Semih Aytaçlar 1980’de Hacettepe Tıp Fakültesi’ni bitirip, 1985’de Ege Tıp Fakültesi’nde Radyoloji ve Radyoterapi uzmanı olmuş bir doktor. Hobisi sinema, söylediğine göre 15-16000 filmlik arşivi var. Kendisini bu konuların uzmanı olarak değil, “arşivci” olarak tanımlıyor. Ankara’da sadece fakülte öğrenciliği yıllarında yaşamış olmasına karşın öylesine benimsemiş olmalı ki, 17 Mayıs günü bir VEKAM etkinliği olarak TAD’da, “İçinden Ankara Geçen Filmler” konulu bir sunum yaptı.
Sunumunun başında biri belgesel, diğeri de belgesel diyebileceğimiz özellikler de taşıyan iki filme geniş yer verdi. Adını ilk kez duyup parçalarını ilk kez izlediğim GRASS-A Nation’s Battle For Life, 1920-1923 yılları arasında tamamlanıp 1925’de gösterime çıkarılmış bir film. Türkiye’de bu film ile ilk kez 2010’da Dersim’de bir film festivalinde tanışılmış. Yönetmenleri Ernest B. Schoedsack ve Merian C. Cooper olan film, Angora’dan İran’a göç eden Bahtiyari Aşireti’ne odaklanmış. Ancak film, “ayı oynatıcısı – gözleme pişiren kadınlar – köpeğin rengini değiştiren sihirbaz – taş köprünün korkuluklarına dizilip poz veren fesli çocuklar – yün eğiren kadınlar - sur kapısından çıkış yapan deve kervanı – Hacıbayram’dan Bentderesi yönüne bakış…” gibi bazıları 1920-1923 Ankarası’na ilişkin olan “tarihsel Ankara” çekimleri de içeriyor. Aytaçlar’ın üzerinde durduğu diğer belgesel, 1933’de Cumhuriyet’in 10. Yıldönümünde Sovyet yönetmen Sergey Yurteviç’in çektiği “Türkiye’nin Kalbi Ankara”. Tamamı 2 saat olan bu filmin arşivlenmiş kopyası 54 dakika sürüyormuş. Aytaçlar filmden kimi sahneleri gösterirken bir yandan da, TRT-Ankara TV’nin kurulduğu ilk günlerde M.Tali Öngören tarafından gösterime sunulduğu gece, Genel Müdür Adnan Öztrak’ın buyruğuyla nasıl yayınının durdurulduğuna değinmeyi de ihmal etmedi.
Konulu filmlere, Joseph L. Mankiewicz tarafından 1952’de yapılan “5 Fingers” ile geçiş yaptı. Başrollerinde James Mason ve Daniel Darrieux’un oynadığı, bir adı da “The Story of Operation Cicero” olan film, İngiliz Büyükelçiliği çalışanı Elyesa Bazna(Cicero)’nın, Almanlarla İngilizler arasındaki casusluk paslaşmalarını konu edinmesinin yanı sıra, o yılların Ankarası’ndan(ve de İstanbul’dan) çok önemli görüntüler bulunduruyor. Aytaçlar daha sonra Yılmaz Güney’in hapiste iken Zeki Ökten’e çektirdiği Sürü(1978); yine Yılmaz Güney’in Türkiye’ye girmesinin yasak olduğu dönemde, kendisinin “Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz” romanından aldığı kısımlarla , zamanın Ulucanlar Cezaevi’nin platosunu Fransa’da kurarak çektiği Duvar(1983); Tunç Başaran’ın Feride Çiçekoğlu’nun kitabından kurguladığı “Uçurtmayı Vurmasınlar” filmleri üzerinde durdu.
Daha sonra konuyu, Yağmur ve Durul Taylan kardeşlerin 2006’da çektikleri, İhsan Tombuş’un aynı adlı kitabından alınan, başlıca rolleri Tarık Akan-Zuhal Olcay-Zafer Ergin tarafından paylaşılan “Ankara Cinayeti (*)”ne taşıdı. Bu filmin sinemalara getirildiğine, ancak gösterime gireceği gün kaldırıldığına ilişkin bilgiler olduğunu söyledi. Daha sonra oynatılıp oynatılmadığı belirlenemeyen ve şu anda var olup olmadığı bilinmeyen bu filme ilişkin olarak, bir dönemin Türk filmlerinin sıkı izleyicisi olan benim de en ufak bir bilgim bulunmuyor (Bu filmi sinemalarda ya da başka bir biçimde görmüş olanlar Semih Aytaçlar’ı bilgilendirebilirler mi ?).
Aytaçlar içinden Ankara geçen filmleri anlatmayı Kartal Tibet’in Zübük(1980), Ertem Eğilmez’in Köyden İndim Şehire(1974), Zeki Ökten’in Düttürü Dünya(1988), Zeki Demirkubuz’un İtiraf(2011) ve Yeraltı(2012)’na kısaca değinerek sürdürdü. Son olarak da 2010 sonrasının Ankaralı yönetmenlerinden Seyfi Teoman(Bizim Büyük Çaresizliğimiz, 2011), Atıl İnanç(Zincirbozan, 2007), Ahmet Boyacıoğlu(Siyah Beyaz), Ömer Faruk Sorak(Aşk Tesadüfleri Sever, 2010), Serdar Akar (Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm, 2011 ve Behzat Ç. Ankara Yanıyor, 2013), Ersoy Güler(Yusuf Yusuf, 2014), Emre Budak(Çinçin Bağları Hikayesi, 2015) ve Atilla Akarsu(Topal Osman, 2013)’nun adlarını sıralayarak sunumunu bitirdi.
(*) Ankara Cinayeti, İhsan Tombuş, Bilgi Yayınevi, Ankara, Ekim 2003. (16 Ekim 1945’de doktor Neşet Naci Arzan’ın, zamanın Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay tarafından öldürülmesi, cinayeti bir süre Reşit Mercan’ın üstlenmesi, cinayet davası sürerken 17 Haziran 1946’da savcı Fahrettin Karaoğlan’ın öldürülmesi, vali Nevzat Tandoğan’ın 9 Temmuz 1946’da intiharı, Kazım Orbay’ın istifası… Haşmet ve Reşit’in Robert Kolej’den sınıf arkadaşları İhsan Tombuş tarafından kitaplaştırılmış. İlgi duyanlar bu kitabı okuyabilecekleri gibi, bu portalde 8 Nisan 2016’da yayımlanan “Çocuk Esirgeme Kurumu ve Ankara Cinayeti” adlı yazıma da bakabilirler.SS)
SAVAŞ SÖNMEZ
20 Mayıs 2018