Bestesi Romanyalı orkestra şefi ve besteci Bujor Hoinic'in, librettosu kültür-sanat yazarı ve librettist Şefik Kahramankaptan’ın yaratımı olan 2 perdelik “Şahmeran” adlı opera eserinin (10 yıl sabırla beklemenin ardından) dünyada ilk sahnelenişi 8 Haziran 2024 tarihinde Samsun Devlet Opera ve Balesi (SAMDOB) Aydın Gün Salonu’nda gerçekleşti (1,2). Bu temsil aynı zamanda Samsun’da ilk kez düzenlenen Samsun Kültür Yolu Festivali’nin de açılış etkinliğiydi. Birden çok “ilk”in bir arada olduğu bu özel gösterimi, salonun orta sırasından izleme şansım oldu. Hemen söyleyeyim salon ve balkonda, her yer; hatta deyim yerindeyse, yer gök seyirciyle doluydu.
GENEL BİLGİLER
Şahmeran, Farsça “şâh“ ve “mârân” (yılanlar) kelimelerinden türetilmiş “yılanların şahı” anlamında bir tür unvan (3,4,5). Doğu Akdeniz yöresi efsanelerine göre, yerin yedi kat altında barış içinde yaşayan Meran adlı akıllı ve şefkatli yılanların kraliçesine Şahmeran denirmiş. Benzer şekilde Yunan Mitolojisinde Tıp tanrısı Asklepios'un kızı hijyen tanrıçası Hygeia’nın sembolü, yılanın sağaltıcı etkisinin ifadesi olarak kadehe sarılmış yılandır (6). Yılan kimi zaman bir âsaya, bir ağaç veya meşaleye kimi zaman başka bir yılana sarılı olabilir. Sıklıkla dişi bir yaratık olarak tasvir edilişi Eski Ahid’de Adem’in ilk eşi olarak tanımlanan ve daha sonra yılan şekline dönüştürülen efsanevi karakter Lilith’in öncülü olabileceğini akla getiriyor. Bilinen en eski yılan örneği Karahantepe'de bulunan ve yaklaşık 12 bin yıllık bir kabartmadaki insan başlı yılandır.
KONU
Şahmeran adlı operada, hekim oğlu temiz kalpli genç delikanlı Lokman'ın, yılanların kraliçesi Şahmeran’ın yaşamını kurtarışı ve yılanlarla bir süre yaşayışı konu ediliyor. Lokman daha sonra, Şahmeran’ın öğretisiyle ve babasından kalan deneyim mirasıyla hekimliğe eviriliyor. İlerleyen zamanda Şahmeran’ın bedeniyle hazırladığı iksirle hayatını kurtardığı prenses Azra ile evleniyor (Bkz. Not 1,2). Konunun başı Wagner’in Tannhäuser adlı operasındaki Tannhäuser ile Venus’ün ilişkisini akla getirse de olayların dantelimsi örümü ve Tannhäuser’deki tanrısal bir mesaj yerine insana dair mesaj içeren mutlu sonla bitişi eserin evrensel bir metin olmasını sağlamış.
YARATICI SANATÇILAR
Temsilde orkestrayı bestecisi Bujor Hoinic yönetti. Eseri sahne sanatları rejisörü ve tiyatro hocası Murat Atak sahneye koymuş. Koreografisi Görkem Cengiz’in yaratımıydı ve Koro şefi Kıvanç Tepe idi. Dekor Tayfun Çebi’nin, Kostüm Funda Çebi’nin, Işıklandırma Oğuz Murat Yılmaz’ın ve Projeksiyon Murat Turgut’un tasarımıydı. Yönetmen Yardımcısı olarak Ayşe Ceylan, Ufuk G. Küçük ve Duygu Aslan sorumluluk üstlenmişti
YORUMLAYICI SANATÇILAR ve İZLENİMLERİM
Şahmeran rolünde yeşil-kızıl parıltılı sesiyle soprano Sezgi Elhüseyni, Vezir-i Yılan rolünde kızıl-siyah parıltılı sesiyle mezzo-soprano Leyla Ceren Koç ve Prenses Azra rolünde duru beyaz-krem rengi sesiyle soprano Derya Belevi oynuyordu.
Her üç sanatçının da tertemiz, pırıl pırıl engin sesleri ve asla bağırma tonuna geçmeyişleri o denli etkileyiciydi ki en azından üçünün kaydını tekrar tekrar dinleyebilmenin peşine düşmeyi düşünüyorum. Ayrıca, üçünü birlikte, başka eserlerden rolleri de yorumlayacakları, mesela Ankara’da bir konserde dinlemek ve başkentteki sanatseverlerle bu zevki paylaşabilmek isterim. Üçünün oyunu da sesleri kadar üst düzeydeydi. Elhüseyni’nin Şahmeran’ı, önce yaralı, sonra Turandot’vari kudretli, en sonunda ölümü beklerken kafeste; ama hepsinde gururlu, güçlü, bir insanoğluna aşkını itiraf edebilecek kadar kendine güvenli bir efsanevi yaratığın sunumuydu.
Koç’un Vezir’i Yılan’ı hırslı, öfkeli, şüpheci velhasıl keskin bir anlatımdı. Her ikisinin estetik ve etkileyici yılankavi beden hareketleri de eklenince, gerçekten akıldan çıkmayacak yorumlar sunmuş oldular.
Belevi’nin abartısız ve inandırıcı hasta kız yorumuna bir de balerin zarafetiyle yere düşmesi eklenince o da Elhüseyni ve Koç gibi temsile aklıda kalıcılık damgası vurmuş oldu. Özetle üçü de dört dörtlüktü.
Lokman rolünde tenor Volkan Binerbay genç sesiyle ortaya naif ve zarif bir Lokman yorumu koydu. Vezir Cabbar rolünde bas Hasan Çelik gür, temiz sesi ve sağlam sahnesiyle temsilin unutulmaz karakterlerinden birinin yorumcusu olmuş oldu.
Ulaş Kocatürk ile Ali İbrahim Tuluk hem sesleri hem de “abartıya sığınmayan” sahne yorumlarıyla Turandot operasındaki Ping, Pang, Pong benzeri gülünçlü karakterler olan Birinci ve İkinci Hekim rollerini başarıyla sundular.
Tarsus Sultanı rolünde Özgür Aslan, Ana rolünde Ayşe Ceylan, Hekim Baba rolünde Umur Sevim, Melek rolünde Erkin İnan, sıklıkla üzerinde durduğum bir konuyu, “başrolde olmadan da temsile büyük katkı sağlanabileceğini” kanıtladılar. Görkem Cengiz’in koreografisiyle Şahmeran’ı baleyle tasvir eden Jessica Bice Neilson ise neredeyse keşke klasik Şahmeran pozuyla afişte olsaydı diye düşünmeme bile yol açtı (Bkz. Not 3).
İlk perdesi 57 dakika, ikinci perdesi 52 dakika süren temsili Hoinic yönetimindeki SAMDOB orkestrası canla başla, başarıyla seslendirdi; Başkemancı sandalyesinde Dilara Tanrıverdi Doğan oturuyordu.
ESER ve TEMSİL ÜZERİNE İZLENİMLERİM
Beste ve Libretto: Müzik hem efsanemsi hem de çağdaş form ve melodiler içeriyordu. Temsil sonrası müzikte işitsel belleğe takılı kalan melodiler yoktu ama özellikle yılanların korosu ve dansı bölümü duygusal bellekte yer edecek ve tekrar dinlendiğinde insana coşku verecek nitelikteydi. Piyano sololu bölümler değerli bestecimiz rahmetli Ferit Tüzün’ün efsane tasvirlerini anımsattığı için onu anmamı sağladı ve hoşuma gitti.
Öte yandan iki karakterin karşılıklı konuştukları bölümler (Ör. Cesedim olacak senin selametin) resitatif biçimini veya yeni opera tarzı olan Parlando Opera (7) biçimini andırıyordu ve kolay takip edilebiliyordu.
Yakın zaman önce yayımlanan, bir opera eseri yaratımını mutfak ve sofra metaforuyla tanımladığım “Menüde Libretto” başlıklı yazımda, besteci ile libretto yazarının ilişkisini şu şekilde anlatmıştım: “Besteci (şef garson metaforu) masa örtüsünü istediği yere bayrak olarak asıp, eserin esas yaratıcısı benim diye gururla dolaşacak kişidir. Libretto yazarı (aşçı başı metaforu) bu sırada mutfakta ellerini yıkar ve önlüğüne siler, önlüğünü mutfakta asılı bırakarak çıkıp evine gider.” (8). Bence Şahmeran özelinde librettist-aşçı başı mutfakta önlüğüyle başbaşa bırakılmamalı, aksine adı restoranın tabelasına altın harflerle yazılmalıdır.
Kostüm: Şahmeran'ın uzun kuyruklu, yılan-ejderha karışımı kanatlı, parıltılı kostümü ve yılan figürleriyle bezeli çarpıcı tacı kurumun kalıcı kostüm sergisinde yer alabilecek nitelikteydi. Hâtta Şahmeran’ın kuyruğuna ip bağlansa hem gerektiğinde daha kolay çekebilir hem de belki Şahmeran’ın ölümü öncesi klasik Şahmeran pozu vermesi sağlanabilirdi (Bkz. Not 3).
Keza Vezir-i Yılan’ın daha kısa kuyruklu, yine kanatlı kostümü ve saç takısı da, diğer yılan kostümleri de göz alıcı ve etkileyiciydi. Yılan balesinin kostümü daha yılanvari nasıl olabilirdi diye düşündüm ama yaratma yeteneğim olmadığı için “yılan pullarıyla” bezeli olsaydı fikrinden öte aklıma bir çözüm gelmedi. Dahası, cevap veremediğim bu soruma bir de, yılanlar yakaladıkları askerleri nasıl daha yılanvari bağlayabilirlerdi sorusunu eklemekle kaldım. Giysisinde ve saç süsünde mat renk dışında ”yoksulluk yaması” benzeri emare olmayan Ana, oğlu yıllar sonra eve geri döndüğünde onu yine aynı giysiyle karşıladı; yoksulluk böyle tasvir edildi. Masal bu ya, Ana’nın saçları da, elbisesi de yaşlanmamıştı, tıpkı yıllarca yılanların arasında yaşayan Lokman’ın giysisine tek bir yılan pulunun düşmemiş olması gibi.
Dekor ve Projeksiyon: Bir sahne eserinin kartviziti sayılabilecek unsur dekorudur denilebilir. Çünkü dekor reji yorumunun sembolik işareti ya da ifadesidir. Bu eserde daha ilk anda tül filigran perdenin arkasından sisler içinde orman ve yılan video projeksiyonu tüm seyircileri “efsane ayarına” geçiren muhteşem bir görüntüydü. Ardından gerek fonda ürpertici yılan yüzü figürü asılı olan yılan mağarası, gerek Lokman’ın evi, gerekse saray dekorlarının tümü aynı şekilde etkileyici ve inandırıcıydı. Hâtta eserin tanıtımında yazılı olduğu gibi yılan mağarasının çiçekli göllü bir bahçe değil, aslında yılanların sarayı oluşu duygu yaratımı açısından çok daha estetikti (Bkz. Not 1). Öylesine ki efsanevi evrende kalmak adına Sultan’ın sarayında arka planda “bir tarihi Paris binası” görüntüsünün bile olmamasını yeğlerdim. Bir de üstüne Şahmeran’ın tahtında “yanıp sönen kırmızı yılan gözleri” olsaydı, yerlerde değişmiş yılan derileri bulunsaydı, diye düşünürken kendimi frenlemeyi başardım. Sahne manzarası o denli hayal kurdurucuydu.
Tüm bu abartısız ve dozunda dramatik etkili dekor unsurlarının zirve noktası kuşkusuz sahnenin her iki yanındaki inşaat iskelesi benzeri dekordu. Bunu ilerleyen satırlarda açıklayacağım.
Reji: Daha ilk anda efsane diyarını betimleyen sisin ardında Yılanların ve Avcıların dansını gördüğümde içimde büyük bir umut parladı. Sahiden acaba “gerçek bir reji” ile karşı karşıya olabilir miydim? Ve evet; libretto-beste-dramaturji-dekor-kostüm beşgeni üç boyutlu olarak sahnede canlandırılabilmişti. Üstüne, bu üç boyutla bir dördüncü boyut olarak seyircide (sanatçılarda da) duygu hafızasını harekete geçirebilmek, ancak gerçek bir rejisör yaratısı ile mümkün olabilirdi (Bkz. Not 4).
Yılan koro harika ve yılan bale harika, koro-bale iç içe olan sahneler harikaydı. Jest ve mimikleri yerinde kullanan solistler, rejisörün mizansenlerini tam olarak uyguladı ve balenin de katılımıyla sahnede muazzam bir harmoni oluştu. Solistlerin genç bedenlerinin yılankavi hareketleri, önce kendileri inandırılmış ve böylece içselleştirilmiş iğreti olmayan devinimlerdi. Hafif komedi unsuru iki hekim, salon en ön sıranın önünden dolanan yılanlar, hastalar, cellatlar ve diğer tüm figüranlar, tekrarlayan unsur (running gag) olarak hekim babanın defteri ve benzeri sahneleme ayrıntıları rejisörün şu cümlesinin anlamını ortaya koymuştu: “… tiyatro sanatçısı olununca, düşlerini de metruk bir tiyatro sahnesinin restorasyonuyla buluşturup, çalışanların, hayal dünyalarında çeşitli efsanelerin içine dalmasını, izleyicilere hem gerçeklik ile hayal dünyası arasındaki sınırları sorgulatan hem de fantastik bir yolculuğa çıkaran bir eser sunuyor haliyle.” (Bkz. Not 5).
Bir ara Şahmeran’ın aşkını ifade ediş sahnesi daha etkileyici olsaydı diye düşünecek oldum; hayır o zaman anlatım magazin sayfası düzeyine düşerdi. Keza, başka bir sahnede Lokman, Azra’ya babası Sultan yanında olmadan ilaç verebilir mi diye zihnimden geçirecekken, ilacı içen Azra’nın oyunu ile, Çaykovski’nin İolanta adlı operasında gözü açılan İolanta’da ortaya çıkan mucizevi coşkuyu anımsadım. Asıl önemli olanın bu coşku etkisinin seyircide yaratılması olduğunu anladım ve babasının orada olmasını isteme düşüncesi aklımdan uçup gitti. Hâtta Şahmeran sembolü kıvrık kuyrukla final olsaydı gibi çocuksu bir arzudan da vazgeçtim.
Gelelim inşaat iskelesi dekoru ve metaforuna: Rejisör Atak, eserin kitapçığına bu dekor tasarımı için “… sürekli değişim ve gelişimin simgesidir…İnsanların hayatlarında gerçekleşen sürekli değişimi ve gelişimi temsil etmek için, dekor olarak inşaat iskelesine karar verdik. İskele, sürekli olarak yeni katmanlar eklenerek büyüyen ve gelişen bir yapıya işaret ediyordu bizim için. İnşaat iskelesi, bu süreçte insanın kendine sağlam bir temel oluşturması gerektiğini vurgular. Hayatımızın her anında, içsel dünyamızda yapılan inşaat çalışmalarıyla yükseleceğimiz zirveye doğru ilerleriz.” diye yazmış (Bkz. Not 5). (Tam bu yüzden seyircilere temsil öncesi kitapçığı okunmalarını öneririm.)
Bence o iskeleler, “değişim ve gelecek” kadar, kendi temel varlığımıza sıkı sıkı sarılmamızı işaret ediyordu. Üstüne, temsilde izlediklerimizi duygu belleği basamak ve raflarına yerleştirmemizin yolunu da gösteriyordu. Öylesine ki, yapboz veya deneme yanılma ile azıcık şuradan birazcık buraya değil; bütünlüklü her sahne ve her kamera açısı planlanmış bir reji izlemek, eserin aynada kendi kendisini tanımasını da sağlar, seyircinin kendi iç muhasebesini yapmasına da olanak tanır!
Sonuç: Bu “”Gerçek Eser” ve “Gerçek Reji” ve “Başarılı Sanatçılar” ile bir dünya prömiyerini başının üstünde gururla taşımayı başaran SAMDOB, “tatbikat sahnesi sınıfından” mezun olup dünya prömiyerleri sunma arenasına terfi olduğunu kanıtlamıştır. Devlet Opera ve Balesi ailesinin dünya prömiyeri nadiren sunan yaşça ve olanakça büyük kardeşlerinin yanında en küçük çocuk SAMDOB artık çok daha fazla desteği ve önünün açılmasını hak etmektedir. Hatta örneğin Arşın Mal Alan’ın ithal edildiği Azerbaycan’a ve Prens İgor’un devşirildiği Rusya’ya turne için vitrine yerleştirilebilir.
Yaşam, “gerçek değerlerle”, “reklamı yapılan ürünler” arasında seçim sanatıdır. Bu cümleden yola çıkarak; Bir sanat kurumunun yaşamı ise, “gerçek değerlerle”, “reklamı yapılan ürünler” arasında eser ve sanatçı seçimi sanatıdır!
Kaynaklar
- https://www.sanattanyansimalar.com/sahmeran-operasi-8-haziran-da-ilk-kez-sahneleniyor/7838/ Erişim: 27.5.2024
- https://www.sanattanyansimalar.com/yilanlarin-kralicesi-samsun-da-canlandirildi/7863/ Erişim: 9.6.2024
- Gezgin D: Hayvan Mitosları. Sel Yayıncılık, 2014
- Henderson C: Hayal Bile Edemeyeceğiniz Varlıklar Kitabı. (Çev: D. Kesin), Metis Yayıncılık, 2020
- https://kulturveyasam.com/sahmeran-efsanesinin-8-ilginc-yonu/ Erişim: 3.6.2024
- Akdoğan I: Tıp Sembolünün Tarihçesi Üzerine Bir Değerlendirme. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi, 2022;12(3):456-463 DOI: 10.31020/mutftd.1150014
- Gılgamış Parlando Operası Dünya Prömiyeri. https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/gilgamis-parlando-operasi-dunya-promiyeri/3290/ Erişim: 6.5.2024
- Aydın O’Dwyer P: Menüde Libretto. Krom Dergisi, Sayı 3. Mayıs Temmuz, 2024
NOTLAR:
1. SAMDOB resmî sitesinde ve program kitapçığındaki konu açıklamasında temsile uygun değişiklikler yapılırsa seyirci açısından izlemek daha kolay olabilir.
2. Mustafa Ozan Türkoğlu’nun hazırladığı üst yazılarda hem hata yoktu hem de her karakter ilk kez ses aldığında adı yazılıydı, böylece sahnedeki karakterlerin kim olduğu kolayca anlaşıldı. Ayrıca eserin Türkçe olmasına rağmen sözlerin sunulması öylesine yerinde bir karar ki!
3. Temsilin sunulduğu Aydın Gün Salonu’nun yer aldığı Atatürk Kültür Merkezi’ndeki sergi salonunda Samsun Kültür Yolu Festivali çerçevesinde iki sergi yer alıyordu. Bunlardan biri değerli sanatçı Tamer Aslan’ın deri tasarımları sergisiydi ve tasarımlarından biri tesadüfen tipik Şahmeran tablosuydu.
4. Murat Atak: Başta Ankara Devlet Tiyatrosu olmak üzere birçok tiyatroda Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulunmuş, 100’e yakın opera ve tiyatro eserine rejisör olarak imza atmış. Halen çeşitli üniversitelerde sahne ve diksiyon hocası olarak çalışmakta.
5. Şahmeran SAMDOB program kitapçığı, 2024.
Pınar Aydın O’Dwyer
13 Haziran, 2024, Samsun
Fotoğraflar:Murat Turgut Selam Fotoları: Pınar Aydın O'Dywer