Yaşamın anlaşılmaz oyunları var. Hiç kestirilmeyecek zamanların beklenmedik sürprizleri çıkar karşınıza. Oysa doğanın şaşmaz bir saati bulunduğunu herkes bilir. Yaşam nasıl başladıysa öyle de sona erecektir bir gün. Bu şaşmaz işleyişten Lütfü Günay da (d. 1924) kendi payını aldı. Nurol Galeri’de eşiyle birlikte açtığı ortak sergisi sürerken 12 Kasım günü Sevgi Sanat’ta da desenlerinden oluşan sergisi açılacaktı. Yatağa bağlı rahatsızlığını biliyordum. Açılışından iki gün önce gidip sergilenecek desenleri inceleyip onlarla ilgili bir de yazı yazdım. Sonraki gün ikinci kez galeriye uğrayıp bir de düzenlenmiş durumda izlemek büyük keyif oldu. Oturup eşi Ülkü ve İmren Erşen arkadaşlarla resimler üzerine konuştuk biraz. Ülkü Hanıma Hoca’yı sordum. Bugün biraz iyi gibi dedi. İyi denilen günün beş altı saat sonrası Lütfü Günay’ı kaybettiğimizin haberi geldi. Oysa ertesi gün sergisi açılacaktı.
Ve açıldı da.. Ama o açılışı beklemeden bırakıp uçtu. Sergisine gelemeyeceğini hepimiz biliyorduk. Ama onun evinde yatağında oluşu, elinden çıkmış resimleriyle soluk alıp verdiğinin işareti gibiydi. Uzun bir yaşam sürdü. 1953 yılında Adnan Çoker’le birlikte Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi salonunda açtığı ilk soyut resim sergisini izleyen yıllarda yorulmaksızın bir çalışma temposu içinde resimleriyle var oldu.
1944-49 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi Zeki Kocamemi atölyesinin Yüksek Resim Bölümü’ndeki eğitiminin ardından son günlerine değin elinden kalemi ve fırçası eksilmedi hiç. Sanatını iki çizgide sürdürmeyi sevdi: Soyutları ve doğa görünümleri. Öncelikle memleketi Çanakkale- Kilitbahir coğrafyasını karşı karış tuvaline aktardı. Yalın planlarla örülü düzenlemeleri onunla özdeşleşmiş bir kimlik kartı gibiydi. Aynı yalınlık soyut düzenlemelerinde de görülür. Kimi zaman bıçak yarası gibi vurduğu çarpıcı bir renkle tamamlamayı severdi çalışmasını. Gezip gittiği yerler de aynı titizlikle onun tuvalinde yaşam buldu. Yoğunlaştırılmış renkler eşliğinde aynen soyut düzenleme benzer şekilde doğayı alıp fazlalıklarını atarak kurulmuş bir tuvalinin karşısında onun fırçasını tanırdınız.
Desenler sergisi yaşamdan ayrıldığı gecenin ertesi günü açıldı. Orada geniş bir zaman aralığına yayılmış görsel notlar bulunuyor. Yurtta ve yurt dışında gittiği her yerde koltuğunun altından eksik etmediği defteri ve kalemiyle çizdiği ilk izlenimler çok önemli. Onların çoğu daha sonrasında atölyede tuvale aktarılacaktı. Bunlarda ise ilk anın sıcaklığı var. Tutkuyla bağlandığı doğanın her çizgisini her parçasını kaybetmeden elinde tuttuğu o küçük defterlere kaydetmek istemişti. Onları izlerken Lütfü Günay’ın yolculuklarına eşlik ediliyormuş duygusu uyanıyor izleyende. Sanatla uğraşan herkesin onlardan alacağı çok ders var. Yaratıcılığın ilk adımı olan gözlem ve doğaya bakışın onunla uzun bir hesaplaşmadan sonra ustalığa dönüşeceğinin en somut örneği o desenler.
Günay’ın sanatçılığı yanında öğreticiliğini vurgulamamak eksiklik sayılır. Yıllarca ders verdiği öğrencileri bugün birer sanatçı. Onun bir de sanat örgütçülüğü yönüne değinmek gerekiyor. 1970 yılında kurulan Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’mizin kurucu üyeleri arasında ve ilk genel başkanlarından olan sanatçı sonrasında görevi bizlere bırakmıştı. Benim de 1996-98 dönemine başkanlığını üstlendiğim derneğimizin bu yıl 50.sini kutlayacağımız sergi öncesinde onu ölümü yeri doldurulmaz bir kayıp. Yaşam yolculuğunu tamamlayıp ardından sonsuz yolculuğuna uğurlarken anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
A. CELAL BİNZET
12 Kasım 2020, Ankara