Başkentimiz Ankara’da varlığıyla kıvanç duyduğumuz Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin fazla uzun bir geçmişi bulunmuyor. 1927- 30 yılları arasındaki yapımından sonra Türk Ocakları Merkez binası olarak hizmet verir. Ancak bu sürede Hamdullah Suphi Tanrıöver başkanlığında düzenlenen kimi etkinliklerde komşu ülkelere yönelik saldırgan dış politik hareketler nedeniyle Atatürk tarafından Halkevleri’ne dönüştürülecektir. Demokrat Parti’nin (DP) iktidara gelmesiyle Atatürk kazanımlarının yok edilmesi süreci başlar. Halkevlerini kapatan iktidar için başka yollar vardır artık.
Çallı'nın yaptığı, Salah Cimcoz portresi.. Günümüzde DRHM'de Çallı'nın otoportresi olarak sunuluyor!
Zaman içinde birkaç bakanlık arasında el değiştiren bina 1975 yılında Kültür Bakanlığına verilir. En sonunda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve eşi ressam Emel Korutürk’ün girişimleriyle Nisan 1980 tarihinde Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi olarak açılır. İzleyen süreçte Cumhurbaşkanı ve eşi kendilerinde bulunan aile armağanı İbrahim Çallı’ya ait üç yağlıboya tabloyu müzeye bağışlarlar. Tablolar; Emel Korutürk’ün babası Salâh Cimcoz, annesi Hasene Cimcoz ve anneannesi Aliye Moralı’yı betimliyor. İzleyen süreçte hareketli günler başlıyor. Müze kuruluşundan günümüze değin birçok kez değişik nedenle kapatılıp açılacaktır. Bu arada basına yansıdığı kadarıyla kaybolan, çalınan, sahteleri yapılan, yetersiz kişilerin bakımına bırakılan ya da başka kurumlara gönderildiği söylenen yapıtlar için bugüne değin ciddi bir değerlendirmenin yokluğu da ayrı bir öykü.
Çallı'nın sergilemeden kaldırılan Uzanan Çıplak tablosu
Şimdi değinilecek konu, ilgili kurum üzerindeki çok sayıda olaydan yalnızca birkaçı. Yaklaşık 1999 sonuna doğru kapatılan müze 22 Şubat 2008 günü dönem başbakanı ve eşinin katılımıyla açılır. Açılış konuşması sonunda yapıtlar gezilirken ilk salonda duvarlardaki resimlerden birinin önünün korumalarca kapatılarak görülmesinin engellenmesi ilginç bir görüntü yaratmıştı. Çünkü o tablo İbrahim Çallı’nın “Uzanmış Çıplak” adlı büyük boy yapıtıydı. Orta salonlardan birinde bulunan Saip Tuna’ya ait “Nü” tablo da daha küçük boyutlu olduğundan yerinden çıkarılıp kaldırılmıştı. Yaşanan olay, sanatta çıplaklık konusuna duyulan olumsuz bir bakıştan başkası değil.
Çallı, elinde fırçasıyla
Açılışından dört yıl sonra 2012 yılında müzenin tanıtımı amacıyla Zeynep Yasa Yaman’a hazırlatılan “Ankara Resim ve Heykel Müzesi” adlı büyük boy kitap T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca çıkarılacaktı. Söz konusu kitaptaki birkaç yanlışlık arasında en dikkati çeken İbrahim Çallı’ya ait bir tabloyla ilgili. Sanatçının öteki yapıtları arasında “Otoportre” etiketiyle sunumu yapılan ve kitaba da aynı şekilde basılan portre yanlış adlandırılmıştı. Bu kez 2020 aralık ayı sonlarında yeniden açılan (bu kaçıncı?) müzede büyük değişikliklere gidilmiş olduğu görülüyor. Sergilenen yapıt sayısında büyük ölçüde kısıtlama olması dikkat çekici. Yaklaşık 400 dolayında yapıt sergilemeden kaldırılmış. Elbette İbrahim Çallı ve Saip Tuna’ya ait iki ayrı “nü” tablonun hem sergilemeden, hem de yeni kitaptan da çıkarıldığını söylemeye gerek yok.
Başka bir değişiklik, üst kattaki loca bölümüne giriş kapısının iki yanında Atatürk’ün Ratip Tahir Burak’tan istediği Türk tarihiyle ilgili resimler de yerinden edilmiş. Toplantıların düzenlendiği Operet sahnesinin giriş kapısına metal harflerle “Türk Ocağı” yazısının yerleştirilmesi bir ayrıntı gibi dursa da anlamı büyük. Düzenlemesinde Atatürk’ün istediği resimler kaldırılırken onun kapattığı kurum adı kapıya yazılmış.
Yine günümüzdeki Osmanlıcılık merakından olsa gerek Osman Hamdi’ye ait “Silah Tacirleri” resminin adı da “Seyf-i Katı (Keskin Kılıç)’a dönüşmüş. Oysa bugüne değin bilinen şekli “Silah Tacirleri”ydi. Ara metinde ayraç içinde yeniden özgün adı geçirilse de öne çıkarılan ad Osmanlıca olanı. Müzenin bu son açılışı nedeniyle yine bakanlık tarafından iki cilt halinde büyük boy ve oldukça gösterişli “Başyapıtlar” adını taşıyan bir kitap çıkarılmış. Kitapta İbrahim Çallı’nın yapıtlarına ilişkin görseller arasında daha önceki kitaplarda yer alan “Nü” resminin çıkarıldığına değinilmişti. Kıymet Giray tarafından hazırlanan yeni kitap “Başyapıtlar”da Çallı’ya ilişkin tablolar arasında yine “Otoportre” yazılı olanı dikkat çekiyor. Salâh Cimcoz’u betimleyen portrenin ısrarla Çallı’nın kendi portresi olarak yazılmasının anlamını kavramak güç. Üstelik kitabın 160. Sayfasındaki “Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nin en kıymetli portre resimleri arasında yer alan İbrahim Çallı’nın oto portresi bir başyapıttır.” tümcesi söz konusu yanlışlığa bir kez daha vurgu yapıyor. Öncesinde Zeynep Yasa Yaman’ın düştüğü yanlışlığın bu kez de sürdürülmesi nasıl açıklanabilir? Daha eski kaynaklarda bu tablonun Salâh Cimcoz’un portresi olduğunun yazıldığını da ekleyelim.
Daha da ötesi, bu yanlışlığı doğrulamak için sayın Emel-Fahri Korutürk çiftinin oğlu ile görüştüm. İlgili portrenin dedesine ait olduğunu o da onayladı. İtiraf etmek gerekir ki bu yanlışlık internet ortamında da aynen böyle yer alıyor. Oldukça pahalı sayılabilecek iki ciltlik koca kitapta Fethi Arda ve başka ustaların yer almaması ayrı bir eksiklik olarak görülebilir. Ancak var olan durumuyla kitapta, önemli bir sanatçımız olan Çallı’ya ait tablodaki Salâh Cimcoz’un yanlış adlandırılmasını anlamak kolay değil. Akla gelen nedenler arasında kopyala-yapıştır tekniğinin uygulanması olabilir mi acaba? Önemsiz gibi görünse de yanlışlıklar zinciri ileride dönülmesi olanaksız başka yanlışlıklara yol açabilir. Kalıcı olduğu düşüncesiyle hazırlanan, kurumsal ve akademik kimliklerin imzasını taşıyan bu tip yayınlarda daha özenli davranılmasını beklemek sanatımız adınadır.
A. CELAL BİNZET
2 Temmuz 2022, Ankara