalmamış” tiyatro terbiyemizi (düzgün ve temiz bir kılıkla tiyatroya gitmek, oyun başlamadan en az 5 dakika önce tiyatro kapısında bulunmak, tiyatroda gürültülü konuşmamak, oyun sırasında yanındaki ile fısıldaşıp gülüşmemek ve sesli yorum yapmamak, fazla giysileri ücretsiz vestiyere bırakmak, oyuncuları perde ve oyun sonu dışında yerli-yersiz alkışlamamak, salona yiyecek-içecek götürmemek vb.) ondan öğreniyoruz.
Hocamın gazete ve dergi sayfalarında anılmasına iki kez aracılık ediyorum. O zamanlar haftalık olarak yayımlanan Gazete Ankara’nın 2-8 Aralık 2005 günlü 231nci sayısının 12’nci sayfasında kendisiyle bir söyleşi yapılıyor. 18.6.2006 günü Bilkent’teki evinde sevgili kızı Aslı Özyürek ve Ankara araştırmacısı – yazar sevgili Turan Tanyer’in katılımıyla, sesinin de kaydedildiği bir “sözlü tarih” görüşmesi yapıyoruz. Hemen üç ay sonrasında 6 Ekim 2006’da onu yitirdiğimiz (yine annemle aynı yıl) için, “iyiki de yapmışız” dediğim bu söyleşinin ve verdiği notlar ile fotoğraflarının bir kısmı, Turan Tanyer’in 2007’de yayımlanan “Cumhuriyet’in Çınarı Ankara Atatürk Lisesi 1886-2007” adlı kitabının 385-389ncu sayfalarında “Hayri Hoca ve Cumhuriyet Kızı Hicran” başlığıyla yer alıyor. Yaşıtlarım ile benden az önceki/az sonraki yıllarda AAL’de öğrencisi olanlara, bu kitabı AAL Vakf ı(ALEV)’ndan edinerek okumalarını ve hocamızı “daha bir anlamalarını” öneriyorum.
1958-59 ve 1959-60 öğrenim yıllarında AAL’de öğrencisi olup, onun da yardımıyla kimliğimi bulmaktan, ölümünü izleyen günlerde kızı Aslı’nın aramasıyla kitaplığındaki değerli kitapları edinip zaman zaman göz gezdirmekten, SHARP GF-9494 müzik seti ile DUAL HS-39 pikabını koruyup onu anarak kullanmaktan gururluyum. Hocam artık Cihan Sokak’ta oturmuyor, AAL’de derslere girmiyor, Karşıyaka’da G-18/413-U’da sanırım, “Sayıklar Gibi” adlı şiirinin sonundaki , “…Zaman akadursun / Dileğim / Memleket / Bugünkü durumundan / Bir an evvel kurtulsun.” mısralarını mırıldanıyor.
SAVAŞ SÖNMEZ
24 Kasım 2017
Daha önce ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ DERGİSİ, Kasım 2015, Sayı : 333'de yayımlanmıştır.