Binlerce yıl öncesinden başlayarak gelip geçen çok sayıda kavmin bıraktığı insan değerleriyle yoğrulmuş olan Anadolu’muz, “savaşçı kadınların ülkesi” olarak da bilinir. Demek oluyor ki, özgürlük, eşitlik ve mutlu yaşam uğruna ölen evlâtlarının ardından ağıtlar yakmakla kalmayan Anadolu kadını, gerektiğinde yiğitçe savaşarak destanlar yazan “anaların ülkesi” yapmıştır Anadolu’yu.
Böyle şeyler düşününce aklıma ilkin, eylemler sırasında öldürülen gençlerimizin anneleri gelir. Geçen hafta 94 yaşında yitirdiğimiz Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kıdemli piyano öğretmenlerinden piyanist Nimet Karatekin de bu “acılı ana”lardandır.
Nimet Hoca’mız, evlât acısını derin biçimde yaşamış olmasına karşın, oğlunun acısına gömülerek dünyaya küsmemiş, dipdiri ve yapıcı bir anlayışla hayata yeniden atılan “Ana” örneklerinden biri olmuştur. Konservatuvar’da büyük bir şevkle öğrenci yetiştirdiği yıllardan tanırım onu. Öğrencisi kim olursa olsun, analık duygusunun bile yetmeyeceği bir görevi bilinçle sürdürmüştür Nimet Hocamız.
Piyano öğretmeni yönüyle özveri gerektiren farklı bir tarafı vardı onun: Çalıştırdığı öğrenciler arasında, görme özürlüler de bulunuyordu. Doğanın, ya da hayatın eksik bıraktığı insanlara kucak açmayı, onları piyanist olarak yetiştirmeyi görev saymıştı: O yıllarda “görme özürlü” olarak bilinen çocukların, konservatuvarı bitirdikten sonra hem besteci hem piyano eğitimcisi olarak bugün, Ankara’nın müzik yaşamında değerli bir yer tuttuğunu belirtmeliyim.
Nimet Karatekin gibi piyanistler ve piyano eğitimcileri zor yetişiyor Türkiye’de.
Işıklar içinde yatsın…