Bir konserin sonunda, dinleyici memnuniyeti önemlidir. Hele dinlenen bir oda müziği resitali ise. 6 Kasım 2018 akşamı Erimtan Müzede Müzik /Salı Konserleri'nde böyle bir dinleyici memnuniyetine tanıklık ettim. Öyle ki, kimi dinleyiciler alkışlarının dışında resital sonrası, Türk viyolonsel ekolünün önemli temsilcilerinden Sinan Dizmen ile çağdaş piyanistlerimizden aranan oda müzikçisi Elif Önal'ı soyunma odasında kutlayarak memnuniyetlerini dile getirip teşekkür ettiler. En başta da Müze'nin kurucusu Yüksel Erimtan vardı.
Dinleyiciyi memnun kılan neydi?
- Hiç tanımadıkları ama tını güzelliği ve yazılış teknikleriyle etkileyici eserlerin seçilmiş olması. Programın sanat yönetmeni de resitalin başlığını “İnce'den Part'a Tınısal Güzellik” koymuştu zaten...
- Kaliteli icra ve eserlerin ruhunu yansıtmaya katkıda bulunan atmosfer.
- Sanatçıların, besteciler ve eserlerle ilgili kısa ama tatmin edici açıklamaları.
İki sanatçı sahneye çıktıktan sonra, ortam alışılmışın dışında karartıldı, sadece nota sehpası ile piyanoya yerleştirilmiş, notayı ve tuşları aydınlatan özel ışık kaldı. Önce Amerika'da aranan bestecilerimizden Kamran İnce'nin “Lines” başlıklı parçası seslendirildi. Kendi içinde dört farklı temanın sırayla minimalist yaklaşımla serimlendiği ve sonra tümünün toparlanıp sonuca gidildiği parça sonunda dinleyiciden hem besteci, hem iki icracı güçlü bir alkış aldı.
Ardından, Dizmen-Önol ikilisi, Fin besteci Jean Sibelius'un “Malinconia” başlıklı parçasıyla Kuzey'in etkileyici duygusallığını yansıtacak. Altı kızından 1.5 yaşındaki Kirste'nin tifüs salgınından ölümü üzerine yeniden alkolle dost olan Sibelius'un bir sergide gördüğü tablonun da etkisiyle oturup üç saatte yazdığı bu parçada iki icracı da ustalıklarını sergilediler. Sibelius'un bu parçası, sadece çelliste değil, piyaniste de virtüozite sergileme olanağı verir. Nitekim Elif Önal da, o etkileyici piyano yazısını âdeta bir şelale gibi coşkunca akıttı.
Karanlık ve duyguya yoğunlaşmayı sağlayan atmosferde seslendirilen üçüncü parça Eston besteci Arvo Part'ın “Fratres” başlıklı eseriydi. Bestecinin kabul etmemesine rağmen, minimalist akımın özelliklerini taşıyan, ek olarak Part'ın “tintinnabuli” adını verdiği teknikle tekrarlanan temayı geliştirdiği parça da büyük beğeni kazandı.
Sanatçılar, “birer yudum su molası” verdikten sonra, resitalin normal ışık düzeninde Dimitri Şostakoviç'in Op. 40 Viyolonsel-Piyano Sonatı'nı sundular. Bestecinin, Stalin döneminde istenmeyen bazı yaklaşımları da özellikle ikinci ve dördüncü bölümlerinde çaktırmadan yedirdiği, alaycı bir neşe ile düşündürücü bir hüznü ustaca dengelediği eserini de Dizmen-Önal ikilisi ustaca seslendirerek defalarca sahneye çağrıldılar. Ama bu öyle kompakt bir programdı ki, üzerine bir bis parçası çalınması işin büyüsünü bozabilirdi. İki sanatçı da yoğun alkışa içtenlikli selamlarıyla karşılık vererek resitali tamamladılar.
Oda müziği alanında etkinlikleriyle başarılı konserlere imza atmış her iki sanatçı da Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda öğretim üyesi. Şansızlıkları, müdür viyola sanatçısı Çetin Aydar'la önceki rektör döneminde işe başlayıp, konservatuvarı hızla geliştirmiş olmaları. Bu nedenle sürekli cezalandırıldilar ve açtıkları tüm iptal davalarını da kazandılar! Ama, bu süreçte Ankara dışında konsere gitmeleri engellendi, olur olmaz nedenlerle taciz edildiler. Konser sonrası baktım, iki tanımadığım insanla anı fotoğrafı çektiriyorlar!
Meraklandım, kim bu önemli kişiler diye sordum. Yanıt manidardı: “Siz tanımazsınız, Emre ve Evren Beyler. Avukatlarımız!”
Çekilen kareye hoş bir de isim koymuşlar: “ Avukatlar ve müvekkilleri!”
Sanatçıları haksız ve kasıtlı soruşturma, ceza ve tacizlerle“müvekkil” duruma düşürenlere ne demeli?
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
8 Kasım 2018