Gazetecilikte bir ekolün mensupları teker teker eksiliyor. Son olarak Hıncal gitti.
Öylesine sağlık sorunları vardı ki, eli kulağında diye bekliyorduk. Ama ne denli beklenen bir durum da olsa, haberi aldığımda yüreğimde bir “cızzz” hissettim. Tıpkı daha önce Mehmet Ali Kışlalı, Ahmet Taner Kışlalı ve Yaşar Güngör'de olduğu gibi...
Hepimiz Mehmet Ali Kışlalı ( 1933-2020) ekolünde yetiştik.
Uluç ailesi Kışlalı'lar ile yakın akrabaydı. M. A.Kışlalı daha Mülkiye öğrencisiyken başladığı gazetecilikte, Yenigün'ün spor servisini kurarken okuldan ve aileden güvendiği isimlere de mürekkep koklatmış, mesleğe bulaştırmıştı.
Albay Fuat Uluç'un dört çocuğundan ikisi kaldı geriye: Öcal Ağabey ile Serpil... En küçük kardeş, mühendis Kemal'i geçen yıl yitirmiştik.
Herkes Öcal ve Hıncal isimlerini çok “sivri” bulurdu. Sıkı bir milliyetçi olan Albay Fuat Uluç, ilk iki çocuğuna bu isimleri uygun bulmuştu.
1971-75 yılları arasında o dönemde Türkiye'nin Time dergisi olarak nitelendirilen, M. A. Kışlalı'nın çıkardığı Yankı Dergisi'nde çalışmış, bunun dört yılında fiili yazı işleri müdürlüğünü yapmıştım. Hıncal, geçirdiği ağır ve uzun bir hastalık sonrası Gülhane'den taburcu olmuş ve aramıza katılmıştı.
Derginin çeşitli bölümleri için İngilizce'den tercüme ve derleme yapar, bazı konularda özgün yazılar yazardı. Yetişmesi gereken bir yazıda başım sıkışınca hemen Hıncal'a müracaat ederdim.
Derginin fotoğraflarını Kışlalı ile ikimiz çekerdik. Renklileri banyo için yurtdışına gönderirdik. Siyah beyaz için bir de karanlık oda kurmuştuk. Film banyo etmeye ve kart basmaya girerken üzerime ecza sıçramasın diye beyaz bir önlük giyerdim. Hıncal, birgün “çıkar şu önlüğü üstünden, aklıma hastane günlerini getiriyor” demez mi? Gerçekten, taburcu olduktan sonra bile toparlanması hayli uzun sürmüştü, ki daha 30'lu yaşlarındaydı.
O İstanbul'a naklettikten sonra doğal olarak sık görüşemesek de bazı seyahatlerde birlikte olduk, festival ve sanat etkinliklerinde karşılaştık. Yaşça büyüğümdü ama herkese “ Eski yazı işleri müdürümdür, az çektirmedi bana” diye tanıştırır, o gevrek kahkahasını atardı.
Yazdığım kitapları, yaptığım klasik albümleri “Hıncal'ın Yeri”nde övücü sözlerle yazar, tanıtırdı. Uzakta da olsak, gönüllerimiz hep birdi.
Öcal Ağabey'in, Serpil'in, tüm sevenlerinin başı sağ olsun, ışıklarda uyusun.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
22 Kasım 2022, Ankara