Her uluslararası festivalin bir “olmazsa olmaz”ı vardır. İstanbul Festivali için “Aya İrini” de en az bir konser nasıl olmazsa olmaz ise, İzmir Festivali için de Efes Antik Tiyatrosu odur. İKSEV'in düzenlediği 28. Uluslararası İzmir Festivali'nin açılış konseri için gene Efes seçilmişti.
Bu yılki festivale damgasını Türkiye-Polonya diplomatik ilişkilerinin 600. yılı kutlamaları vurdu. En kapsamlı kutlamanın Festival programında yer alan Polonya konser ve sanatçılarla yapıldığını söyleyebiliriz. Doğaldır ki bu üç-beş aylık bir çalışmanın değil, birkaç yıllık bir hazırlığın ürünüydü. Nitekim bu kapsamlı çalışma, layık olduğu takdiri en üst düzeyde gördü.
Açılış konseri öncesi Efes antik kentinin simgelerinden biri olan Celcus Kütüphanesi'nde anlamlı bir tören düzenlendi. Sunuculuğunu İzmir TRT spikerlerinden Murat Can Canbay'ın yaptığı törende, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı-İKSEV'in, adı Vakıfla özdeşleşmiş başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper'e Polonya Dışişleri Bakanlığı'nın önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından “Türk-Polonya kültürel ve bilimsel işbirliği yaptıkları katkılar” nedeniyle verilmesi kararlaştırılan Liyakat Nişanı sunuldu. Polonya Kültür ve Ulusal Kalıt Bakan Yardımcısı Monika Smolen ile İstanbul Başkonsolosu Miroslaw Stawski sunum için kütüphanenin merdivenlerinde, iki sütun arasında yer aldı. “Bene Merito” nişanı alacak iki kişi ise, gene İKSEV'den Ceyda Berk ile Polonya'nın İzmir Fahri Konsolosu Ceyla Borovalı'ydı. Gerekçe “Yaptıkları faaliyetlerle Polonya'nın uluslararası alanda tanıtılmasına ve yüceltilmesine katkı”ydı. Törende bizden en üst düzey temsil Kültür ve Turizm bakanlığı Müsteşarı Özgür Özaslan'ın katılımıyla sağlandı.
Tören sonrası, tiyatroya geçildi. Hâlen restorasyon çalışmaları süren antik tiyatroda biletli izleyici ve konuklara ayrılan dörtte birlik bölüm dolmuştu. Neredeyse olağan bir konser süresinin yarısından fazla, yaklaşık bir saat süren bir seremoni faslı yaşandı burada. Filiz Eczacıbaşı Sarper'in iyi hazırlanmış, edebî nitelikler taşıyan konuşması etkileyiciydi. Sonraki teşekkür plaketleri faslı, plaket alan “erkân”ın kısa tutmaya çalıştıkları konuşmaları ve sonraki ikinci plaket dalgası, Efes'in taşları üzerindeki dinleyiciyi bunalttı. Herhalde sahne arkasında ayakta bekleyen orkestra üyelerini de bunaltmıştır. Dinleyici durumu alkışlarla protesto etse de sunucunun sakinleştirici “bitiyor” anonslarıyla sâlimen bu fasıl tamamlandı!
Yılda 110 konserlik bir tempoyla çalışan “Sinfonia Varsovia/ Varşova Senfoni”, Polonya müziğinin yaşayan âbidesi 82 yaşındaki Krysztof Penderecki yönetiminde ilk yarıda Beethoven'in iki eserini seslendirdi. Prometheus uvertürünü, bestecinin beş piyano konçertosu içinde “imparator” unvanlı beşincisi izledi.
Paris merkezli olarak çalışan, uluslararası alanda giderek daha çok aranan piyanistimiz, CSO solist sanatçısı Hüseyin Sermet, müthiş bir duyarlılıkla içselleştirdiği konçertoyu, kadife yumuşaklığındaki tuşesiyle mükemmel seslendirdi. Dinleyici kadar, Varşova Senfoni üyelerinin ve şef Penderecki'nin de beğenisini kazandı. Sermet, Paris Konservatuvarı'nın kompozisyon bölümünü de bitirmiştir ve 20. yüzyılın ünlü bestecisi Mesian'ın öğrencisidir. Derslerde hocasının eserlerini incelettirdiği Penderecki'nin yönetiminde çalıyordu bu kez...
Baget kullanmayan Penderecki, iki Beethoven eserinde de küçük el hareketleriyle yönetti orkestrayı... Bu ilk bölümde, pek rastlanmayan bir görüntüye tanık olduk. Şef kürsüsünün hemen önüne yerleştirilmiş bir taburede orkestranın müdürü Janusz Marynowski oturuyordu. Küçük parmak hareketleriyle tersden izlediği partitürde sayfaların çevrilmesine yardımcı oldu. Olası bir esintiye karşı da sayfa uçuşmasın diye hazır bekledi. Böylece partisini ezberlememiş piyanistlere yanında oturularak yapılan uygulamanın, bir orkestra şefi için de geçerli olabileceğine ilk kez tanıklık etmiş olduk.
İkinci yarıda Penderecki “avangardlıktan sıyrılma” dönemi ürünlerinden ama geriye dönüşünü tam olarak gerçekleştirmediği, etkilendiği Wagner, Mahler, Şostakoviç gibi 19. yüzyıl sonu bestecilerinden esintiler taşıyan, “Noel Gecesi” başlıklı ikinci senfonisini yönetti. Bu kez önünde sayfa çeviren orkestra müdürü yoktu. Bir senfoninin gerektirdiği daha geniş kol hareketleriyle eserinin dinleyiciye sunumuna aracılık etti. Beş kişilik vurmalı çalgıcı grubu, konusu aslında dinsel de olsa, senfonideki çağdaş ögeleri yansıtma görevini başarıyla yerine getirdi. Özellikle orta bölümdeki neredeyse “askerî” diye nitelendirilebilecek marş karakterli bölümde işin doğası gereği kendilerini gösterdiler. Noel'i çağrıştıran ise yer yer duyulan zil ve çan sesleriyle ilahimsi birkaç ezgiydi.
Penderecki'nin kendi eserleri arasından “Noel Gecesi”ni seçmiş olması, öz-biçim ilişkisi bakımından doğruydu. Efes, hristiyanlığın en kutsal merkezlerinden biriydi, Penderecki de her zaman ifade ettiği gibi dindar bir hristiyandı!
Böylece festival tarihindeki nice ünlü solist ve şeften sonra Efes antik tiyatro, Polonyalı besteci ve şef Penderecki'yi de ağırlamış oldu. Ama açılış konserinin yıldızının Hüseyin Sermet olduğunu vurgulamak gerek. Ay ve yıldız bizler için birlikte düşünülen kavramlar. Bu yıldızlı açılışın çıkışında, ay da Efes üzerinde “mehtap” halinde yükselerek uğurladı bizleri...
Açılış konserinin destekçisi 50. yılını kutlayan Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası'ydı. Bu bol tozlu işkolunun zarif yöneticileri doğrusu iyi bir seçim yapmışlardı. Kendilerine sanatseverler adına teşekkürler.
Açılış'tan, bugüne kadar Aspendos ve başka etkinliklerde çıkarılmış bulunan bir dersi tekrar çıkarmak gerek. Konser öncesi dinleyici önünde bir, bilemediniz iki kısa açılış konuşmasından başka seremoni konulmamalı. Hele böylesine uzunu. İKSEV yöneticilerine “Ankara Modeli”ni önerebilirim. Sevda-Cenap And Müzik Vakfı'nın büyük sponsorları için “Onur Ödülü Gümüş Madalyası” vardır. Bu madalya, birkaç yılda bir “ayrı” olarak düzenlenen bir törenle, kendi ritüeli içinde sunulur. İKSEV de ayrı bir tören planlarsa, küçük destekçilerin plaketleri dahil, kimseyi sabırsızlandırıp yormadan, açılış konserlerini zedelemeden destekçilerine şükranlarını sunabilir.