Ünlü İranlı yönetmen Abbas Kiarostami, tedavi görmekte olduğu Paris'te yaşamını yitirdi. Kiarostami 76 yaşındaydı. Hastalığına teşhis konulduğu günlerde Ankara CerModern'de açılan fotoğraf sergisi sürüyordu. Bu sergi nedeniyle portalımızda yer alan yazıyı yeniden yayınlıyoruz.
***
Bugün köşenin İranlı bir konuğu var.
İran filmlerini ilk gördüğümde Sinematek yıllarıydı; öğrenciydim. İran Devrimi öncesiydi. Gördüğümüz filmlerde Tahranlı üst ve orta gelirlilerin gündelik yaşamları gösteriliyordu. Filmlerin içinden çıktıkları toplumlarla ilgili bilgi kaynağı olduğu yadsınamaz. Sinemasal değeri olmayan bu eski İran filmlerinde “Mersi!” diye teşekkür edilmesi dikkatimi çekmişti; bu Fransızca teşekkür o sıralarda hâlâ bizde de kullanılmaktaydı! Evli barklı, varlıklı bir doktorla genç bir kızın birbirlerine vurulmasıyla yaşananları anlatan bir film kalmış aklımda: uzun uzun göz süzüp bakışmalarıyla… Benzer konuları incelikle işleyen Fransız sinemasının yanında pek yavan, pek yüzeysel bir filmdi. Senaryosundan, oyunculuğuna kadar o zamanki aklımla “en kötü”ler arasında yer almaya değer bulmuştum. Yıllarca “İran sineması” denince ben o filmi anımsadım.
İran sinemasını asıl keşfedişim ise, İran Devrimi sonrasında, sanırım Türkiye’de yaşayanların çoğu gibi, Abbas Kiarostami’nin Arkadaşımın Evi Nerde? filmiyle oldu. Bir çocuğun, arkadaşına unuttuğu defteri götürmek için onun evini arayışını anlatan siyah-beyaz bir film!... Bu film o zaman hepimizi çarptı: neye uğradığımızı şaşırdık! Alışılmadık, şapka çıkarılacak bir sanat yapıtıyla, bir sanatçıyla karşı karşıyaydık. Daha sonra Kiarostami’nin yönettiği başka iyi filmler de gördük- fazlalıklardan ayıklanmış, şiirsel bir dille anlatılmış… Rus yönetmen Andrey Tarkovski’yle, Yunanlı yönetmen Teo Angelopulos’la ruh akrabalığı olduğunu akla getiren filmlerdi bunlar. Kiarostami’nin filmlerinde İran kırsalını gördük: doğasıyla, insanıyla; köylüsüyle aydınının ilişkisini, çelişkisini de sezdik. Yerel “malzeme”yle evrensel öyküler anlatmasına hayran kaldık. Sinemasıyla dünyanın bellibaşlı yönetmenleri arasına giren Kiarostami daha sonra Avrupa’da film çekmeye çağrıldı. Birkaç yönetmenli projelerde de yer aldı.
Kiarostami, başka bir çok İranlı sanatçı gibi Devrim’den sonra ülkesini bırakıp gitmemekle doğru bir karar aldığını düşünüyor: “Bir ağacı toprağından söküp alırsanız yeni dikildiği yerde meyve vermez” diyor. Sinemasının ülke yöneticilerince nasıl karşılandığına ise “İlgi alanlarına girmiyor, daha önemli konularla uğraşıyorlar” türünden bir yanıt veriyor. Filmlerinin İran’daki yaşam gerçeğini yansıtmadığını söyleyen yönetmenin gerçekle fanteziyi birleştiren bir anlatımı var.
Sanatçıların birden fazla sanat dalına ilgi göstermeleri alışılmamış bir durum değil. Resim yapan yazarları, şairleri; fotoğraf çeken sinemacıları biliyoruz. Kiarostami’nin de iyi bir fotoğrafçı ve şair olmasına şaşırmadık. Ünlü yönetmen, bir süredir fotoğraflarıyla Ankara’da CerModern’in konuğu… Eski demiryolları cer atölyelerinden modern sanat müzesine dönüştürülen (ülkemizdeki en başarılı mimarî dönüşüm örneklerinden biri olan) CerModern’de yer alan dev boyutlu fotoğraflarında filmlerindeki karelere benzer görüntülerin olması şaşırtıcı değil: kar görüntüleri, karlı dağın ardından yükselen ay, karda yürüyen karga, kerpiç duvara yaslanmış bisiklet, duvara yansıyan dallar, sonbaharda başaklar, ilkbaharda başaklar; bazıları üç boyutlu izlenimi veren, hepsi “şiir gibi” fotoğraflar… Fotoğraflarını görmeyenlere anlatabilmek için, CerModern’in dükkânında satılan şiir kitabı Rüzgarla Yoldaş’tan alıntılar yardımcımız olabilir. İşte Kiarostami’nin “haiku” tadındaki şiirlerinden birkaç örnek:
“yeni yetişmiş başaklar
birbirlerini kucaklamışlar.
korktukları rüzgâr mı
yoksa orak mı?”
“ayçiçekleri
boyunları bükük fısıldaşıyorlar
bulutlu günlerin beşincisinde”
“örümcek
gururla bitirdiği işine bakıyor
dutun ve kirazın arasında”
“kar yağıyor
kara bulutlardan
karın beyazlığına”
“uzaklardan bir hindiba çiçeği
havuzu görmeye gelmiş
suyunu hiç sarsmadan”
“yalnızlığın ilk sonbaharı
aysız bir gökyüzü
ve bir dizi şarkı
yürekte”
“alabalıklar
bilmiyorlar ırmak nereye gidiyor
ve ona eşlik ediyorlar
tuzlu sulara dek”
“rüzgara yoldaş gelmişim
yazın ilk gününde
kendiyle beraber götürecek beni
sonbaharın son günü”
Abbas Kiarostami’nin fotoğrafları 10 Mart’a kadar Ankara’da CerModern’de görülebilir.