19 Aralık 2014 cuma akşamı Fikret Otyam dostları, bu çok yönlü değerli sanatçıyla İstanbul’un Maltepe’sindeki Cevahir Otel’de bir araya geldiler. Söz konusu organizasyonu, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç üstlenmişti. Değerbilirlik gösterdiği için Başkan Kılıç’a ve bu nitelikli akşamın ev sahipliğini yapan Kültür Sanat Koordinatörü Ayşe Sipahioğlu’na buradan teşekkür edelim.
Yaklaşık 150 davetlinin katıldığı toplantının adı, “90’a 1 kala” olarak belirlenmişti. Okurlarımız anlayacaktır: Bu akşam yemeği daveti, Fikret Otyam’ın 89. yaş gününe rastlıyordu.
Konuşmacılar ve müzikçiler sayesinde, gece saat 01’e kadar sürdü bu yemek. Çember biçimindeki epeyce büyük masaların her birinin çevresinde yaklaşık on kişi oturuyordu. Benim oturduğum masada, Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, eşi ve Orhan Kemal’in 15-16 yaşlarında bir genç kız olarak görünen torunu vardı. Sağ tarafımda “Sanayici” olduğunu söyleyen Emel Hanım, onun yanında ise Cengiz Bektaş oturuyordu. (Cengiz Bektaş, liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde okumuştur ve bu okulda babamın matematik öğrencisi olduğu için övünür; bu sefer hariç, karşılaştığımız her fırsatta bana babamı anlatır.)
Yanımızdaki masada Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu, Filiz ve Fikret Otyam, ayrıca tanımadığım kimi bayanlar ve baylar (belki de siyasetçiler) yer almıştı. Kılıçdaroğlu teşrif etmeden önce, tek başına gelmiş olan Baykal somurtup durdu, herhalde sıkılmış olacak ki az sonra çıkıp gitti. Derken, Atatürk’ün kurduğu ve genel başkanlığını yaptığı CHP’nin günümüzdeki genel başkanı Kılıçdaroğlu buyurdular. Adı geçmişken yaptığı konuşmayı da anlatayım:
“Sanat”ın toplum içindeki önemli yerini, dersine iyi çalışmış bir öğrenci gibi hiç teklemeden anlattı Bay Başkan. Fakat, bu davetin öznesi sayılan yazar, fotoğrafçı ve ressam Fikret Otyam’ın sanatımızdaki yerine gereğince değinmedi.
Üç beş kişinin daha konuşmasından sonra sıra bana geldi. “Yurtseverlik nedir?” diye başladım ve hemen tanımını yaparak soruyu yanıtladım: “Bir yönüyle yurtseverlik, yurdun el değmemiş sorunlarını gün ışığına çıkarmak ve sahipsiz kalmış yurttaşların yürekler acısı halini anlatarak bu sorunların çözümüne önayak olmayı görev bilmektir.”
Bu tanımdan yola çıkınca, Fikret Otyam’ın 1950’lerden başlayarak yıllar boyunca, özellikle Doğu Anadolu röportajlarındaki insanların hâl-ü pür-melâlini sergilemeye götüren bilincin ve duyguların “yurtseverlik” olduğunu görmezlikten gelebilir miyiz? “Eşit yurttaşlık” ilkesiyle pek bağdaşmayan “Alevîlik” gibi milyonlarca yurttaşımızı kapsayan bir soruna, basında ilk kez et atmak yürekliliğini göstermek, “yurtseverlik” değil de nedir?
Geniş kitlelerin Fikret Otyam’ı “kendinden” saymasının nedeni işte budur! Onun yurtseverliğidir! İşte bu nedenle Fikret Otyam kuşaklar boyunca geniş halk kitleleri tarafından sevilip sayılmış, unutulmamıştır.
(Bu konudaki ikinci yazımda, o akşamın çok değerli ve ilginç müzikçilerini anlatacağım.)