Haziran ortasındayız; okul çocuklarının karne alma, konservatuvarların yıl sonu temsil ve gösteri sunma zamanı. Ben de H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı, Opera Sanat Dalı, Yıl Sonu Sahne Temsili’ni izlemek ve deyim yerindeyse karne sevinçlerini paylaşmak üzere, 14 Haziran 2024 akşamı Giuseppe Verdi’nin La Traviata adlı operasının gösterimine gittim. İlk gösteri 8 Haziran’daydı ve başrolleri farklı öğrenci-sanatçılar canlandırıyordu, yani iki kast sunabilecek bir sanatçı potansiyeli mevcuttu.
LA TRAVİATA
La Traviata (İt: fahişe), Francesco Maria Piave’nin, oğul Alexandre Dumas’nın Kamelyalı Kadın adlı romanından esinlenerek librettosunu yazdığı ve Verdi’nin bestelediği 3 perdelik bir opera eseridir. İlk kez 1853’de sahnelenen eser dünya opera külliyatının vazgeçilmez klasiklerindendir.
Kısaca konusu, sosyete fahişesi Violetta Valéry ile varlıklı genç Alfredo Germont arasındaki sık rastlanmayan türde gerçek bir aşk öyküsüdür. Gelgelelim toplumsal statüleri arasındaki fark nedeniyle Alfredo’nun babası Giorgio Germont aralarına girer ve oğlunun geleceği açısından Violetta’dan onu terk etmesini talep eder. Alfredo’ya olan derin sevgisi nedeniyle, yüreği el vermese de Violetta onu bırakıp başkalarıyla flört ediyor gibi davranır. Bunu gören ve esas nedenini bilmeyen Alfredo, kıskançlıkla Violetta’yı herkesin önünde aşağılar. Eserin sonunda zaten bir süredir veremden muzdarip olan Violetta ölüm döşeğindedir. Alfredo ile babası özür dilemeye gelirler ama artık çok geçtir. Kadıncağız sevgilisinin kollarında can verir.
YARATICI SANATÇILAR ve İZLENİMLER
Rejisör Doç. Ayşe Dağıstanlı Parlar gösteriyi toplam 90 dakikalık 2 perde olarak düzenlemiş. Yeri gelmişken belirteyim Dağıstanlı Parlar’ın dekorsuz (dört beyaz pano, bir düzine okul iskemlesi ve bir tuvalet masası) reji çözümü herhalde hem Konservatuvarın sınırlı koşulları nedeniyle hem de heyecan içindeki genç sanatçıların sahnedeki ruh hallerine uygun olması içindi. Gerçi bazılarında çağdaş köstüm, bazılarında eserin orijinaline uygun kostüm seçimi role girmelerinde kafa karışıklığına neden olmuş mudur, diye düşünmeden edemedim. Ne de olsa, günlük saç modeli insanın sürekli elini günlük yaşamda alışkın olduğu saç düzeltme hareketine yönlendirebilir.
Yalın reji biçimine bir örnek teşkil edebilecek sahneleme, üzerinde düşünmeme yol açtı. Bir yandan sahnedeki aşırı karmaşa sadece oynamayı değil, seyircinin izlemesini ve anılarıyla bağlantı kurup temsili duygu belleğine yerleştirmesini de zorlaştırabilir. Öte yandan sahnede dekor, kostüm ve mizansen vb. yoksunluğu da izleyicinin zihninin temsilden kendi özel hayatına kayıp orada takılı kalmasına da yol açabilir. Sahnenin dengesi eserin başarısı için başta gelen unsurlardan biri olmasa “reji” diye bir kavram olmazdı.
Temsilin müzikal hazırlığı Prof. Rengim Gökmen başta olmak üzere, Öğr. Gör. Duygu İnandık, Öğr. Gör. Umut Kosman, Dr. Öğr. Üy. Aylin Uysal Mergen tarafından sağlanmış. Koreografi Öğr. Gör. İnan Mert’indi. Temsil Öğr. Gör. Ilgın Uysal‘ın piyano eşliğiyle sunuldu.
Güzel afişteki “H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı, Opera Sanat Dalı, Yıl Sonu Sahne Temsili” ilanındaki “temsil” ibaresi nedeniyle “temsil”in mevcut Konservatuvar Orkestrası eşliğinde sunulacağını beklemiştim. Umarım seneye, ülkemizin en köklü konservatuvarı olan “H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Orkestrasını” şanına layık bir “Yıl Sonu Opera Temsiline” eşlik ederken ve orkestrayı da örneğin Umut Kosman’ı piyanonun yanından yönetirken değil, orkestranın karşısında şeflik yaparken izleriz (Devamı için Bkz. Dilekler).
YORUMLAYICI SANATÇILAR
Violetta Valéry rolünü İzlem Özlüoğlu, Alfredo Germont’u Hüseyin Duranöz, baba Giorgio Germont’u Volga Kolat, Flora Bervoix’yı Güneş Korunmuş, Gastone de Letorières’yi Efe Tekman, d’Obigny Markisini Efe Gültekin, Annina’yı Deniz Nurhan Mutlu, Baron Douphol‘ü Öncü Kamişli canlandırdı. İlk temsilde üç başrolü aynı rol dağılımı sırasıyla Güneş Uluçay, Soner Şimşek ve Baran Doğuş Daloğlu oynamışlar. Temsilde Oya Dora Gökbaş, Miray Özge Akşahin, Mert Tamgül ve Doruk Baydar da dikkat çekici danslarıyla yer aldılar. Koro ve figüranlar ise Zübeyde Azra Orçan, Berkay Gürhan, Özün Şensoy, Ada Irmak Yiğinsu, Simru Güngör, Fatma Gül Bayrak, Efsun Ece Çelikoğlu, Eylül Zeynep Yıldırım, İpek Şahin, Ayfer Şevval Sönmez, Tuana Aydın, Nehir Kaya, Buğra Kağan Kaygısız ve Lorissa Derin Kaş‘dan oluşuyordu.
Böyle bir gösteride yer alan öğrenci-sanatçıları tek tek yorumlamak doğru olmaz, sonuçta henüz mezun olmadıkları için karneyi seyirci değil, hocaları verecek; notlar hocaların takdiridir. Ama benim için onları izlemek gerçekten unutulmayacak bir deneyimdi ve tüm salon kendilerini içtenlikle alkışladık. İçlerinden önümüzdeki sezonda Devlet Opera kurumlarda rol almaya hazır olanlar olduğu gibi hal-i hazırda çeşitli yarışmalarda ödül kazanmış olanlar da olduğu bir gerçek.
DİLEKLER
Bu gösteriden sonra birkaç dileğim olacak. Birinci dilek: Önümüzdeki yıllarda konservatuvar opera bölümü öğrencilerinin, kısaltılmış versiyon da olsa, tam tekmil kostüm, saç tasarımı, makyajlı ve olabildiğince dekorlu sahnede sunacakları yıl sonu gösterisine, örneğin Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin (diğer müdürlükler de) ev sahipliği yapmasını diliyorum. Böylece hakkıyla “temsil” olarak tanımlanabilecek bu gösteride bir de onlara (belki biraz profesyonel desteğiyle) örneğin H.Ü. Gençlik Senfoni Orkestrasının eşlik etmesi ne güzel olur. Opera bölümü öğrencilerinin ileride inmeyecekleri o sahneye erkenden adımını atması onlara mesleki açıdan çok değerli bir deneyim kazandıracaktır. Öte yandan zaten konser verebildiğini kanıtlayan Gençlik Senfoni Orkestrasının-larının da şancılarla beraber çalmak deneyimi, gelecekte belki de opera orkestrasında görev yapacaklara altın bilezik etkisi yaratacaktır. Dahası bu temsiller biletli olabilir ve sezon boyunca bilet bulamamaktan yakınan (mesela öğrenci) seyirciler daha uygun bir ücretle opera izlemiş olur.
İkinci dilek: Sahneye çıkmaya hazır olan öğrenci-sanatçılara en azından koroda, olmadı figüran olarak bir an önce Genel Müdürlük çatısı altındaki Opera kurumlarında sahne deneyimine taşınması, hem onların gerçek sahne deneyimine, hem de kurumlardaki eksiklere katkı olur.
Üçüncü dilek: Bu pırıl pırıl, genç sanatçıların, biz seyircilerin sadece söyleyişlerinden değil, en az sesleri kadar sahne yorumlarından da etkilendiğimizi akıllarında tutmalarını arzu ederim. O kadar ki, bazen konser veriyormuş gibi söylenen bir temsili izlemek, sesleri harika da olsa alımlanmasını zorlaştırabiliyor. Malum, opera diğer tüm unsurlardan önce müzikle tiyatronun birleşimidir.
Son dileğim ise şu: Devlet Opera kurumlarının sesleri sönmeye yaklaşan (mevcut nicedir olgun nesil) sanatçıların yanında veya yerine, hali hazırda birkaç solist rolü ve hatta başrol verilmiş genç sanatçılara (aslında olgunlaşmış ikinci nesil) artık hızla tam yol fırsat vermeye başlanılması. Çünkü 14 Haziran’da izlediğim yetişmekte olan ve “arkadan gelen nesil”, önlerinin açık olduğunu görmeli. Aksi halde, gelecek endişesi hissetmeye başlayacak olan bu umut verici neslin umudunu kaybetmesi ve yol yakınken yönünü yurtdışına çevirmeyi tercih etmesi tehlikesi var ki, bu hem biz sanatseverler hem de 100. yılda Devlet Opera kurumları açısından büyük kayıp olabilir. Devlet Opera kurumların kimi eserler için ihtiyaç duyduğu sesler belki zaten kurumlarında mevcuttur belki de yoldadır; önemli olan hep önündekine bakmak değil, görme alanının tümünü kullanmak şeklinde, (uzmanlık alanım olan) bir “göz nörolojisi” esprisiyle konuyu bağlayayım.
Sonuç olarak bu umut verici öğrenci-sanatçıları sabır ve şefkatle yetiştiren, sanat yaşamları boyunca onlara destek olmaya gönül veren hocalarını kutlarım. Ne de olsa “gerçek Hoca”, “kendisinden iyi olacak olanı yetiştiren, onun önünü açan ve onunla gurur duyan”dır.
Azimli ve yetenekli genç sanatçıların yolu sahnelere açık olsun, salonlar her yaştan seyircilerle dolsun, “gerçek” alkışlar dinmesin!
Pınar Aydın O’Dwyer
18 Haziran 2024, Ankara