Söze öncelikle Ankara Devlet Opera ve Balesini (ADOB) kutlayarak başlamalıyım. Epey bir süredir şöyle doya doya, afiyetle içlenerek bir “beyaz bale” seyretmemiştik. Tütülü, tüllü beyaz bale elbiseli, point ayakkabılı kızlar ile taytlı erkekler ve klasik müzik eşliğinde anlatılan duygulu ve trajik bir aşk öyküsü anlamında “beyaz bale”.
24 Mart 2018 akşamı 2017-18 sezonunun ilk gösterimi yapılan Adolph Adam’ın Giselle (1841) adlı kült balesi ben yaştakileri kendine getirdi, can ve heyecan verdi. Koreografisi Jean Coralli ve Jules Perrot tarafından yapılmış 2 perdelik eseri Zeynep Sunal Öngün sahneye koymuştu. Kendisi de primabalerin kariyerine sahip olan Sunal Öngün’ün tüm çocukluğunu her ikisi de bale sanatçısı olan annesi Evinç Sunal ve babası Hüsnü Sunal ile beyaz bale âleminde geçirmiş olması sahneye koyuşunda bu denli başarılı olmasını sağlamış. Ankaralı olmak böyle bir şey, örneğin işte Giselle’i seyrederken bir film şeridi gibi eskiden bu güne sahnede hızla dansçılar değişiyormuş ama eserlerdeki olaylar aynı kalıyormuş duygusu hissediliyor. Biz Ankara seyircisi de istediğimiz anda arzu ettiğimiz yaştaki geçmişimize ve o dönemdeki duygularımıza geri dönebiliyoruz. Prömiyer gecesi Sunal Öngün bize Meriç Sümen’den, Gülcan Tunççekiç’ten, Jale Kazbek’ten, Binay Okurer’den Ferit Akın’dan, Hüsnü Sunal’dan, Oytun Turfanda’dan, Özkan Aslan’dan ve adını sayamayacağım diğerlerinden bu güne nice Giselle’ler ve Albrecht’lerle hatıralar ve duygularla dolu bir defile sundu aslında. Dansçılar değişse de sahnedeki eserler sürüyorsa hayat da sonsuza dek sürecek duygusu insana güven veriyor, sağol AKOB!
Editörüm Şefik Kahramankaptan http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/sefik-kahramankaptan/beyaz-baleyi-ozlemisiz-giselle-2018/1660/ ) ve Köşe-komşum Necla Çıkıgil eseri baştan sona yorumluyorlar. Bense karışık bir sıralamayla gideceğim; rol önem sırasına göre değil, kendi beğeni sıralamama göre yorumlayacağım temsili izninizle.
Başrol bence “corps de ballet”nindi (kor dö bale: balenin korosu). O kadar iyi hazırlanmışlardı, fevkalade birliktelik içinde ve estetik uyumla dans ettiler ki koreografi ve müziğe üçüncü bir katmanda harmoni kattılar. Rüya ya da şiir gibiydiler denilebilir. Teknik olarak mükemmel olan birçok dünya bale gruplarının “corps de ballet”leri bu kadar etkileyici olamayabiliyor. Hemen ardından köylü ikilisinden Kadir Okurer’i tebrik etmek isterim. Solo dansçısı kişiliğine sahip Okurer adeta bir yarışmadaymışçasına mükemmel dans etti. Uluslararası yarışmalarda aldığı çeşitli ödülleri neden hak ettiğini görmek ve kendisiyle gurur duymak gerek. Partneri Sultan Menteşe de mutluluk ve umut verdi.
Hilarion rolünde Emre Güler ise beni çok şaşırttı. Her an, her dans hareketi ve mimikleri ile sahnede dans eden bir sanatçı değil adeta Hilarion’un ta kendisiydi. Sahnenin en arkasında dans etmeden dururken ve başkalarının dansını seyrederken ne yapıyor diye dikkatle onu izledim. Güler dün akşam sahiden Hilarion’du ve gerçekten Giselle adlı kızı tüm kalbiyle seviyordu, ben inandım.
Giselle rolünde ise ödüllü ve her daim başarılı başbalerin Özge Başaran bence biraz yorgundu; bir hekim olarak onun Giselle’i sahiden kalp hastasıydı ve beti benzi soluktu diyebilirim. Albrecht rolünde Eren Keleş Drakula balesindeki Drakula rolünü (B. Hoinic) hatırlattı, bence mutsuzdu, belki de öykünün acıklı sonunu baştan hissetmişti. Myrtha rolünde Özge Onat’ın yorumu Kuğu Gölü balesindeki (Çaykovski) bazı yorumlarda kadın olan kötü büyücü von Rothbart ile Uyuyan Güzel balesindeki (Çaykovski) kötü peri Carabosse’yi, bir de Romeo ve Jüliet balesindeki (Prokofiev) kibirli Leydi Capulet’i hatırlattı. Ömür Uyanık’ın kenarından köşesinden sahne çalan anne Berthe yorumu ise Romeo ve Jüliet balesindeki dadıyı Adile Naşit oynuyormuş gibiydi. Belki ki sahnede olmayı cidden özlemiş olan Uyanık’ın yorumu Julie ve Julia filminde Oscar ödüllü Meryl Streep’in Julia Child yorumunu da andırıyordu diyerek sözü tatlıya bağlayayım.
Haklısınız, eleştirilerimi fazla bulanlarınız olabilir, temsilin tümü çok başarılı olunca eleştiri dozu o oranda derinleştirilebilir diye düşündüğümden hepsini yazdım. Aynı eleştiri bandından bakarak Bujor Hoinic şefliğinde AKOB orkestrasının ne kadar olağanüstü çaldığını söylersem sanırım hepimiz Giselle’in kaçırılmaması ve mutlaka seyredilmesi gerektiğinde anlaşırız.
PINAR AYDIN O'DWYER
25 Mart 2018
Fotoğraflar: Ş. Kahramankaptan