Köşeyi resim kaptı.
Fransız ressam Pierre Soulages (Sulaj), 24 Aralık 2019’da 100 yaşına girdi. 2. Dünya Savaşı sonrasında dünyaca ünlenen sanatçı, o gün bugün kendine özgü resimler yapmayı, resimde arayışlarını sürdürüyor. Sanat eleştirmenlerinin “soyut resmin yaşayan en önemli temsilcilerinden” saydığı ressam, “karanlığın kralı”, “siyahın ustası” olarak niteleniyor.
Başka hiçbir rengin siyahın parıltısıyla yarışamıyacağını düşünen Pierre Soulages’ın siyaha ilgisi daha çocukluğunda ortaya çıkmış. Annesi, yaptığı siyah kar resmine çok gülmüş. O ise çocukken yaptığı resmi hâlâ savunuyor: “Siyahlarımla kağıdın beyazını daha da beyaz yapmıştım.” Beyaz kağıtlara sürekli siyah lekeler katan çocuğa annesi: “Şimdiden yasımı tutuyor gibisin” diye takılırmış.Oysa, Soulages “Siyah yas rengi değildir. Yas rengi olan beyazdır” görüşünde…Siyahı şöyle anlatıyor: “Hiçbir renk onun parıltısıyla yarışamaz. Çok canlı bir renktir. Koyu bir rengin yanına koyduğunuzda parlar.”
Siyaha çocukluktan beri ilgi duyan ressam 1979’da kesin bir seçim yapıyor: o güne değin hep aynı soyut arayışı sürdürürken artık “siyah ötesi”ni (outrenoir) araştırma kararına varıyor. Siyahı kat kat ya da tek kat sürerek ya da kazıyarak ışığı ortaya çıkarmaya girişiyor. Işıkla, ışığın karanlıkla ilişkisiyle oynamaya başlıyor. Siyahın farklı tonlarını buluyor, gösteriyor.
Kendisinden “Fransa’nın yaşayan en büyük ressamı” olarak söz edilen Soulages, ülkesinin devlet başkanlarından da hak ettiği ilgiyi görüyor: Chirac, Holland gibi hayranlarından sonra Macron ile eşi de sanatçıyı ziyaret ederek saygılarını sunmuş. Ressam, Macron çiftinin kültürlü ve açık olmalarından, dostluk kurmaktaki becerilerinden etkilendiğini söylüyor. Güney Fransa’da, Akdeniz’e karşı Sete’deki evinde, kendinden birkaç ay küçük olan karısıyla yaşıyor. Konukların kendisini rahatsız etmemesini istediğinde, kumsaldan getirdiği bir taşı kapının dışına iple bağlıyor.
Soulages, Hermitage Müzesi’nde sergilenen ilk çağdaş ressam olmanın dışında Seul’den Valencia’ya, Tokyo’dan Montreal’e retrospektifleri düzenlenmiş bir sanatçı… On yıl önce Paris’te Centre GeorgePompidou’da yine retrospektif bir sergisi açılmıştı. Bu kez, yine Paris’teki LouvreMüzesi, Soulages’ın 100. yaşı nedeniyle 11 Aralık’ta“Soulage’a Saygı” retrospektif sergisini açtı. Aynı Müze, Chagall ile Picasso’yu da 90. yaşlarında birer sergiyle kutlamıştı.
Müze, bu sergiye her zaman 12-15. yüzyıl resminin sergilendiği Salon Carré’nin tümünü ayırdı. Sergide, ressamın Fransa’nın ve dünyanın belli başlı müzelerinden gelen, 70 yılı aşkın üretiminin her aşamasını örnekleyen yapıtlardan başka son aylarda yaptığı işlere de yer veriliyor. Tüm yapıtların yerleştirileceği yer belirlendikten sonra henüz bitmemiş olan dev boyuttaki son işi için bir duvar ayrılmış. Bu son yapıtı üzerinde çalıştığı sırada eşi Colette Soulages şöyle demiş:“Bütün gece onu düşünüyor.”
Soulages, kılı kırk yaran, mükemmeliyetçi bir ressam… Yaptığı bir resmi “orta karar” bulursa yok ediyor, eğer yeterince iyi bulmazsa hiç gözünün yaşına bakmadan dışarı çıkarıp yakıyor.
Louvre’daki sergi bu yıl açılan en önemli Soulages sergisi ama tek sergi değil. Ressamın Kasım’da Şangay’da açılan sergisi 28 Aralık’ta kapanıyor. New York’taki “Pierre Soulages: A Century” sergisi Ekim sonunda kapandı.Louvre’daki sergi ise 9 Mart’a dek açık… Olanağım olsaydı da görseydim keşke…
Soulages, dünyayı bir baştan bir başa gezme olanağını 1957’de bulmuş. New York’a çağrılmış. Oradan eşiyle birlikte Chicago’yla San Francisco’ya geçmiş. Ardından Büyük Okyanus’u aşıp Asya’yı gezmişler. 2014’te yayınlanan Soulages in America kataloğu için kendisiyle söyleşen yazar Philippe Ungar’a şöyle dediğini okuyoruz: “Japonya ve Hindistan’dan geçip gelerek, 1958’de İstanbul’a inince, kendimi yeniden Batı’da hissettim. Asya’da keşfettiğimiz onca ülkenin ve kültürün ardından, İstanbul, ait olduğum dünyaya açılan kapıydı.”
Doğu’dan bakınca Yakın Batı sayılan İstanbul’umuz, Batıdaki büyük sergileri izleme şansı olan olmayan herkese resim sanatının, çağdaş sanatın seçkin örneklerini sunar. Bizim eski büyük ressamlarımızdan –çocukluktan beri hayranı olduğum- Avni Lifij’in retrospektifi12 Ocak’tan önce Sakıp Sabancı Müzesi’nde mutlak görülmeli, diye düşünüyorum. Bilgisinin ötesinde güçlü önsezisi ve duyarlılığı ile küratörlüğüne hayran olduğum Nuran Terzioğlu’nun Galeri Apel’de 10 Ocak’a dek sürecek Dört Mevsim sergisi ile sevgili Telga Südor’un yönetimindeki Galeri Diani’de Şükrü Karakuş’un küratörlüğünü yaptığı Eve Dönüş sergisindeki birbirinden ilginç minik işleri gördüğüm için kendimi mutlu sayıyorum. Dostluğunu kazandığım için şanslı olduğum Hale Sontaş’ın son birkaç işini evinde görmenin ayrıcalığını yaşadığıma, sevgili Zeynep Sarıoğlu’nun Tûze Sanatevi’ndeki karma sergide Ekolojik Denge dizisinden yapıtlarını gördüğüme seviniyorum.
Sanatla ilgilenmek yaşam süresini uzatıyormuş!...
MİNA TANSEL
28 Aralık 2019, Ankara