Çukurova toprağı çok büyük değerler, büyük sanatçılar, yazarlar yetiştirdi. Bir anlamda da onlar Çukurova insanını, giderek Türk halkını eğitti, yetiştirdi. Orhan Kemal, Arif Dino, Abidin Dino, Yaşar Kemal, Güzin Dino, Yılmaz Güney, Arif Keskiner… Arif Keskiner, Yaşar Kemal’le onyıllara dayanan sıcak dostluklarından yola çıkarak “Binbir Renk Binbir Çiçek-Yaşar Kemal’li Anılar” adlı bir anı kitabı yazdı ki bir anı yapıtı ancak bu değin içten, güzel, etkili yazılabilir.
Arif Keskiner’i Yaşar Kemal’le, genç yaşta bir uçak kazasında yitirdiğimiz Ozan, Bilim Adamı Ergin Günçe tanıştırır. Dost canlısı Yaşar Kemal, bir de Keskiner’in babasının, çocukluk yıllarından tanıdığı, çok sevdiği bir insan olduğunu anlayınca, hemen orada başlayan sıcak yakınlık gelişerek sürer. Çukurova, Yaşar Kemal’in söyleyişiyle sarı sıcak… Dört bir yandan gelen ırgatlarla dolup taşar. Yoksulluk, sayrılık, çaresizlik içinde yığınlar ağaların kölesi gibidir. Yaşar Kemal’in köyü Hemite, Kadirli’ye bağlı bir Türkmen köyüdür. Kemal’in ailesi savaş yıllarında Van’dan göçüp Hemite’ye yerleşir. (Yaşar Kemal’in Türkmen ekini içinde yetiştiği söylenebilir.) Kemal’in babası, Van’dan yanında getirdiği evlatlığı tarafından hançerlenerek öldürülür. Olaya tanık olan Kemal (Mustafa Kemal Sadık Göğceli) uzun zaman kekemelik sorunu yaşar.
Hemite’de hemen herkes Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun şiirlerini ezbere bilir. Bu yer Yaşar Kemal’i çok etkiler. Anavarza Ovası, bölgenin insan yapısı, anlatılar, destanlar, türküler… Kemal, halkbilim çalışmaları yapmaya girişir, köy köy gezerek ağıtları derler. Artık tüm Çukurova’da Âşık Kemal diye bilinir. Bir yandan da egemen sömürücülerin, bilgisiz halkın hedefi durumuna gelir. Birçok işe girip çıkar; girdiği her işten “komünist” suçlamasıyla kovulur.
Bu arada Kemal’in derlediği ağıtlar kitaplaşır. Birçok yazısı, romanı ise, neredeyse her hafta yapılan jandarma baskınları sırasında yok olur. Onları bir daha geri alamaz. Yazıları dergilerde yayımlanmaya başlamıştır. Yine yayımlanmış bir yazısını okumuş olan Arif Dino, Adana’da, bunaltıcı bir sıcak günde Yaşar Kemal’i tanır. Beğenisini iletir. Dost olurlar. Arif Dino ile kardeşi Abidin Dino’nun sürgün yıllarıdır. Orhan Kemal de bir bölümünü Nâzım Hikmet’le Bursa Cezaevinde yattığı beş yıllık cezasını tamamlayıp Adana’ya dönmüştür. Kentte dünya ölçeğinde bir sanat, yazın ortamı oluşur.
Ne ki hem iktidarın hem bilgisiz halkın saldırıları katlanılmaz bir durum alır. Kemal, linç edilmekten kıl payı kurtulduğu gibi, jandarmanın ağır işkencesine uğrar. Sürgünlüğün ardından Ankara’ya göçmüş olan Dinolara konuk olur. Önceki bir gidişinde Sabahattin Eyuboğlu, Azra Erhat gibi aydınlarla tanışmıştır. Arif Dino onu İstanbul’a uğurlarken meğer üzerindeki tüm parayı vermiştir. Kemal, tam otobüse binecekken Arif Dino’nun “Yetmiş beş kuruş verebilir misin” diye sormasından anlar bunu.
Kemal Sadık Göğceli adı, Yaşar Kemal Göğceli’ye Abidin Dino’nun önerisinin benimsenmesiyle dönüşür. Adana’da Abidin Dino’nun yayımladığı Türk Sözü dergisine verdiği bir destanı çok beğenen Abidin Dino, Kemal’i saldırılardan korumak amacıyla adını Yaşar Kemal Göğceli olarak değiştirir. İzleyen dönemlerde ise Cumhuriyet gazetesindeki yazılarından başlayarak Yaşar Kemal olur.
İstanbul’daki ilk dönemi alabildiğine yoksunluk içinde geçer. Ne üstte vardır ne başta. Park bekçileriyle ahbaplık kurup, bir girintiye sığınır. Elindeki son parayla olta alır, tuttuğu balıkları satar, karnını doyurur, park bekçilerine verir. Anlaştıkları gibi Orhan Kemal de İstanbul'a gelir. Tasarladıkları, araba üzerinde sebze, meyve satış işi suya düşer. Yaşar Kemal, yayımlanan öyküleriyle tanınmaya başlamıştır. O sırada yine İstanbul’da bulunan Arif Dino’nun yardımıyla Nadir Nadi ile Doğan Nadi’yle tanışır, Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlar. Cumhuriyet’in yönetmeni Cevat Fehmi Başkut’tur. Cumhuriyet’teki ilk röportajını yapmak amacıyla Ankara üzerinden Diyarbakır’a gider. Her yeri olduğu gibi Diyarbakır’ı da köy köy gezer ve tüm gerçekliğiyle yazar. Oradan Van’a geçer. Akrabalarını bulur (Ernis Köyü), çok iyi karşılanır, el üstünde tutulur. Röportajlarının yayımlandığını ilk olarak, Van Gölü üzerinde vapurda ilerlerken, bir hekim yüzbaşının Cumhuriyet gazetesinde görür. Tanıştığı Yüzbaşı Cavit Bey, Ahdamar Kilisesinin yıkılmaya başlandığını, hemen engellemek gerektiğini söyleyerek yardım ister. Cumhuriyet Van Muhabiri İlyas Kitapçı’nın desteğini alarak Nadir Nadi’yi aralar. Nadir Nadi ise dönemin DP’li Milli Eğitim Bakanı Avni Başman’a ileterek 25 Haziran 1951 tarihinde yıkımı durdurmayı başarır. İzleyen haftalarda yazdığı, Van’da mağaralarda yaşayanlarla ilgili yazıları da diğer yazıları gibi büyük yankı uyandırır.
Asıl büyük ününü sağlayan “İnce Memed”i Cumhuriyet’ten aldığı ön parayla evine çekilerek, üç ay gibi kısa zamanda yazar. İstanbullular en sert kışlarından birini yaşamaktadırlar. Yaşar ile Thilda Kemal’in evi de bir türlü ısınmamaktadır. “İnce Memed” Cumhuriyet’te bölüm bölüm yayımlanır ve Türk yazınındaki en önemli romanlardan biri olur. Varlık dergisi roman ödülünü kazanır. Sormacada yılın en iyi romanı seçilir. (Ne ki çekemeyenlerin önü alınamayınca Varlık dergisi ödülü bir daha verilmez.) “İnce Memed”in İngilizceye çevrilmesinin öyküsü de çok ilginçtir. Yaşar Kemal, yıllardır Türkiye’de yaşayan İngiliz Gazeteci Derek Patmore’e, isteği üzerine, oradaki en yakın kitapçıdan satın aldığı kitabını imzalayıp armağan eder. Patmore yurtdışına çıkar. Bir dinlence yerinde kitabı dalmış okurken, arkadaşı Collins Yayınevi sahibi William Collins’e rastlar ve Collins arkadaşını bu değin başlayan kitabı bilmek ister. Derek ile William bu kitabı çevirmenin, yayımlamanın üzerinde düşünürlerken, belleklerine Edouard Rodin gelir. Edouard kimdir dersiniz? Thilda Kemal’in akrabası. Başta Kemallerin gelişmelerden hiçbir bilgisi yoktur. Thilda Hanımın isteği üzerine Rodin’i havaalanından almaya giden kişi ise Yaşar Kemal’den başkası değildir.
“İnce Memed”in İngilizceye çevrilmesi büyük olay olur. Bu eşsiz yapıt Yaşar Kemal’in diğer yapıtlarını da çeker götürür. Yaşar Kemal de sıklıkla yurtdışına çıkar. Yaşamının en güzel anıları bu dönemde Nâzım Hikmet’le yaşanır. Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal’in kitaplarını okumuş, birçok övgü yazısı kaleme almıştır. Yaşar Kemal ise Nâzım Hikmet’in şiirlerini ezberinden okur.
Arif Dino, Abidin Dino, Güzin Dino, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Vera Tulyakova, Thilda Kemal arasındaki dostluk eşsizdir. Yaşar Kemal, mektuplarında Nâzım Hikmet’e “Canım Nâzım Hikmet Ustam”, “Baba” diye seslenir. Nâzım Hikmet içinse o Yaşar’dır. Bu imrenilesi dostluk Nâzım yaşamını yitirene değin sürer. O değin başlanmıştır ki Nâzım Hikmet’i yitirmek Yaşar Kemal için tam anlamıyla yıkım olur.
“Binbir Renk Binbir Çiçek”i duygulanmadan okumak olanaksız. Yapıtta, TİP yılları, sinema filmi çekimleri, çalışmaları gibi temalar üzerine daha birçok ayrıntılı bilgi, tanıklık var. Birçok kaynaktan derlenen bölümler var. Ayrıca tertemiz bir Türkçe… Arif Keskiner de Yaşar Kemal gibi eksiksiz bir gönül adamı. İyi ki onyılların tanıklığını, büyük usta Yaşar Kemal’in yaşamını kitaplaştırmış. Bu yapıtı anlatmak çok zor, mutlaka okunmalı. Yaşar Kemal’e, Arif Keskiner’e gönül borcumu sunuyor, esenlik diliyorum.
“Binbir Renk Binbir Çiçek-Yaşar Kemal’li Anılar”, Arif Keskiner, Doğan Kitap, 2013