Öz'lere...
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde 17 Şubat 2024 tarihinde sergilenmeye başlanan Payidar adlı modern dans gösterisinin dünya prömiyerine bilet bulamadığım için 19 Şubat 2024 akşamı ikinci temsili, onu da balkonun M sırasından izleyebildim. Ama iyi ki gitmişim, hayatımın en unutulmayacak deneyimlerinden birini yaşadım.
YARATICI SANATÇILAR
Payidar, Modern Dans Topluluğu’nun (MDT) ürünü. Modern tarzdaki koreografisini, Antonio Vivaldi ve Johann Sebastian Bach’ın besteleri üzerine, Bürge Kayacan yaratmış. Kayacan, genç yaşına karşın yurtiçi ve dışında deneyimli ve değerli bir koreograf. Sahne tasarımını Aykut Öz, kostüm tasarımını Tülay Şimşek, ışık tasarımını Bülent Arslan ile Barış Karataş’ yapmış. Repetitörlük sorumluluğunu Aslı Güneş Sümer, Burak Kayıhan, Deniz Alp ve Nazlı Dirin üstlenmişler.
YORUMLAYICI SANATÇILAR
Almina Ayyılıdz, Asya Canbulat, Beste Üstün, Deniz Uzuner, Gülşah Bakır, İlke Sayıner, Sevgül Eylül Atak ile Atahan Tepe, Burak Kayıhan, Eren Çelebi Kutlu, Hakan Özenalp, Mert Bozkurt, Mustafa Özçelik, Özkan Gültekin, Sercenk Yücel ve Şuayip Efe Uzun.
İZLENİMLER
Öncelikle, etkilenmemek için konuyu okumadan eseri seyre gittiğimi ifade, hâtta itiraf etmeliyim. Modern dans yapıtlarında anlatılanı kendi algımı açarak izlemeyi tercih ediyorum. Çünkü ister yarı-soyut isterse soyut olsun benim için ne anlatıldığından çok ve öncelikle, ne algılayacağım önemli. Sonuçta bu bir anlatılanı anlama sınavı değil. Koreografın yarattığı kendisinin eseridir ama izleyici kendisine dair olanı algılar. Soyut resimde veya sözsüz müzikte de durum benzerdir aslında, alımlayıcı kendi hafızasındakini görür veya duyar: “Çalan onunki, duyduğun seninki!”
Yarı-klasik veya klasik dans eserlerinde ise konu zaten baştan bellidir. Bir sonraki adım/olay/tablo tahmin edilebilir genellikle. Bu tarz eserleri izlerken olaylar üzerine düşünmekten ziyade, görsel açıdan dansların güzelliğine, dansçıların beraberliğine, sahne düzeninin, dekor ve kostümlerin estetik olup olmadığına odaklanılır. Zaten yoğun ayrıntı içeren gösteriyi izlemek, zihinde canlandırmayı nispeten daha az gerektirdiğinden derin düşünceye dalmak yerine temsil bitiminde kolayca günlük yaşama geri dönülür.
Payidar’da ise kâh yarı-soyut kâh soyut anlatımla zihin harekete ve ele geçiriliyor, neredeyse kışkırtarak duygusal ve felsefi sorular soruluyordu ve koreograf bunlara kendi yanıtlarını sunuyordu. Hayatımda hiç böyle bir eser izlemedim, desem yeridir. Yalın ve estetik dekor, sade kostümler ve sanatsal etkili aydınlatma ile sahnedeki her an başka bir tabloydu âdeta.
Böylece kendimi soyut bir resim sergisindeymiş, örneğin bir Mübin Orhon resmine bakıyormuş, hatta içinde dolaşıyormuş gibi hissettim. (Mübin Orhon, İsimsiz).
Peter Brook’un tanımladığı “sahnede boş alanın etkisi teorisi” uyarınca sahne dekorla dolu olduğunda seyircinin kendi hayal dünyasına geçmesi zorlaşmaktadır. Aksine dekor ve diğer unsurları kalabalık olmayan bir yaratımda, sahnedeki estetik ve düzgün oranlı boşluklar seyircinin hayal etmesine ve zihninde canlandırdığını hafızasına kaydetmesine olanak tanımaktadır. Payidar’ın dingin koreografisi ile minimal ve o denli estetik sahne tasarımı konudan ziyade duygu ve düşünce uyandırmanın amaçlandığını gösteriyordu. Dahası, koreografi seyircinin bir sonraki adımı veya tabloyu tahmin etme refleksini elinden alıyor, merakı teşvik ederek dansı dikkatle izletiyordu. Tüm bu nedenlerden dolayı diyebilirim ki Payidar, daha önce hiç görmediğim tarzda, hiçbir kaygısı olmayan gerçek bir yaratımdı. Üstelik belli ki dansçılar da sahnede öyle hissediyorlardı, koreografiyi içselleştirmişlerdi, diğer bir deyişle kendilerine inanmış ve yapıtı içlerine sindirmişlerdi.
Usulcacık fısıldarcasına, duru, abartısız, göze sokmadan sokulgan, iddia etmeden ikna eden, sakince serilen sorular bana insanların gizli ve açık yalnızlıklarını düşündürdü. İnsan bazen kalabalık içinde yalnızdır, bazen de kendisi doluyken çevresi boştur. Duygusal olarak çok etkilendiğim bu temsilde günlük yaşam kalabalığındaki yalnızlığımızı seyrediyor gibi oldum. Yanımdaki tanımadığım seyircinin elini tutmak, başımı omuzuna dayamak istedim.
Çıkışta fuayede tanıdığım veya tanımadığım birinin bana doğru gelip bana sarılmasını bekledim. 45 dakikalık temsilin sonunda ben artık aynı kişi değildim, Mübin Orhon’un başka bir resmiyle sarılmıştık. (Mübin Orhon, İsimsiz. Foto: KK). Bu meditatif etki ile inanıyorum ki seyircilerin çoğunun zihninde sadece kendisi oluştu ki bu yapıtın başarısıdır; yapıt zihnimizde demlendikçe ilelebet bizimdir, “payidar”dır.
Buraya kadar yazdıklarım benim hissettiklerim. Konu hakkında ipucu olarak sadece kurgunun Goethe’nin şu dizelerinden yola çıkılarak yaratıldığını söyleyebilirim:
Kimselere söyleme, bilgelerin dışında,
Çünkü kalabalıklar hemen alay eder seninle.
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim,
O da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin özlemiyle.
Ama daha fazlasını yazmayacağım, siz ne hissederseniz sizin için anlatılan odur.
İş ki Payidar’ı kaçırmayın!
Pınar Aydın O’Dwyer
23 Şubat 2024, Ankara
Temsil fotoğrafları: Tarkan Serengül
Sayın Aktürk ve Galeri Nev’e teşekkürlerimle.