Fuayede bir dostum sordu: “Yahu bu Markov'u dinlemekten ve yazmaktan bıkmadın mı?”
“Bıkılacak bir kemancı değil, kendini tekrarlamıyor, her gelişinde ayrı konçerto çalıyor” yanıtını verdim.
Yıllardır gelir, devlet orkestralarımızla çalar Alexandre Markov (d.1963). Amerika'da “Paganini'yi en iyi çalan kemancı” diye nitelendirilmiştir. Paganini'nin 24 Kaprisini de bir solukta, inanılmaz güzellikte çalar. Teknik üstünlüğü, eserlerin özüne inen duygusal yorumu ve dolgun tonları, sağlam entonasyonuyla dünyanın önde gelen keman solistleri arasına girme başarısı göstermiş bir isim.
Markov'un son iki yılda Ankara konserlerine göz attığımızda, nasıl her defasında ayrı bir konçertoyla dinleyici önüne çıktığını görürüz.
2013- CSO Paganini 1
2014- BSO Paganini 2
2014- CSO Wieniawski 2
Markov 3 Aralık akşamı da CSO'da dinleyici huzuruna bu kez F. Mendelssohn keman Konçertosu'yla çıktı. Konzertmeister sandalyesinde Jülide Yalçın Dittgen vardı, orkestrayı Arnavut asıllı İtalyan şef Lorenzo Castriota Skanderbeg (İskenderbey) yönetiyordu. Sahneye bir seyyar anfi ve kumanda pedalları da getirilince, Markov'un çalacağı “bis” parçasını hemen tahmin ettim. O çok sevdiği, “madalyonun öteki yüzü”nü gene dinleyiciye gösterecek, kendi bestesi Rock Konçerto'dan bir gösteri yapacaktı herhalde.
Hârika Mendelssohn yorumundan sonra, elinde altın rengi elektronik kemanını havaya kaldırarak sahneye geldi. İki tane arşe taşıyordu. Biri normal arşe, diğeri ise kenarları özel ampullerle donatılmış “ışın kılıcı”... Matrix filmine gönderme yapmamın nedeni, karanlıkta bu arşenin aynen ışın kılıcı gibi gözükmesi...
KLASİKÇİ MARKOV MU, ROCKÇU MARKOV MU?
Markov, elinde kendisi için özel olarak James V. Reminton tarafından tasarımlanmış, patentli elektrikli kemanıyla, Rock Konçertosu'ndan andante bölümü yaylıların eşliğinde çalmaya başladı, ardından çoştu ve ayağıylal yerdeki pedal ve tuşlara basarak, anfinin ses yükseltme gücünü de zorlayan yüksek titreşimli sesleri çıkardı. Sonra verdiği işaretle tüm elektrikler söndü ve Markov'un elinde “ışın kılıcı” belirdi. Karanlıkta Rock kadansını çaldıktan sonra ışıklar geri geldi. Güzelim Mendelssohn Konçerto'dan sonraki “Rock Show” böylece tamamlandı! Acaba Bilkent'te yaptığı gibi gelip bir Paganini Kapris çalar mıydı? Hayır, çalmadı!
Fuayede dinleyici ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı gösteriden büyük zevk aldığını ifade ederken, bazıları da elektrikli kemanın aşırı titreşim ve dip sesli rock sololarından rahatsız olmuş, solisti eleştiriyorlardı.
Aslında Markov, siyah deri giysiler içinde elektrikli kemanlarıyla sadece orkestra eşlikli kendi rock bestelerini çaldığı konserler de veriyordu. Hâtta, CSO'nun Arena'daki bir yılbaşı konserinin ikinci yarısında deri giysileri içinde rock konçertoyu seslendirirken, dinleyicilerden bazıları salonu erken terk etmişti.
Benim Markov'a gönül koyduğum konu ise başka. Amerika'ya yerleşmiş Rus Yahudisi Markov ailesinin reisi, baba Albert Markov, yıllar önce Ulvi Cemal Erkin'in Keman Konçertosu'nu Moskova'da seslendirmiş ve bu kayıt Ruslar tarafından LP olarak da yayımlanmıştı. Baba-Oğul Markovlar 2008'de CSO'da birlikte sahneye çıktılar. Markov, madem Türkiye'yi bu denli seviyor, her yıl mutlaka gelerek birkaç konser birden veriyor, bu sevgisini babasının plak yaptığı Erkin Konçerto'yu repertuarına alarak ve gelip Türkiye'de de çalarak göstermeliydi. Bunu kendisine de söylemiş ve olumlu cevap almıştım ama aradan yıllar geçti, henüz ses seda yok!
SÜRPRİZ BİR İLK SESLENDİRME
Konserin açılış parçası Samuel Barber'ın “Adagio”suydu. Eseri Türkiye'de genellikle küçük oda orkestralarından dinleriz. CSO'nun yaylıları tam kadro, şef Castriato yönetiminde bu hüzünlü eseri güçlü biçimde seslendirdiler.
İkinci yarıdaki Ottorino Respighi'nin fevkalade renkli bir orkestrasyona sahip “Roma Çeşmeleri” başlıklı eseri, tahta ve bakır üflemeli çalgıların dikkatli icrasıyla, ayrıntılar ortaya çıkarılarak yerli yerinde seslendirildi. Şef Castriato ne de olsa, Santa Cecilia Konservatuarı mezunuydu ve bestecinin şafaktan akşama kadar günün dört ayrı zaman diliminde anlattığı dört önemli çeşmeyi yakından tanıyordu.
Konserin “sürpriz” eseri ise N. Rimski Korsakof'un “ Rus Paskalya Festival Uvertürü”ydü. “Sürpriz” dememin nedeni, Ankara'da ilk kez çalınıyor olmasıydı. Belki Türkiye'de de ilk kez çalınıyordu. Ortodoks Rus Kiliselerinde ayinlerde seslendirilen ilahilerden alınmış bir tema ile ile başlayıp, arada eğlenceli bir bölümden sonra gene ilahi temalarıyla sona eren uvertürü ben de ilk kez dinledim. Hem eseri, hem de icrasını beğendim. Keman sololarda Jülide Yalçın Dittgen, viyolonsel sololarda Oğuzhan Kavruk, tüm üflemeli gruplar ve vurmalılar bu ilkseslendirmenin başarısına önemli katkıda bulundular. Özellikle, genç tromboncu Emircan Birgül, pırıl pırıl solosuyla dikkati çekti. Gelecek vaad eden bir isim. Şef Castriato'nun da memnuniyet yüzünden okunuyordu.