Türkiye, çelişkiler, acılar ülkesi. Umudu yerle bir eden bunca olayla, insanımsıyla birlikte, her şeye karşın direncin kaynağı güzel insanlar ülkesi… Bu birikim nereden geliyor? Anadolu’nun, Türkiye’nin insanlığın kök yurdu niteliği göz ardı edilebilir mi? Yaklaşık elli uygarlığın, iki yüz ekinin yurdu. Günümüzün Türk yazarında, özellikle de ozanında bu gerçeğin mutlak izi var.
Sözkonusu birikimin yarattığı varsıllık Hasan Varol şiirinde de somutlaşır. Bu şiir ancak Akdeniz ekini yaklaşımı içinde çözümlenebilir. Ve kuşkusuz dünya ve Türk şiiriyle bağları da gözetilerek… Yalnızca şiiriyle de sınırlı değil, toplumsal, tarihsel süreciyle de.
Akdeniz yazını bir yanıyla Yaşar Kemal, Osman Şahin gibi yazarlara uzanırken, şiir alanında ise Abdülkadir Bulut, Adnan Yücel, Oğuz Tansel, Metin Demirtaş, Ahmet Erhan, Hüseyin Ferhad, Hasan Varol, Ahmet Ada, Ergül Çetin…adlarıyla varlık bulur. (Yaşar Kemal, Osman Şahin neden ozan sayılmasın ki?..)
Usta yazarlar Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyuboğlu, Azra Erhat, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Vedat Günyol, Orhan Burian…adlarıyla özdeşleşen, “mavi yolculuk” dedikleri insancı izlekle ortaklıklarını deniz, Ege Denizi oluşturur. Deniz ekini üzerinden Akdeniz ekiniyle bir akrabalıktan söz etmek ise hiç yanlış değildir.
Hasan Varol çalkantılı, kasırgalı Türkiye tarihiyle etkileşimler içinde, “Ardıç Türküleri” (1991), “Kalbim Uçurtma” (1992), “Çiçek Atlasım” (1994), “Aşka Süt Portakal Çiçeğim” (1996), “Deniz” (2011), “Harnuplar, Pürenler, Arılar”, (2015), “Üzümün Sevinci” (2017) adlı kitaplarıyla şiirimizde özgün, kalıcı bir dil geliştirdi. (Varol’un 1991-2011 yılları arasındaki şiir yapıtları “İncir Kuşu” adıyla toplu yayımlandı.)
Şurası açıktır: Hasan Varol, şiiriyle, varsıl Türk şiirinde çağrışımlarıyla, imgesel donanımıyla, içtenliğiyle önemli bir sözcü konumundadır. Bu şiirde tarihsel insancı düşün egemendir. Ve sevgi. İnsanıyla, sevgilisiyle, tenselliğiyle, doğasıyla, deniziyle, hayvanıyla sevgi. Sevginin ve içtenliğin “arınma” işlevine dönüştüğü bir şiirsevgi! Vurgulamadan geçmemeli: (yaşça yetişememişse de) köy enstitülerinin eşsiz tinini, esinini taşıyan, geleceğe ulaştıran öğretmensevgi! Aksu Öğretmen Okulu, Gönen Öğretmen Okulu (sürgün), TÖB-DER, 12 Eylül, gözaltı… Öğretmenlik (bencileyin) ardıl kuşak üyelerine el vermek. Yürekle, denizce. İlişkimiz biraz da usta-çırak çünkü. Gelenek ve yine sevgi işi. (Dükalıklarda, Bizanslarda birbirini ağırlayanlar ne anlar, ne bilir?!)
Yine bir sevgi kalemi Ozan Ceyhun Atuf Kansu, şunları yazar Varol’un şiiri için:
“Bilinç, şiirle daha güzel, kolay işler. Bilincin kişiliğimizin birikimine gereksinimi vardır. Ne biriktirdik? Bir direnmede, bir savaşta neyi harcayabiliriz? Bunu bilinçaltı bilir. Şiir bu birikimi taşır bilince. En işlek silah elimizdedir şimdi, doğaya, ölüme, bozuk düzene ve emperyalizme karşı: Bilinç!
O zaman, Hasan Varol’un bahar imgesiyle boşalttığı silah saklancası, gerçekten işimize yarayacaktır.
Baharı sevmek, direncimizin, savaşımızın silahıdır artık.” (Şiir ve Kavga, Özgür İnsan dergisi, Sayı: 49).
Metin Demirtaş, Varol’un çağdaş dünya ozanlarıyla şiir akrabalıklarını bertmesinin ardından “…Yaprakları çevirdikçe genze kekik, andız, püren kokuları vuruyor. Turunçgiller, nergisler ve türlü Akdeniz bitkileri harman oluyor. Ve şiirsel bir esrime ile” diye yazar (Kırkmerdiven dergisi, Sayı: 18).
Hasan Varol şiirini, halk söyleyişine ve çağdaş şiir evrenine ilişkin dengeli bir yapıyla kurar.
Bir eli Karacaoğlan’da, bir yanı Seferis’te, Ritsos’ta, Nâzım’dadır. Karacaoğlan, Toroslar, Akdeniz çağrışımları, bir güzel Türkçeye ulaştırır okuru; Türkçe denizine. Eşsiz halk sözcüklerini bulup şiirine katarken Demirtaş’ın da belirttiği gibi, bitki-çiçek, kuş, dağ, göl, ırmak, kent adlarında, türkü sevgisinde yolculuğa çıkarır. Adlar demek eksik kalır, çiçeklerle, türkülerle kardeşliktir yaşanan. Bu gür türküde geleneğin sesi eksilmez; ne ki Ruhi Su’nun denetlenmiş, damıtılmış türküsü dense daha yeridir.
Varol’un, yukarıda Akdenizli ozanlar, yurt, sevgi ozanları diyerek andığımız adlara armağan şiirler yazması da ayrıca anlamlıdır; savımızı destekleyicidir. “Elmalı Dağları” balıklı şiir Ceyhun Atuf Kansu’ya, “Kasabalı Lorca Merhaba” başlıklı şiir Abdülkadir Bulut’a armağandır. “Metin ile Konuşurken”deki dost Metin Demirtaş olmalı…
Sütleğenlere, gevenlere bile türkülü şiir yazan Hasan Varol denizle de kardeş; tuz, yosun kokar şiiri.
Ne ki onun şiirinde deniz, insan ve tarihle, giderek başka canlılarla, hayvanlarla iç içedir; öyle yazsa da “bir başına” değildir deniz.
Bu yazıda çok anlatamadık, geride denizleyin şiir var. Okuyun, okuyun… Deniz üzerine onlarca şiirinden, “Bir Başına Deniz” başlıklı şiiriyle sonlandıralım:
BİR BAŞINA DENİZ
Çakılları ışılayan denizin köpükleri koşturan kumlarda
Kıyıda bir tavuk civcivleriyle çardağın altında
Suların serin yüzünü okşayan dalgın güneş
Tuzuyla terli kertenkelenin gümüş derisi
Taşın yanında bir keçi oğlaklarıyla yeşil defneler içinde
Yayılıyor oynaşıp sulara koşuyor, kokluyor, kaçıyorlar.
Denizin incirli kıyısında bir kadın, çocukları sularla oynuyor
Çıkıp gelen köylü kadınları çiçekli fistanlarıyla
Yüzlerinde küçük sevinçleri arada bir ışılayan
Denizin mavilerden işlenmiş danteli
Serilmiş, ufkun sonsuz derinliğine doyulmuyor.
Amfi tiyatronun ayakucunda yağmalanmış
Kırık heykeller, sütunlar, kırık amforalar
Zeytinlerin altında aydınlık yüzleri tanrıların,
Bugün evlerine dönecekmiş gibi
Koyun koyuna sarmaşık,
Çalılar içine uzanmış...
Yıldızlara bakan gözleri.
Burda genç kızların ergen duyguları bastırılmış
Kızları görmez olmuş oğlanların gözleri, kör
Hayatın çalıp çırptığı gençliğim gibi
Varsıllıktan uzak, kalakalmış, böyle bir başına deniz.
Hasan Varol
(Adlarını anmayı unuttuğum ozanlar-yazarlar için bağışlanmak dilerim.)
GÜNAY GÜNER
25 Eylül 2018