Okurlarıma geçen hafta, Fikret Otyam’ın 89. yaş günü dolayısıyla İstanbul’da Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın değerbilirlik göstererek düzenlediği ve Kültür Sanat Koordinatörü Ayşe Sipahioğlu’nun yaşama geçirdiği yemek daveti üzerine bir yazı sunmuştum. Yazıyı uzatmak istemediğim için, o akşamın yalnızca konuşmacılarını anlatmış, müzikçiler üzerine ikinci bir yazı yazacağımın sözünü vermiştim. Sözümde durma ilkemi bozmuyorum:
Türkücü Zeynep Karababa’yı bütün okurlarımızın tanıdığını söyleyemem. Çünkü o, magazin basında boy gösteren gelenek dışı bir sanatçı değil, Fikret Otyam’ın keşfedip tanıttığı, müzik yazarı olarak benim de desteklediğim değerli bir halk müzikçisidir. Sıvas’ın Divriği ilçesine bağlı köylerden oluşan ünlü “Çamşıhı” yöresinin sanatçılarındandır. Tabii ki “Çamşıhı ağzı”yla söyler. Bu ağız, tıpkı “Arguvan ağzı” gibi, Alevî/Bektaşî geleneğiyle beslenmiştir. O akşam, Hüseyin Turan’ın bağlaması eşliğinde Zeynep, derinlikli alto sesiyle Otyam’ın derlediği “Turna Semahı”nı okudu; bununla da kalmayıp söylediği birkaç “Barak Havası”yla bütün dinleyenleri mest etti. Geleneği temsil eden bu iki halk sanatçımızı kutluyorum.
Akşamın bir başka değerli halk müziği sanatçısı ise Erdal Erzincan’dı. Çalgısının tam bir cambazı olan, geleneği yürekten söylediği türkülerle pekiştiren bu sanatçımızın söylediği türküler dizisi, hepimizi coşkuya sürükledi. Erdal Erzincan, Pîr Sultan’dan okurken, bu kez “otantik” diyeceğim Anadolu halk sanatının derinliğini örnekledi. Bu türküleri dinlediğim sırada onu kucaklama isteğimi zor bastırdım. Fikret Otyam’ın 89. yaş günü kutlamasına, Anadolu yaratıcılığını getirip önümüze koyan bu halk sanatçıları çok yakışmıştı.
Öte yandan, söz konusu bu güzel halk müziği ziyafetinde yadırgadığım tek şey, bağlamanın gövdesinden sarkan kabloydu. Böylece bağlama, “elektro-bağlama”ya dönüşüyor, ses özellikleri ise Anglo-Amerikan “rock” sanatçılarının cayırtılı “elektro-gitar”ını andırıyordu. Bence bu müdahale, halk müziğimizin otantik bir çalgısı olan bağlamayı zıvanadan çıkarmak için, onun özgün ses rengini (tınısını) soysuzlaştırmaktan başka işe yaramıyor.
Peki, bu tür geniş salonlarda bağlamanın ses gürlüğünü artırmak için ne yapmalı arkadaşlarımız? Çok basit: Türkü okurken nasıl mikrofon kullanılıyorsa bağlama için de yakına konacak bir mikrofonla yetinmelidir halk sanatçılarımız. Böylece çalgının ses gürlüğü artacak, ama ses rengi bozulmayacaktır.
Kulunuz, her yönüyle halk müziğimizin savunucusudur. Onun için yazdım bu satırları…
NOT: 2015 yılında aydınlık günlere ulaşma yolunda okurlarıma başarılar diliyorum. (a.s.)