Memleketin alevli-dumanlı, boğucu havası içinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 24 Ocak 2025 akşamki konserine gittim. Biletinial sitesinde yapılan açıklamada seslendirilecek iki yapıtın da “Türkiye’de ilk seslendiriliş” olduğu yazılıydı. Sahnede sadece üflemeli çalgılar, vurmalı çalgılar ve iki arp olacaktı ilk yapıt için, bir de kontrbas. Hadi orası bilet satış sitesidir ama fuayeye girip el programını alınca, gördüm ki aynı not düşülmüş.
İlk yapıt Mithatcan Öcal’ın (d.1992) Sergi ve Koda adlı yapıtıydı. Aklımda sanki bu yapıtın “Türkiye’de ilk seslendirilişi”nin İstanbul’da Gedik Filarmoni Orkestrası tarafından yapıldığı kalmış. Programa yanlış yazılmış diye düşündüm. Yapıt şef Orhun Orhon yönetiminde seslendirilmeye başlandığında bu kez “Ben bunu Ankara’da daha önce dinlemedim mi” diye kulağımı iyice açtım. Yapıtla ilgili olarak el programına basılmış imzalı program notunu dikkatlice okuduğumda, önceki bir seslendirme ve yapıtın felsefi hareket noktası hakkında bilgi bulunmadığını gördüm. “Eser geniş bir orkestrasyon yelpazesine sahip olup, yaylı çalgılar, tahta üflemeliler, bakır üflemeliler ve vurmalı çalgılardan oluşur” deniliyordu. Oysa yaylı çalgı olarak sadece bir kontrbas vardı. Tırnak içindeki “yaylı çalgılar” ifadesinin kullanılabilmesi için keman, viyola, viyolonsel ve kontrbas gruplarının yapıtta yer almış olması gerekirdi. Yapıtın “hangi akıma dahil olduğu” konusunda bazı yorumlar yapılıyor, iki bölümde “neler yapıldığı” anlatılıyor ama iki bölümün birbirine bağlı çalındığından hiç söz edilmiyordu.
Program kitapçığına incelerken şef Orhun Orhon’un da “Polonyalı”ya dönüştürülmüş olduğunu gördüm! Şef Orhon’un fotoğrafı konulmuştu ama biyografi bölümü “Michal Nesterowicz, dünyanın en önde gelen Polonyalı orkestra şeflerinden biri olarak…” diye başlıyor ve bu şefin müzikal yaşamı anlatılıyordu! Belli ki programla ilgili görevli kim ise “kes-yapıştır” sistemle çalışmanın kurbanı olmuş, eski şablon üzerinde çalışırken Orhun’un biyografisini yapıştırmayı unutmuştu!
Yazıyı yazarken, açtım telefonu Orhun’a sordum, “ Ankara prömiyeri yerine Türkiye prömiyeri yazılmıştır, olur öyle hatalar” demez mi? “Emin misin? Yapıtı CSO üflemelileriyle gene sen yönetmişsin” deyince, bir an duraksadı, “Tevekkeli bazı arkadaşlar, bunu daha önce çaldık dediler. Ben hiç hatırlamıyorum” diye hayıflandı. Arşivden tarihleri çıkarıp hatırlatınca “ Tüh, CSO’yu da demek ki ben yanılttım, yapıtı üflemeliler haftası olduğu için ben önerdim, özür dilerim” dedi.
Aslında yapıtın iki yıl arayla yinelenmesinde bir sakınca yoktu.
CSO program kitapçıklarını kaynak olarak kullanan olursa, doğru tarihleri buradan veriyorum:
Dünya ve Türkiye’de ilk seslendiriliş: 10 Kasım 2021, Gedik Filarmoni Orkestrası, İstanbul
Ankara’da ilk seslendiriliş: 20 Mayıs 2022, CSO
Ankara’da ikinci seslendiriliş: 24 Ocak 2024, CSO
Kimse alınmasın, gücenmesin, ilgili kişilerin daha dikkatli, sorgulayıcı olması gerekiyor ki, bu tür hatalar, yanıltmalar yinelenmesin.
KONUŞLANMAYA GÖRE DEĞİŞEN TINI
Seslendirmeye gelince, sanki 2022 seslendirmesi daha iyi tınlamıştı, bu kez tizler fazla keskindi. Acaba neden, şef aynı, müzisyenlerin çoğu aynı diye düşünürken, nedenini buldum. 2022 seslendirmesinde, sahne hazırlanırken bu yapıtı seslendirecek üflemeliler ve vurmalılar en arkaya konuşlandırılmıştı, sahnenin önüne ise yaylıların sandalyeleri yerleştirilmişti, çünkü daha sonra bir Mozart yapıtı çalınacaktı. Fark sahnede oturulan yerden kaynaklanıyordu, ve tabii CSO Ana Salonun biraz düzeltilebilmesine karşın sağı-solu belli olmayan akustik koşullarından!
Bari Mithatcan Öcal’ın Sergi ve Koda adlı yapıtının felsefi çıkış noktasını konseri dinleyenlerden okuyan olursa, diye belirteyim. Mithatcan’ın yapıtı dokuz küçük epizodun birbirini kesintisiz izlemesinden oluşuyor: Dünya neşesi, dünya öfkesi, dünya eğlencesi, dünya hüznü, dünya kederi, dünya acısı, nefes, hevâcis ve fenâ…
Son üç bölümün adını garipsediyseniz, onlar tasavvuf terimleri. Yapıtta gerçek dünya ile tasavvuf düşüncesi arasındaki çelişki ortaya konuluyor. İlk 6 bölümdeki kavramlar dünyayı “sergi”lerken, son üç bölümün adları da “koda” da tasavvufu vurguluyor. Yapıt da aslında yükselerek kodada değil, sönerek sessizce bitiyor.
BRUCKNER’İN USTA İŞİ “MESSE”Sİ
Konserde “gerçek Türkiye ilk seslendirmesi” ise Anton Bruckner’in ( 1824-1896) Mi minör tonalitedeki 2 No’lu “Messe”siydi. Sahnedeki üflemeli çalgıcı sayısı 15’e inerken, arkaya da TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu yerleşti. Dindar bir besteci olan Bruckner’in erken dönem yapıtlarından sayılan Messe, bu formun klasik yapısında, 6 bölümlük dinsel metin üzerine bestelenmişti: Kyrie, Gloria, Credo, Sanctus, Benedictus, Agnus Dei.
Bruckner çok mütevazi, biraz da güvensiz bir insandı. Büyük yapıtlarının çoğunu 60 yaşından sonra besteledi.
Şef Elnara Kerimova’nın hazırladığı TRT Korosu, bu yapıtı seslendirebilmek için değişik kurumlardan 17 tane takviye korist almıştı, aralarında ADK’dan piyanist-soprano Zeynep Ülbegi de vardı. Bestecinin enstümanları üflemelilerden seçmesi, açık havada düzenlenecek bir dinsel tören sırasında seslendirilecek olmasından kaynaklanıyordu.
Üflemelilerle koronun dengesi iyiydi, yapıtın bölümlerinden bazılarındaki lirik yaklaşımlar güzelce hissettirildi. Böylece 2024-25 sezonunda Bruckner’in 7. Senfonisi’nden sonra, bir de dinsel yapıtı örneklenmiş oldu. Darısı, Wagner hayranı bestecinin diğer yapıtlarının da başına…
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
25 Ocak 2025, Ankara