Yeni yetmelik ve ilkgençlik yıllarınızda piknik aşkıyla(elbette başka aşklarla da) yılda en az bir kez yollarına düştüğünüz Kızılcahamam’ı, Soğuksu’yu, Çamkoru’yu anımsamak istiyorsunuz. Hani Cumhuriyet’in ilk yıllarında, kızıl toprakları ve hamamları nedeniyle adı Kızılcahamam’a çevrilen eski Yabanabad’ı. Ankara çıkışında ister daha uzun olan TEM’i, ister Kurtboğazı Barajı ile Kargasekmez Geçidi’ni aşan nostaljik E5’i alın, 45 dakika sonra Kızılcahamam’dasınız.
Ötedenberi Ankaralıların günübirlik piknik hevesleri ile türlü gıda gereksinimlerini karşılayan Kızılcahamam; son yıllarda giderek çoğalıp çağdaşlaşan konaklama yerleri ile “gecelemeli termal turizm”e kaymış. En eskilerini Belediye Kaplıca Oteli ile Büyük ve Küçük Kaplıca otelleri olarak anımsadığımız otellere sonraki yıllarda, Soğuksu Parkı içinde Patalya Resort ve Çam Otel, şehir içinde de Ab-ı Hayat Oteli, Belediye Pansiyon Evleri ve bunların yanında-yöresinde irili ufaklı pek çok termal kuruluş eklenmiş. E5 Karayolu’nun öte tarafında Asya ve Akasya gibi çok büyük devremülk ve tatil köyleri bulunuyor. Biz, 55 yıllık sınıf arkadaşlarım ve eşlerinden oluşan 24 kişilik biri toplulukla, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü geçirmek üzere, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nca çağdaş bir anlayışla işletilen Hakimevi’ni seçiyoruz.
Kızılcahamam’a gittiğinizde kendinize hiç değilse yarım günlük bir tur zamanı ayırın. Turunuza önerim, Büyük Kaplıca’nın yanındaki boşlukta Roma Hamamı diye bilinen Eski Hamam’ı ve Öğretmenevi’nin karşısındaki tepede yer alan Kızılcahamam Evi’ni gezerek başlayın. Dikkatle baktığınızda sevimli bile görünebilecek şelalede “Ceren’in Düş Gemileri”ni gözden kaçırmayın (Bu gemiler de, az ötede üzerindeki metal künyelerle çiçeklendirilmiş Şehitler Ağacı da, Dr. Derviş Özer’in tasarımları). Soğuksu Caddesi 17 no.daki Kızılcahamam Engelliler Derneği Şifalı Doğal Taşlar Üretim Merkezi’ni dolaşmayı, oradan alışverişi ve aydınlık yöneticisi Yusuf Ziya Ertürk ile sohbeti ihmal etmeyin.
Son yılların yapılarından olan Ankara Konağı geçtiğimiz yıl Kızılcahamam Belediyesi’nce eğitimci Nuray Yeşil’in adı verilerek, etnoğrafya ve kent tarihi karışımı olarak adlandırabileceğimiz, geniş alanlı ve oldukça zengin bir müzeye dönüştürülmüş. Müzede özellikle, Atatürk’ün 16 Temmuz 1934’de Soğuksu Parkı’nı ziyaretini betimleyen vitrini görün. Yokuş yukarı yürüyüşünüzü sürdürün.
Soğuksu Milli Parkı’nın Nizamiyesi’nden 400 metre kadar ötede sağda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Ziyaretçi Tanıtım Merkezi’ne varın. Merkezde özellikle, nesli tehlikede olan, kanat açıklığı 3 metreye ağırlığı ise 12,5 kiloya kadar varabilen Kara Akbaba ile ilgilenin. Atatürk ve ağacı ile ilgili buradaki vitrini de gözden kaçırmayın. Yörenin flora ve faunasına ilişkin tanıtmalıkları edinin-inceleyin-okuyun. Sayın Ömer Kıraç’ın Soğuksu Milli Parkı için hazırladığı “Kara Akbaba ve Fosil Ağaç Yürüyüş Parkuru”, “Çevre Yolu Yürüyüş Parkuru”, “Bisiklet Parkuru” gibi bu tanıtmalıkları, günün birinde sizin ya da yakınlarınızın gereksineceği sanısıyla saklayın. Gözünüz, dönüşünüzün yokuşaşağı ve daha kolay olacağını kestiriyorsa yolunuzu, parkın içinde hafif tırmanışlarla, 16 Temmuz 1934’de ziyareti sırasında Atatürk’ün altında oturduğu ve fotoğraflandığı çama(ki bu çamın üzerinde de zaman zaman türlü bahanelerle karabulutlar dolaştırılmakta) kadar uzatın. Orayı siz de belleğinize resmedin.
Yemek için de seçenekleriniz var. Salaş bir lokantada kolektif bir yemeği özlediyseniz Köfteci Yaşar Baba’ya gidin. Taptaze Kızılcahamam Bazlaması eşliğinde “bal-tereyağı” altlığından sonra o kocaman köftelerin üzerine, sobada demlenmiş çayınızı için. Kızılcahamam’da bir öğle vakti daha geçirecek olursanız, bu kez şehir içindeki adaşım Savaş Usta’ya, Tok Doyuran Lokantası’na ya da Soğuksu Milli Parkı girişindeki Köfteci Ahmet’e şans tanıyın. Yemeküstü yürüyüşünüzü bu kez çarşıda ve halde yaparak, “meşhur” kasapların etleriyle sucuklarını, kolilerle Kızılcahamam madensuyunu, “Bazlama-Kül Ekmeği-Cevizli Çörek” alarak sonlandırın. Otelinize dönün. Yediklerinizi sindirdiğinizden emin olun. “Kaplıca sularının hangi hastalıkları iyileştirdiği, kimlere iyi gelmediği” gibi tevatürlere fazla kulak asmadan, ama dozunu kaçırmadan o ılık-sıcak sulara girin, tüm kaygılardan uzak “Havuz ve ben/Bahtiyarım” diye mırıldanarak yaşamakta olduğunuzun keyfini çıkarın.
SAVAŞ SÖNMEZ
10 Mayıs 2017