Bugün köşeyi sinema ile plastik sanatlar birlikte kaptılar.
9 Ekim 2016’da 90 yaşındayken beklenmedik bir biçimde yaşamını yitiren Andrzej Wajda’nın son filmi Nisan ayında Ankara Film Festivali’nde gösterildi. Powidoki- Afterimage (Ardıl Görüntü) başlıklı film 1950’lerin başında Polonya’da yaşananları ünlü Polonyalı ressam Wladyslaw Strzemiński’nin yaşamının son yılları ekseninde anlatıyordu, ama güncelliğiyle de sarsıcıydı.
Yaşamı boyunca 39 konulu film, 11 belgesel, televizyon dizileri, kısa filmler çekmekten başka tiyatro yönetmenliği de yapmış olan Wajda, öncü yenilikçi ressam Strzemiński’yle ilgili bir film yapmayı yıllar önce aklına koymuş, sonunda 2016’da -son filmi olacağını bilmeden- yapabilmiş, zatürrieyle baş etmeye çalışırken bitirmiş.
Ülkesi Sovyet güdümündeyken yaptığı filmlerle hem Polonya’da hem yurtdışında önemli bir sinemacı olarak tanınan Andrzej Wajda, simgeler ve alaycı dokundurmalarla günün Polonya’sına üstü örtülü göndermelerde bulunuyordu. Bazan över görünüp yeriyordu. Tüm filmlerinde çok katmanlı göndermeler ve simgeler kullanan Wajda’nın son filmindeki en belirgin simgesel anlatıma örnek olarak şu sahneyi verebiliriz: Tek kolu ile bacağını Birinci Dünya Savaşı’nda yitirmiş olan ressam, boş tuvalini yerleştirip resim yapmak üzere iken birdenbire tuvali ile odası kırmızı kesilir. Oturduğu binanın tepesine çıkan görevliler, düzenlenmekte olan bir gösteri için, binanın ön yüzeyini kaplayan büyüklükte bezden bir Stalin posteri asmışlardır: kırmızı fon üzerinde gülümseyen dev bir Stalin portresi… Odasıyla tuvalinin bu kumaş yüzünden kızardığını anlayan ressam bıçakla posterin pencere önüne gelen bölümünü keser, oradan giren güneş ışığında resmine başlar, ancak çok geçmeden durumun ayırdına varan görevliler kapısına dayanacaklardır.
Wajda’nın filminin baş kişisi olan sanat kuramcısı ve ressam Wladislaw Strzemiński (1893 -1953), 1920’ler ve 30’ların “Konstrüktivist” yenilikçi resminin öncülerinden sayılıyor, ayrıca sanatta “Ünizm” (sanat yapıtı ile yapıtın yaratıldığı yerin birliği, bütünlüğü) kuramının yaratıcısı olarak biliniyor. Sanatçı, 1918’den 1940’ların sonuna kadar, bir dönem evli olduğu heykeltraş Katarzyna Kobro ile birlikte Polonya’da öncü sanatın en önemli isimlerinden biri: atelyeler yönetiyor; Kübist, Konstrüktivist ve Suprematistler Blok’unu kuruyor; Blok dergisini çıkarıyor; yapıtları yalnızca Varşova’da değil NewYork’ta da sergileniyor. Tasarım okullarında ders verirken tasarımcıların eğitimi için özel ders programları oluşturuyor. 1931’de Lodz Modern Sanatlar Müzesi’nde uluslararası modern sanat koleksiyonunun oluşturulmasına ön ayak oluyor. 1932’de Paris’teki Soyutlama Yaratma Grubu üyeleri arasına katılıyor. 1931 ve 32’de Lodz Şehri Belediyesi Sanat Ödülü’nü alıyor. 1933’te öncü sanatcıları bir araya getiren Modern Plastik Sanatçılar Grubu’nu oluşturuyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Polonya Nazi Almanya’sının işgali altındayken, “Yahudi Dostlarıma”, “Sınır Dışı Etmeler”gibi çizimlerinde savaş cehennemini anlatıyor.
1945’te Devlet Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda ders vermeye başlıyor. Burada Mekansal Görsel Sanatlar Bölümü’nü kuruyor; ürünlerinin çoğunu ertesi yıl Lodz Sanat Müzesi’ne bağışlıyor. 1948’de bu Müze’de Yeni Görsel Salon’u açıyor. Ülkenin gözde sanatçısı, 1950’de “sosyalist gerçekçi” kültür politikasına uymadığı gerekçesiyle görevinden alınıyor.
Öğrencilerinin gözünde “efsanevî” bir kişi olan ressamı Güzel Sanatlar Okulu’nda ders verdiği dönemden anımsayan Wajda, filmini Strzemiński’nin görevden alınmasının hemen öncesinde başlatıyor. Resmini biçimsel açıdan (ele aldığı konular açısından değil, o konuları resmetme biçimi açısından) beğenmeyen yönetim önce onu sosyalist gerçekçi resimler yapması için uyarıyor. İşini korumak istiyorsa, resmi kültür politikasına uyarak toplumcu gerçekçi resimler yapmasını söyleyen bürokrat ona “böyle zamanlarda tek bir seçenek vardır” diyor. Yapılan uyarılara, verilen gözdağlarına karşın bildiği gibi resim yapmayı sürdürmekten caymayan ressam önce üniversitedeki işinden olacak; ekmek almak için işyerinden verilmiş vesikası elinden alınacak; çok geçmeden Ressamlar Birliği’nden haberi olmadan çıkarılacak; yalnızca bu Birliğe üye olanların alabildiği sanat malzemelerini satın alamayacak; öğrencilerine evinde toplu dersler vermekten caymayacak; arada öğrencilerinin bulduğu boyama, vb işlerden de kim olduğu anlaşılınca ücretini alamayacak; ilerleyen verem hastalığıyla baş edemeyecektir. Bu arada sisteme karşı duramayanların kendinden uzaklaştıklarını görecek; ayrı yaşadığı karısı yaşamını yitirecek; yeni yetme kızı kendi kendine çocuk yurduna yazılacaktır. Ressam, “yaşamın güçlükleriyle erken yaşta tanışacak” diye düşünür kızı için.
Filmin baş oyuncusu Bogusław Linda, rejimin baskısı altında sanatını dik başlılıkla, inatla sürdüren, kendini sanatına adamış, bağımsız düşünceli ressamı incelikle, yetkinlikle canlandırıyor: Onun oyunculuğuyla Wladislaw Strzemiński bir tragedya kahramanı olarak ortaya çıkıyor. Oyuncu, filmde anlatılan dönemi çocukluğundan anımsadığını, umudun bütünüyle yok olduğu o dönemi filme yansıtması için yönetmenle birlikte senaryoyu birkaç kez yazdırdıklarını söylüyor.
Filme adını veren, Strzemiński’nin üzerine kafa yorduğu “Ardıl Görüntü” kavramı, “bir görüntüye bir süre bakıp gözümüzü kapadıktan sonra gözde bir süre kalan biçimler” olarak tanımlanıyor. Filmde anlatılan dönemi yaşayan ve iyi anımsayan Wajda, Sovyet denetimindeki Polonya’dan kalan “Ardıl Görüntü”yü yansıtmış oluyor.
Wajda, tüm filmlerinin güncel bir siyasal mesaj taşıdığını söylüyordu. Bu son filmiyle de Polonya’daki Hukuk ve Adalet Partisi yönetimine dokundurup dokundurmadığı merak edildi. Söz konusu parti (PiS), Ekim 2015’te %37.5 ile en yüksek oyu alıp parlamentoda en fazla sandalyeye sahip olarak yönetime geldi. Öne alınan cumhurbaşkanlığı seçimiyle yürütmeyi tümüyle ele geçirdi. Ardından özgürlükleri kısıtlayan, medyayı denetim altına alan, bürokrasiyi siyasallaştıran, yargının tarafsızlığını ortadan kaldıran uygulamalarla özgürlükçü aydınları da, Avrupa Birliği’ni de karşısına aldı. Serbest piyasa ekonomisinin işleyişinden, Avrupa Birliği’nin “dayatmaları”ndan yakınan kitlelerin desteğini popülist söylemleriyle kazandı. Parti başkanı, AB’den gelen eleştirilere “Kendi işlerine baksınlar” sözleriyle tepki verdi. “Serbest piyasa modelini başarıyla uygulayan örnek bir Doğu Avrupa ülkesi” olarak görülen Polonya artık milliyetçi, Katolik ve muhafazakâr bir partinin katı kurallarıyla yönetiliyor, Avrupa Birliği’nin savunduğu çok kültürlülüğün karşısında yer alıyordu. Özgür düşüncenin yeniden baskı altına alındığı bu dönemde Andrzej Wajda, Polonyalı sinemacılara şöyle sesleniyordu: “Güçlü bir gerçek arayışının, itirazını ya da hoşnutsuzluğunu seslendirme gereksinmesinin olduğu yerde siyasal sinemaya iştah artar… Umarım, genç yönetmenler, şimdikinden beter dönemlerde ayakta kaldığımızı öğrenirler.”
Wajda, bu son filmiyle ilgili şöyle demiş: “Film, seçkin bir sanatçının sisteme karşı kahramanca, ödün vermeden direnişinin gerçek öyküsünü anlatıyor. Uzun süre bu acıdan gerçekten habersiz yaşadık. Belki şimdi o günleri anımsama zamanı geldi.”
Görülüyor ki, bugün yaşanan acılar gelecek kuşaklara bir süre unutturulsa bile, gün geliyor o zulmü yapanlar anılmıyor ama zulme uğrayanlar gün ışığına çıkıyor, yeniden parlıyor. Unutturulmaya çalışılan ressam Strzemiński’nin değeri de 60 yıl sonra yeniden anımsanıyor.
Şu günlerde dünyanın en önemli çağdaş sanat müzelerinden biri olan Madrid’deki Museo Reina Sophia’da “Kobro ve Strzemiński: Avangard Prototipler” sergisi var. Sanatı- toplumsal içerikten ayrı düşünmeseler de- biçimle deney olarak gören ressam Strzemiński ile heykeltraş karısı Katarzyna Kobro’nun 150’yi aşkın işi yer alıyor bu sergide. 25 Nisan’da açılan sergi 18 Eylül’e dek sürecek.
Wladislaw Strzemiński’nin işlerinden bir kaçı Atina’da 4 Nisan’da açılan, 40’ı aşkın mekânda düzenlenen documenta14 sergisinde de yer alıyor. 16 Temmuz’a dek sürecek bu sergide 160 uluslararası sanatçıdan yapıtlar var. Aynı sergi, daha sonra Eylül’e dek Almanya’nın Kassel kentinde görülebilecek.
MİNA TANSEL
15 Mayıs 2017