Büyüme ve çeşitlenme süreci yaşayan D-Marin Klasik Müzik Festivali, işin içine plastik sanatları da kattı. Festivalin düzenleyicisi Pozitiv'in iki günlük açılışla sınırlı davetine icabet ederek Bodrum'da bulunduğum sırada, Gümüşlük'teki Eklisia eski kilisesinde düzenlenen sergi de, programımızda yer alıyordu. Ekilisia'ya tek başıma gittim, festival direktörü Banu Tunçağ ve öteki görevliler tarafından karşılandığımda, programa dahil basın davetlilerinden hiç kimsenin bu sergiyi dikkate almamış olduğunu hayretle gördüm!
Serginin tanıtımında “12. Uluslararası D-Marin Klasik Müzik Festivali kapsamında Gaia Gallery İstanbul desteğiyle düzenlenen karma sergi, ilhamını Ege'nin günümüz insanına fısıldayan mitolojik hikayelerinden alıyor” deniliyordu. Zaten üç sanatçının çalışmalarının kilisenin girişi ve içinde ele alındığı serginin başlığı da “Marsiyas'ın Çağrısı” idi.
Mitoloji ve müzik tarihiyle ilgisi olanlar çoban Marsiyas'ın hüzünlü öyküsünü bilirler. Kestiği bir saz üzerine delikler delip ilk flütü icâd eden Zeus'un kızı zekâ tanrıçası Athena, çalarken yüzünün aldığı biçimle alay edilmesi üzerine flütü atar ve bunu bulup çalanın da cezasını bulmasını diler. Yâni, “beddua” eder!
Çoban Marsiyas bulduğu bu flütü çalarak halk arasında ünlenir. Bir lir ustası olan müzik-sanat tanrısı Apollon, Marsiyas'la yarışmak ister. İki müzisyen Kral Midas başkanlığındaki jüri ve halkın önünde yarışırlar, sonuç beraberliktir ama Apollon halkın çobanı daha çok alkışlamasına dayanamaz, kayalıkta bir zeytin ağacına astırıp derisini diri diri yüzdürerek öldürtür. Olaya tanıklık eden kayaların ağlamasıyla, bugün Dinar'ın girişinde bulunan Suçıkan'ın oluştuğu söylenir. Günümüzde Dinar'da her yıl, tarihin ilk müzik yarışmasına atfen Marsiyas'ın adını taşıyan bir festival yapılıyor ve flüt yarışması düzenleniyor.
PANİĞE GEREK YOK!
Gelelim üç ögeden oluşan sergiye. Eklisia'nın avlusunda önce Gönül Nuhoğlu'nun (d.1961) dökme alüminyumdan oluşan bir örnek “Pan” başları karşılıyor bizi. Mâlum, mitolojide çobanların tanrısı olarak bilinen yarı keçi-yarı insan suretinde, âniden insanların karşısına çıkıp ürküttüğü için “panik” sözcüğünün de adından türediği bir varlık. Zamanla eski çizim ve heykellerde keçiden sadece sakal ve boynuz alınarak gerisi insan biçiminde tasvir edilmiştir.
Gönül Nuhoğlu bu çalışmasında Pan'ın keçi başını boynuz ve sakallarını hayli abartarak ele almış ve bu başları, haritacıların kullandığı tarzda üçayakların üzerine yerleştirmiş. Toplamı 6 tane.
Sanatçı aynı kalıpla dökme camlar da yapmış ama, Eklisia'da sadece alüminyum dökümler, saldırıya hazırlanan bir keçi ordusu gibi konuçlandırılmıştı. Günbatımı saatlerinde gölgeler uzadığında hayli etkileyici görünebilir. Nuhoğlu sergisine İngilizce olarak “No Man's Land” yâni mealen “Kimsenin olmadığı ülke” adını vermiş. Herkes Pan'dan korkup kaçmış olmalı!
KİMİN BÜSTÜ BU?
Eklisia'nın içinde, iki koşut duvardaki perdelerde eş zamanlı videoların döndüğünü görüyorsunuz. Mihrap bölgesinin ortasında ise, loş ortamda önce bir gölge gibi algılanan bir büst yer alıyor. Malzeme epoksi ve akrilik. Hande Şekerciler'in (d. 1982) büstüne yaklaştıkça, sol yanağında bir koyuluk görüyor, iyice yaklaşınca bunun kalınca kırmızı bir çarpı işareti olduğunu seçiyorsunuz. Büstte betimlenen adamın kulağında koca bir stereo kulaklık var, gözleri kapalı. Sanatçı, bu çalışmasına “Güldü mü o, görünce eserini?” adını vermiş. İnsanlarda “Fantezi ile cinnet arasındaki ince sınır”la ilgilendiğini vurgulayan Şekerciler'in büstündeki yüz ifadesi, müzik dinlerken ölmüş bir insanı andırıyor. Birileri, morga atılmak üzere yüzünü kırmızıyla işaretlemiş olmalı.
Kapıdan girip büstü gölge gibi algıladığımda, Marsiyas zannetmiştim ama yanılmışım.
MÜREKKEP LEKESİ TESTİ VE DOĞAÇLAMA MÜZİK
Gelelim, sergiyi esas çekici kılan, Eklisia'nın içini görselliğin yanında müzikle de dolduran Arda Yalkın'ın “Rorschach Project” başlıklı çalışmasına... Türkçesi “Mürekkep Lekesi Testi Projesi”... Psikolojide kişinin zihin sağlığını ve algı gücünü ölçmek için kullanılan bu testi çalışmasına isim olarak seçmesinin nedeni, görsellikte bu testte kullanılan lekelerden esinlenmesi. Sayısal görsellikteki becerisiyle tanınan Yalkın, mürekkep lekelerini suluboyaya uygulamış, güncel filmlerden 2500'ü aşkın etkileyici kare seçmiş ve bunları işleyerek ortaya bir video çıkarmış. Lekeler biçim değiştirirken aradan gölge gibi bir tank namlusu, biraz sonra yürüyen askerler gibi günümüzde tv bültenlerinin değişmez görüntüleri, lekelerle uyumlu bir dönüşüm ve içiçelikle yürüyüp gidiyor. Bozkırda başı boş koşan atlar, üzerinize sıçrayan bir kaplan da görsel ögeler arasında. Ama bu videoyu anlamlı kılan projenin müzik tarafı.
Arda Yalkın, bu videoyu dört müzisyene ayrı ayrı seyrettirip, her birinden doğaçlama çalmaları istemiş. Eklisia'nın sağdaki duvarında da bu müzisyenleri çalarken gösteren bir video dönüyor. Doğaçlama tek tek çalınanlar harmanlanmış ve ortaya elektro akustik ve irite edici değil, dinlenebilir bir müzik çıkmış. Özellikle vokalde Nil İpek ve trompette Barış Demirel'in soloları ezgisel bir akışı yansıtırken, elektro gitarda Efe Demiral ile elektro bas gitarda İlker Göçmen'in doğaçlamaları müziğe âdeta görseldeki tanka-topa uygun bir ritmik yapı kazandırmış.
Serginin genel adı “Marsiyas'ın Çağrısı” ya... Arda Yalkın'ın görseline doğaçlama müzik çaldırdıklarının arasında doğrusu Marsiyas'ın enstrümanı flütün de bulunması, o tınının da elektro akustim harmanda yer alması öz-biçim ilişkisi bakımından hoş olurdu diye düşünüyorum.
Bu sergiyi Bodrum'a bulunanların 27- 28 Ağustos saat 17.00'den geceyarısına kadar izlemesi mümkün. Festivalin bitimiyle birlikte, bu sergi de ait olduğu yere, İstanbul'a dönecek.